- 398 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tarihi Olan İlahi Adalet 2
El anlayışı, çatışması içinde ilahi adalete doğru meşrulaşmaydı. El, ilah gibi üreten zorunlulukla bir irade değildi. El’den önce üretim hareketi vardı. El, bu üretim hareketi üzerinde keyfilikle takdirdi. Keyfilik hikmetinden sual olmayan bir kaos olduğundan dengeleri sağlayamıyordu. El istese de istemese de dengesizlikti. Bu dengesizlik içinde İlahi adalete doğru (kolektif iliğe doğru) dengeye girmek zorundaydı.
Her yeni değişme dönüşme hareketindeki yeni dengesizlikler de eninde sonunda ilahi adalete doğru gıdım gıdım bir gidiş olmuştu. Bu gıdım gıdım giden süreç, bir türlü denge içine gelemez. Dengeye doğru kayan mücadele denge daha ufukta bile gözükmemişken kendisini hep yeni değişmenin yeni dengesizliğinden kaynaklı yeni denge süreçleri içinde mücadele ederken bulur.
Günümüzde de bir türlü dengeye gidemeyen bu süreçler, kendi süreçleri üzerinde El’in ilahi adalete doru belirmesiydi. Çünkü her şey zıddıyla vardı. El’in ilahi adalet gibi belirmesi, yine bir adaletsizlik olmakla işsizliğin taşeronluk üzerinde korkuya dönüşmesinde doğan bir El adaletiydi. İnsanların iş bulma konusundaki çaresizlikleri taşeronluk üzerinde; sözleşmeli gibi, ücretli öğretmen gibi durumlarla seçeneksiz kılınıyordu.
Kişiler toplumsal üretim hareketi ve üretim ilişikleri üzerindeki sahiplerin iradesiyle üretim nesnesinden uzak kılınıyorlardı. Üretim ilişkisi üzerine örtülen bu tür şalların illüzyonu ile oluşan bir seçeneksizlikle sizler sahiplere muhtaçtınız. Muhtaçlıklar korkularınızdı. İnsanların korkularını kontrol etme işi, El tarafından taşeronluğa dönüştürülüyordu.
İnsanların sahiplikleri olmaması nedenle işsiz kalma korkuları, El tarafından kontrol edilen bir taşeronluğa dönüşüyordu. Taşeronluk ta korkuya dönüşüyordu. Yani korku taşeronluğu besliyordu. Taşeronluk ta korkuyu besliyordu. Kısaca üretim hareketi içindeki gerçek ve temel rasyonalite belirsizleşmiş, belirsizlik birbirini besleyen psikolojiye dönüşmüştü.
Hatırlayın bir üretim hareketi nasıl başlamıştı. Hiç işsizliği olmayan, işsizliği akla bile gelmeyen grubun üretim ilişkisi içinde başlamıştı. Herkesin iş bölüşmesi içinde bir işi olmakla süreç başlayıp çevrimlerini yapar olmuştu. Yani sistem herkese göre olmakla, sistem içinde kaderler ve rızk takdiri yoktu.
Herkese göre olan bu kolektif üreten egemenliği bir de tersten okuyalım. Bu kolektif sistemi El sistemine göre söyleyecek olursak; kolektif üretim ilişkisi içinde ve ittifakı üretim hareketi içinde herkesin bir işi olmakla iş herkesin zorunlu kaderiydi. Ve işsiz kalmamak herkese zorunlu bir ilahi takdirdi. İlahi adaletti.
Totemi süreçler içinde üretim hareketi bilinmiyordu. Üretim hareketi bilinmeyince birikim de, kişisi mal mülk sahipliği de ve sömürü de bilinmiyordu. Kolektif yardımlaşma bir iş birliği dayanışması olmakla totemi süreç kolektif bir özne nesnel süreçti. Yine herkes kolektif bir yardımlaşma dayanışma ve iş birliği içindeydiler.
Yani ormanda avcılık yaparken, ot kök toplarken ve güvenli bölgenin esenliğini sağlarlarken kişiler hep yardımlaşmanın dayanışmanın iş birliği içindeydiler. Bu anlayışla yardımlaşma, dayanışma içinde izi olmayanın, kolektif kurulan sofrada da tüketim yapmağa yüzü yoktu (tüketme anlayışı yoktu).
Bu söylem oldukça doğru, nesnel ve somut bir öznel yargılı söylemdi. Yardım ve dayanışma sağlaması sizin tüketmenizdi. Tüketmeniz de yardım ve dayanışmanın iş birliğiydi. Birbirine dönüşüyordu.
Süreç bu kadar açık seçikti ve netti. Ne takdir eden vardı. Ne takdirle olan ayrıcalıklar vardı. Üreten ilahi üretim ilişkisi içinde yardımlaşan dayanışma ve iş birliği üretimdi. Üretim de tüketimdi. Tüketim de tekrar yardımlaşma ve dayanışmanın yeniden ve yeniden üretim yapmasıydı.
