- 4181 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Vefa
Vefa bir nedir?
TDK sözlüğünde veciz bir şekilde ifade edildiği gibi bir “sevgiyi sürdürme ve sevgi bağlılığı” mıdır gerçekten?
Yoksa uzaklardaki sevgilisinden boş yere telefon bekleyen genç kızın, sıkıntıdan kızaran kulaklarında yankılanan karşılığı olmayan bir boş beklenti midir?
Türkiye’nin kaderini on yıllarca etkileyen politikacının en son gençliğinde gittiği köye, tekrar yolu düşünce kendisini karşılayan muhtara “senin oğlan nasıl, iyileşti mi astımı?” diye sormasıdır belki de...
İki insan arasındaki ilişkinin, hayatın imbiğinden süzüle süzüle vardığı son bir incelik, her tür menfaatin silindiği bir dostluk zirvesi midir?
Bir bozanın genzimize akışı gibi yoğun ve yumuşak bir gönül dokunuşu mudur vefa? Uzaklardaki yakınını arada bir de olsa arayıp sormak mıdır? Ona şu dünyada hâlâ önemli ve değerli olduğunu hissettirmek midir?
Yoksa Vezneciler’le Unkapanı arasındaki Haliç manzaralı o yoksul evlerin yıkılmamak için yıllarca sırt sırta verişindeki o insan güzelliği midir?
Nedir?
Malumunuz Paul Simon ve Art Garfunkel, yıllarca beraber müzik yapmış, şarkıları tüm dünyada hâlâ sevilen bir ikilidir. Yolları ayrıldıktan sonra Paul, başarıdan başarıya koşarak sanatına devam eder, her ne kadar melek sesli olsa da iş besteciliğe gelince onun yanında biraz zayıf kalan Art ise bir iki vasat denemeden sonra kabuğuna çekilir. Bu ayrılık, zaman zaman bir araya gelip küçük televizyon skeçlerinde oynamalarına engel olmaz ama.
Bunlardan birinde, Paul karısıyla sinema bileti kuyruğunda beklemektedir. Önceki seanstan çıkan genç bir çift, sevinç çığlıkları atarak gelir yanına. “Sizi Central Park konserinde seyretmiştik” derler, heyecandan kekeleyerek: “Muhteşemdiniz!”
Paul,“sizi hatırlıyorum” der gülümseyerek: “Nehir tarafındaki soldan dördüncü ağacın altında oturan çiftsiniz. Hatta kareli bir battaniye sermiştiniz yere. Konser boyunca öpüşüp durmuştunuz. Çok şeker görünüyordunuz sahneden.”
Hayranı oldukları müzisyenin elli bin kişinin seyrettiği bir konserden kendilerini hatırlaması karşısında şaşkına dönen genç çift mutlulukla sarılır sanatçının boynuna: “Ah Paul, ne kadar vefalısın! Ne kadar harikasın! Ne olur hep böyle kal!”
O sırada sinemanın kapısı bir kez daha açılır ve neredeyse yirmi yıl beraber müzik yapmış olduğu Art Garfunkel çıkar dışarı. “Hey Paul!” der gülerek: “Ne güzel tesadüf. Filmi şimdi gördüm, bence harika!”
“Birine mi benzettiniz?” der Paul.
“Şaka mı yapıyorsun?” der Art, şaşırarak: “Benim, Art... Arkadaşın...”
“Kusura bakmayın beyefendi” der Paul, ifadesiz bakışlarla: “Çıkartamadım...”
Fonda yükselen kahkaha efektlerine keyifle ayak uydururken, Cemal Süreya’nın günlüğüne yazmış olduğu bir sözü hatırlamadan edemeyiz o an:
“İnsan en çok kendi hatalarına tanık olanları affetmez.”
“Güneş gibi ol şefkatte, merhamette.
Gece gibi ol ayıpları örtmekte.
Akarsu gibi ol keremde, cömertlikte.
Ölü gibi ol öfkede, asabiyette.
Toprak gibi ol tevazuda, mahviyette.
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol”
Mevlana
YORUMLAR
Güzel bir yazı,katılıyorum. Vefa... Kesinlikle içgüdüsel değildir. Öğrenilmesi gereken bir meziyettir. Bu yüzden hergün durup düşünmeliyiz...
Böyle olursak atalarımıza minnet borcumuzu başkalarının kanına girmeden ödemeyi bilebiliriz. Böyle olursak, önce bireysel vefayı sonra toplumsal,ulusal ve evrensel anlamda algılayabiliriz...
Küçük bir eleştiri affınıza ve hoşgörünüze sığınarak:"Vwfa bi nedir" derken "bir" fazla durmuş sanki. Vefa nedir yeterli olurdu diye düşünüyorum...
Saygı ve sevgiyle...