- 590 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SOKAĞIN SONUNDAKİ EV Bölüm-3
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
SOKAĞIN SONUNDAKİ EV Bölüm-3
Akşam yemeğini yedikten sonra televizyonun Karşısına geçtik. Güzel bir dizi oynuyordu. Bir ara Halil Dayı ‘’ Hanım Biz Esma ile çalışma odasına geçiyoruz. Bu odada üst kattaki okuma odasının bir kopyasıydı. Raflar kitaplarla dolu. Birçok eski gazete ve dergiler etrafa atılmıştı.
Halil Dayı,
‘’Münevver Hanımı bu odaya asla girmesine izin vermem. Yoksa ne var ne yok hepsini çöpe atar.’’ Dergilerin arasında kendime bir yer açıp oturdum. Halil Dayıda karşıma oturdu. Gördüğüm kadarı ile burada bir hazine vardı. Hemen kolumun altındaki gazetenin tarihi. On Kasım bin dokuz yüz otuz sekiz. Atamızın öldüğü günün gazetesi. Ben bunları düşünürken Halil Dayı yeniden konuşmaya başladı.
‘’ Birazda ciddi konulardan bahsedelim Esma. Önce bana çalıştığın iş yerinin adresini şuraya yazıver. Yarın bu sorunu ortadan kaldıralım.’’ Ben adresi boş bir kâğıda yazdıktan sonra Halil Dayı yeniden konuşmaya başladı.
‘’ Bana biraz patronundan bahset. Nasıl biri? Hak hukuk tanır mı?
Esma,
‘’ Patronum aslında kötü niyetli bir adam değildir. Allah’ı var bu güne kadar kimsenin hakkını yemedi. Akşam olmuştu geç vakit paydos etmeye hazırlanıyorduk. Gülsarı el kol hareketleri yaparak patronla bir şeyler konuştu. Sonra ikisi de yanımıza geldi. Abidin Bey bize hitaben, ‘’ Çocuklar Gülsarı’nın cüzdanı kaybolmuş, Kim şeytana uyup aldıysa bana getirsin. Cüzdanda kaç lira vardı Gülsarı.’’ ‘’ Gülsarı bin beş yüz lira efendim. Bugün işten çıkınca buzdolabının taksitini ödeyecektim.
Abidin Bey,
‘’ Size on dakika müsaade o cüzdan ortaya çıkacak. Yoksa üstünüz ve eşyalarınız aranacak.’’
Hepimiz şaşkın bir halde beklemeye başladık. Biraz sonra patron yeniden yanımıza geldi. ‘’ Cüzdan bulundu mu?’’.
Gülsarı.
’’ hayır efendim’’.
Patron,
‘’ Suat, herkesin özel eşyalarını ara, sizlerde ceplerinizde ne var ne yok şu masanın üzerine çıkarın.’’ Biz ceplerimizdekileri çıkartırken Suat, ‘’ Buldum patron cüzdan Esma’nın paltosunun cebinden çıktı.’’
Halil Dayı,
’’ Bu kadının görevi ne orada?’’
Esma,
‘’Ahçı başı. Son zamanlarda yemekleri baştan savma yapıyordu. Onu işten çıkaracağı dedikodusu dolaşıyordu ortalıkta.’’
Halil dayı,
‘’ Kadının adı Gülsarı öylemi? Şu Gülsarı ile bir konuşalım bakalım. Sen içini rahat tut. Yanlış hesap Bağdat’tan döner.’’
Esma,
‘’ İşte böyle beni kapı dışarı attılar. Ben bu güne kadar namusumla çalıştım. Ama bazen namussuzluk yapmak gerekiyormuş. ‘’
Halil Dayı,
‘’ Sen doğru yoldan şaşma kızım. Yarın akşamda hayat hikâyeni anlatırsın. ‘’
Esma.
’’ Ama siz dün gece demiştiniz ki bir gecelik misafir.’’ Halil Dayı,
‘’ Tamam işte artık misafirlik bitti. Sen bu evin kızı oldun.’’
Üst kata çıktığımda Halil Dayı ile yaptığım konuşmanın üzerimden bütün stresi attığını gördüm. Hale’nin kitap odasına girdim. Koltuğa oturarak düşünmeye başladım. Hale ile aramızda olan benzerlik olağan üstüydü. Aklımdan ipe sapa gelmeyen düşünceler geçmeye başladı. Tabloda yerine oturmayan bir şeyler vardı. Ayla İstanbul’a geldikten sonra izini kaybettik. Akrabalarımız evden kaçtığını söylediklerinde annemin gözünden bir damla yaş akmamıştı. Bu nasıl bir annelikti. Hala bunun cevabını kendime veremedim. Yedi yaşında bir kız çocuğu nereye kaçar nasıl yaşar. Ya da kaçırdılar bu daha akla yatkın. Biraz işlerimi yoluna koyayım ikizimi bulmak için elimden geleni yapacağım.