Kişilerde korunumlu bir yasa içinde enerji çevrimine duyulan eğim vardı. Bu eğim dışta kişiler üzerinde kişileri birbirine paralel götüren bir ortaklaşmaydı. Ortaklaşma birleştiren ayırtan bir çıkat birliğini oluşturuyordu. Ve yine besin sağlama dışındaki ortaklaştıran kolektifi ilik kişilerde, kişileri doğa karşısındaki kendisini savunmakla ortaklaştırıyordu.
Bunlar ve diğer her bir kişiyle ortak olan kişisi kaygılar vardı. Bu iki ortak ilke bile yardımlaşan, dayanışan bir iş birliğini ön görür. Bu nedenle sağlatan veya üreten-tüketen süreç eylemleri hep birbirine dönüşen; birbirini besleyen somut açık seçik referansları olan bir nesnellikti.
İlahi adalete uygun olmayan El mana anlayışı kabul görüp görmeyeceği konusunda hayli tedirgindi. Sonra olanın önce olana göre yani sonra olan kendisinden öncesindeki temel referansa göre bir inşa kuralı olmayıp ta sadece söylenmeyi taklit eden asalak olmasından ötürü asalaklık, bu telaşı belirten kaygının nedeniydi.
Çünkü El mana anlayışı tüm haliyle öncenin enstrümanları üzerine asalak olarak oturuyordunuz. Ama yaptığınız paylaştırma işi, kişi sahipli söylem ile oluşan irade içindeki çevrim ilahi eksenle ortaya konan enstrümana hiç uymuyordu.
Uymadığı için El, sanal söylemlerle ve vaatlerle konuşuyordu. Her şey zıtlarıyla vardı. Varlığı tartışıyor iseniz, diğer yandan ilahi dönemde aktif olan kolektif sahiplik karşısında belirim veremeyen kişi sahipliği olan mal mülk sahipliği denen pasif zıtlığı tartışmakla meşru ediyorsunuz demektir.
El söylemi içinde meşru edilen kişi sahipliği, kişi sahipliğinin tartışılan meşruiyeti kadarı da ilahi meşruiyet, kendi meşruiyetinden kaybediyordu. Meşruiyetsiz oluyor. Yani ilkti kolektif sahiplik içinde ola gelen süreçler şimdiki gibi sömüren süreçler değildi.
Şimdiki süreç paylaşımı ve iş vermeyi kolektiflik yerine kişilerin mal mülk sahipliğinin takdiri üzerine ihale etmişti! Böylece üreten ilişki kolektif olmaktan çıkıp müzmin bir illet ile “kişiler kaprisli” durumun inayet etmesi, lütfetmesi haline getirilmişti.
Üreten ilişkilerin kişi sahipliğine göre bir üretim ve dağıtmaya neden yapmadan, belirimini vermeyen kişi sahipliğini ortaya koymak olasıydı. Yani kişi istediği durumla, istediği bir alandaki tüketilir bir kullanımı; kendisine göre bir tüketim olmasını söyleyebilirdi. Kişi sahipli bir tüketim içinde kişi, kolektif üretime katılmanın türlü biçimlerini söyleyip, uygulamasını ortaya koyması olasıydı.
Yani kişi kendi temel ihtiyacı dışında olan katkıyla ve kolektif çevrime geri beslenim yapacağı katkı dışında; kitap okuma, konsere gitme, seyahat etme, otomobil sahibi olma gibi alıp tüketeceği hizmet karşılığı bir emek gücünün tasarruf etmenin sahibi olup, yine kullanacağı kadar bir hizmetin özel tüketim sahibi de olmalıydı.
Bu özel tüketim sahipliği için kişilerin kolektife ait olan mal mülk üzerinde kişi sahipliği ve işveren pozu (asalaklığı) olması gerekmiyordu. Mülkü, mülk yapan kolektif girişmeydi. Bu mülk benim demek mülkü mülk yapılmıyordu.
Kolektif çalışmalı alandaki faaliyet; kişisi sahiplikle kişi benci kaprislerin tepe tepe kullanmasına açık bir enfeksiyon hale getiriliyordu.
Üreten emeğinize karşılık, karşı sektörde o emeğin farklı kullanımlı farklı bir ürün karşılığı vardı. Ama "mülk dediğiniz" süre durum sizden bağımsız olan doğanın bir var oluş alanıdır. Bu doğal belirim tüm hayata ve her var oluşlara bir asıllanma (intifa) alanıdır. Bu asıllanma faaliyet alanlarının oluşması karşılığında, ne sizin; ne kolektif oluşun, hiçbir emek karşılığı yoktur.
Doğa ve belirimi sizden öncedir. Sizden bağımsızdır. Doğayı kolektif emekle üretim alanına dönüştürmeniz doğaya sahipliğiniz değildir. Sadece orada üreteceğiniz bir kullanım değerine kolektif sahipliğinizdir. Burada asıllanma içinde yeni olan "üretilen kullanım değeridir". Değilse doğanın sizden önce ve sizin dahliniz olmadan var olması asla sizin sahipliğiniz olmamalıdır. İşte hastalıklı ve sağlıksız olan düşünme budur.
