- 463 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞAMIMDAN YÜREĞİMİ ACITAN KESİTLER HASTANE GÜNCESİ -1
YAŞAMIMDAN YÜREĞİMİ ACITAN KESİTLER
HASTANE GÜNCESİ -1
Yıl 2006 Kasım ayının başları, ayak parmaklarımda başlayan uyuşmayla hayatımın hızlı bir şekilde değişeceğini fark ettiğimde iş işten geçmiş ve ben iki ay gibi kısa bir zamanda felç olmuştum.
Gezemiyordum, dolaşamıyordum, hareket dahi edemiyordum. Ailemin bitin bireyleri seferber olmuş derdime çare bulacak doktoru arıyorlardı. Gösterdikleri çaba zorlu engellerle dolu bir yoldan geçmesine rağmen imkânsız değildi. Yapılan uzun araştırmalardan sonra branşında uzman olan bir doktorun isminde mutabakata vardılar. Adı Murat idi burada soyadını yazmam ne kadar doğru olur bilemiyorum. Kendisinden randevu alındı. Beni muayene etmesi için Cerrahpaşa hastanesine götürüldüm. Doktoru ilk gördüğüm anda ‘’ işte beni iyi edecek adam karşımda duruyor’’ diye düşündüm.
Benim için karşımdaki adamın üzerimde bırakacağı ilk intiba çok önemliydi. Karşımda kravatı ip gibi olmuş ceketi omuzunda ayakkabılarının arkasına basan sert görünüşlü ama savaşçı bir adam vardı. Bende onun kadar hayata bağlı ve savaşçı ruhu taşıyan biri olduğuma göre niye başarmayayım. İlk muayenesinden sonra bize kapıyı göstererek şimdi gidin ve benim size göndereceğim haberi bekleyin dedi. Hayal kırıklığına uğramıştık. Felçli yaşamanın ne kadar kötü ve zor olduğunu ancak yaşayan biri bilir.
Beklediğimiz davet aradan geçen bir buçuk ay kadar sonra unutulduğumuz düşüncesi zihnimize yerleşmeye başladığı bir anda geldi. Beni ikinci katta tek kişilik bir odaya yatırdılar. Bundan sonra hızlı bir koşuşturma başladı. Defalarca kan aldılar, röntgenimi çektiler emar çekimleri yaptılar. Hiçbir şeye itiraz etmeyen sakin sessiz kaderin cilvesine boyun eğmiş bir hasta vardı karşılarında. Sık, sık Doktor Murat Bey ve asistanları iki Hakan beyle oturup konuşuyor ve gelişmeleri değerlendiriyorduk. Nasıl bir yol izleyeceğimizi benim anlayacağım bir şekilde anlatıyorlardı. Bir keresinde bana başımın üzerine düşüp düşmediğimi sordular. Bir an şaşaladım ve düşünmeye başladım. Ne tuhaftır ki, bir kere gençliğimde barfiks çalışırken baş aşağı düştüğüm aklıma geldi. Ve anlattım. Doktorum ‘’ tamam dedi bizimde aradığımız bu’’ dedi. Ve devam etti, ‘’ Tam başının üzerine düşmüş olsa idin boynunun üzerine düşerdin ki bu da boynunun kırılmasına sebep olurdu. Ama ensenin üzerine düşünce son omurga kemiğinin kırılıp parçalanması ile son buldu.
Yani ben yaklaşık yarım asır boyunca kırılıp parçalanmış bir omurga kemiğiyle yaşamışım ne kadar tuhaf değil mi?
Devamı var
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.