Kitaplıktan rasgele bir kitap çekip aldım. Paulo Çelho’nun Simyacı isimli kitabıydı. Daha evvel iki defa okumama rağmen yeniden okumaya başladım. Uzaklardan arabaların sesi kulağıma ninni gibi geliyordu. Okurken uyuya kalmışım. Uyandığımda sabahın üçüydü. Soyunmaya gerek görmeden yatağa uzandım. Nasıl olsa birkaç saat sonra yeni bir güne uyanacaktık. Rüyamda Ayla’yı gördüm elimden tutmaya çalışıyordu. Her seferinde bir su damlası gibi elimden kayıp giderken arkasından çaresizlik içinde öylece kala kalıyordum.
Sabah uyandığımda her tarafım tutulmuştu. Ama umurumda değildi, önce Gülsarı meselesini halledeceğim. Bana attığı kazığı burnundan fitil, fitil çıkardıktan sonra kardeşimi aramaya başlayacağım.
Düne göre işlerimiz biraz daha hafifti. Bir ara Halil Dayı işi olduğunu bahane ederek mekândan ayrıldı. Ben nereye gittiğini az çok tahmin edebiliyordum. Bu da beni heyecanlandırıyordu.
BİR YIL ÖNCE BİR GÜN
Uzun boylu, uzun saçlı, kirli sakallı adam eski Azak tiyatrosunun önünden geçerek yokuş aşağı hızlı adımlarla yürüyordu. Bir taraftan da kendi kendine söyleniyordu. ‘’ Kahpenin sözüne inanmakla hata ettim. İkinci ödemeyi yapmadığı gibi telefonlarıma da cevap vermiyor. Yanından geçen adama çarptı. Ters, ters bakıştılar. Görünüşü adamı ürkütmüştü ki, bir şeyler söylenecekken vaz geçerek yoluna devam etti. Bir sokağı daha geçerek sola döndü ve yeni yapıldığı belli olan apartmanın bodrum katının zilini çaldı. Dia fondan gelen mekanik sese, ben Yakup diye cevap verdi. Çıt sesinden sonra kapıyı iteleyerek açtı ve alt kata indi. Kadın kapıyı aralamış bekliyordu.
Yakup,
‘’ Çekil kapıdan içeri gireyim.’’
Gülsarı,
‘’ Şimdi olmaz kocam içerde.’’
Kadını kenara iterek içeri girdi. Sağına soluna bakındı kimseyi göremeyince, ‘’ Hani kocan nerede? Bana yaptırdığın işleri bir de ona anlatayım. Kadın inleyerek, ‘’Lütfen sakın böyle bir şey yapma’’ dedi. Salona geçerek bir dolabın çekmecesini açtı ve bir tomar para alarak adama uzattı.
Yakup,
‘’ İlle işin çılgını çıkaracaksın değil mi? Senin yüzünden üç cana kıydım. Bunu anlayabiliyor musun?’’ Kendini toparlayan kadın cevap verdi. ‘’ Bu senin işin Yakup. Ben hep bu gün için yaşadım. Daha dur o Esma orospusuna daha neler yapacağım. Henüz yeni başladık kaçacak delik arayacak. ’’
Yakup,
‘’ O zilliyi işten ne zaman attıracaksın? ‘’
Gülsarı,
‘’ Acele etme senin kucağına düşecek.’’
Yakup,
‘’ Paranın kalanını başka türlü ödeşsek.’’
Gülsarı, durdu düşündü ve cevap verdi. ‘’ Bana uyar. Yalnız bir iki şartım olacak.
Yakup,
‘’ Söyle bakalım şartların neymiş güzelim?’’
Gülsarı,
‘’ Öncelikle bir daha karşıma çıkmayacaksın. Önceden haberleşeceğiz beni kapımın önünden alacaksın. Ve şimdi çıkmadan elindeki paranın yarısını bırakacaksın. Kabul mü?
Yakup,
‘’ Doğrusu senden korkulur güzelim. İyi pazarlık yapıyorsun kabul.’’
Gülsarı,
‘’ Sizin tabirinizle kendimi pazarlıyorum yaparım tabii. Kaldı ki bu işlerde senden iyisini mi bulacağım.’’
Hadi şimdi yoluna telefonunu bekleyeceğim.
Yakup çıkıp gittikten sonra, kapıya yaslandı ve derin bir nefes aldı.’’Sen kendi çukurunu kendin kazdın pezevenk. Gülsarı’ya sahip olmak o kadar kolay mı? ‘’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.