Doğanın bir asıllanma yeri gibi davranan belirimi vardır. Bu belirim her şey için intifalı oluşa olanaklıdır. Hoşumuza gitse de gitmesede her şeyle kolektif intifa içinde olan biz olabildiğince diğer hayat türlerinin ilişkilerini destekler yönde intifalı olacağız.
Bu intifalı (asıllanmalı) oluş bir tilkinin tavşan popülasyonunun bitirmeden kendi popülasyonunu sürdürür denli tavşan tilki asıllanmalı hassasiyetle olacağız. Bu intifa her şeyin her şeyle var oluşçu bağıntılı bütünlük olmasıdır.
Bunu göz önünde tutmak kaydıyla bizim için bir asıllanma alanı olan kolektif üretim; tavşan tilki asıllanmalı özenle, olunduğu sürece; kolektife ait bir kullanım hakkı olmakla, asıllanma hakkı olan alanı; meşruiyetle kesikli sürekli çevrim edebiliriz.
Başlangıçta siz ve diğer hayatlar doğa üzerinde hem birbirinden hem doğal alandan sağlayış ile bir intifa hakkının (balansının) denge düzenle yararlanması içindeydiniz.
İnsan "üreten ilişki bağıntısı nedenle" doğada var olan her bir intifa-i yararlanıştan farklı olarak ’ikinci bir ekstrada kullanım ve sağlama yapmanın intifa hakkını’ ortaya koymuştu. İşte siz tam bu nedenle bu ikinci intifanın dengelerini ortaya koymak sorumluluğunu da üstlenmek zorundaydınız.
Dışınıza yönelen eylem ister istemez de sorumluluğu gerektirir. Doyacağınızdan fazla meyveyi kullanılmaz etmek o ağacı mahvetmek en azından yarın yine sizin sağlayışla olacağınız durumla, yine kendi üzerinize kendinizin olumsuz bir etkimesi olacağından sınırlanmadır, sorumlu olmadır.
Eğer idrakli iseniz bu sorumluluktur. Ya da sınırlanma veya sorumluluk içindeki tutumunuzla siz, doyduktan sonra zaten çevreye karşı nötr durumla oluşunuzdur. Siz kolektifin mülk yaptığı bağıntı durumlara benim demekle var oluşun asıllanma zorunluluğuna aykırı oluyorsunuz.
Ve yine kişinin kendi başına yapamaz olacağı bir şeyi sahiplenmesi asıllanma hakkınızın gaspı ile dengenin bu sahipliğe göre eğilmesi; sistemin çok fena bozulmasıydı. Bir Tanrı gibi konuşan El, Tanrı’nın var oluşla var ettiği ilahi meşruiyetle oluşan asıllanma alanlarını; "falana rızk olarak verdim, aslana ceylanı nasip ettim. Yılana sürünme takdir ettim" demesi meşruiyetsizdir.
Asıllanma kullanımlı geçici belirimleriyle olan süreç içinde pasif olukla belirim veremeyen yokların çevrimle birbirine dönüşür olduğu ana omurgalı konumuza dönelim. İlahi adalet içinde kolektifi ilik, aktif belirir olanı ile gerçekleşen süreduruma bağıntıdır.
Üzerinde çalışıp üretemeyeceğiniz kadar çok büyük bir intifa durum, kendi asıllanma koşulları içinde olası değildi. Ancak kolektif oluş içinde öznel etkilerle belirimle olması mümkündü. Ama bu kez de yine öznel inşa şartlarına göre tümden meşruiyetsizlikti.
Yani El tipi anlayış ve meşruiyetsizlik ilahi dönem içinde pasif ve belirimsiz olmakla zıt kutup olarak vardı. İlahi durum gibi ilahi durumun aktif oluş bastırması nedenle aktif olarak beliremeyen karşıtlığa sizler de ne nedenle olursa olsun bir katılım verirseniz; pasiflik bu şekille yani El mana anlayışıyla belirim verecekti.
Kolektif paylaştırma süreci, kişi mülk sahipliği üzerinde intikaya (kesintiye) uğrar. Kişinin üretme süreci, paylaşım süreci, kişinin ihtiyacına ve yeteneğine göre düzenlenim değildir. Takdire göre, biata göre tevekküle göre teslimiyete göre ne demekse rızk saçılımına dönüşür!
Değilse kolektif bir asıllanma-intifa-içindeki kolektif kurallarla kişi istediği alanda istediği gibi özel tüketim ve yararlanıma konu olan hizmetler özel sahiplikti. Kolektif içinde enerji sağlayıcı durumla olma; güvende olma; korunan yasaya göre zorunlu olma herkes için zorunlu bir gerekliliktir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.