- 608 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SOKAĞIN SONUNDAKİ EV Bölüm-2
SOKAĞIN SONUNDAKİ EV Bölüm-2
Biraz oyalandıktan sonra yatağa girerken bugün çok yorulduğunu biliyordu. Bildiği bir şeyde galiba şansı az da olsa dönmüştü görünüyordu. Uykuya dalması ile beraber kâbuslar yine başladı. Sokağın başında kocasıyla çocuklarının okula gidişini seyrederken karşıdan hızla gelen bir tırın yolun karşı tarafına geçen ailesini tekerleklerinin altına aldığını gördü. Boğazından çıkan feryadın arkasından olduğu yerde düşüp bayıldı. Gözlerini en yakın hastanenin acil servisinde açtı. Kendini gördüklerinin bir rüya olduğuna inandırmaya çalışsa da gerçek ailesi gözlerinin önünde yok olup gitmişti. Akşam üzere bir hemşire nezaretinde evine döndü. Bomboş hiç anlamı olmayan bir evdi. Birden gözyaşlarına boğuldu. Çocukluğundan beri çok az ağlamıştı.
Çok uzun bir hafta oldu. Komşuları arkadaşları hiç yalnız bırakmadılar. Ama her şeyin bir sonu vardı. Gelen gidenler yavaş, yavaş azaldı. Ve bir gün kendini boş duvarları seyrederken salonda yalnız buldu. Farkında olmadan çocuklarının ve kocasının duvardaki fotoğraflarını toplayıp bir poşete koydu. Kaç gündür kaskatıydı bir türlü gevşeyemiyordu. Hayat bu kadar acımasız, bu kadar kahpeydi. En sonunda bundan sonra ne olacağını düşünmeye başladı. Kırşehir’e dönemezdi ailenin soy defterinden çoktan silmişlerdi adını. Ayla’ya da aynısını yapmadılar mı, daha beş yaşındaki çocuğu bakamıyoruz diye İstanbul’da yaşayan uzaktan bir akrabamızın yanına evlatlık olarak verdiler. Şimdi sıra kimdeydi? Bendemi abilerimde mi? Elinde kalanların hesabını yaptı. En kısa zamanda bir işe girip çalışmalıydı. Yemek yapmakta benim diyenlerle başa çıkardı. Bugünden itibaren iyi bir aşçı olmak için çabalayacaktı.
Sabah erkenden kalkıp işe çıkmak için hazırlandığında, aşağıdan Halil Dayının seslendiğini duydu. ‘’ Esma kızım çıkıyoruz kahvaltıyı mekânda yaparız. Evden ayrılırken arkamı dönüp bahçe içinde sıcacık iki katlı ahşap eve tekrar baktım ve Ayla’yı düşündüm. Halil Dayı anlatmadı ama bu ölümün arkasında büyük bir dram yattığını hissediyordum. Aşevine vardığımızda kahvaltı masasının hazır olduğunu gördük. Sinoplu’nun esprileri arasında neşe içinde yaptık. Bir günde hayatımın akışı değişmişti. Allah bu iyi insanları karşıma çıkarmasaydı ben ne olurdum bilemiyorum. Kahvaltımız bitince hemen işe başladık. Önümüzde çok yoğun geçecek bir gün vardı. Bugün buranın pazarıydı.
Bütün gün nefes alacak zaman bulamadık. Halil Dayının deyimiyle mekânı kapattığımızda yorgunluktan bitiktim ama aynı zamanda mutluydum. Çünkü Halil Dayı gibi güngörmüş bir insan sarrafını karşıma çıkmıştı. Belki de beni uçurumun kenarından çekip aldığının farkında mıydı acaba.
Eve dönmemiz fazla zamanımızı almadı. Bahçeye girerken hava birden kapandı arkasından gök gürlemesi geldi. Çakan şimşekle beraber yağmur başladı. Koşar adımlarla içeri girdik. Münevver teyze kapıyı açmış bizi bekliyordu. Halil Dayı bana hitaben ‘’ Kızım yukarı çıkacaksan fazla oyalanma seni bekliyor olacağız’’ Münevver Teyze ‘’ Allah’tan tam zamanında geldiniz yoksa yağmura yakalanacaktınız.’’ ‘’Doğru söylüyorsun hanım hadi içeri geçelim.
Ağır, ağır üst kata çıktım dün akşam yorgunluktan üstün körü baktığım yerleri daha dikkatli incelemeye başladım. Merdivenlerden çıkınca sola dönüp yürümeye başladım. Sağımda ve solumda iki odaya açılan kapılar bulunuyordu. Doğru yürüyüp Salonun ortasında bulunan masanın yanına gelip masaya dayandım. Karşımda duvar boyunca yer alan bir büfe vardı. Duvarda Hale’nin fotoğrafı, büfenin üzerinde ise birkaç tane değişik zamanlarda ve değişik yerlerde çekilmiş fotoğrafı serpiştirilmişti. Masanın üzerinde bir kül tabağı, yarısı içilmiş bir paket sigara ve de yanında bir çakmak duruyordu. Sağımda iki kişilik bir koltuk ve balkona açılan kapı. Sol tarafımda iki koltuk arasında ufak bir etajer üzerinde yarısı yazılmış dosya kâğıdı ucu kırık bir kurşun kalem. Merakımı yenemeyerek yazıyı okudum. İçim cız etti. ‘’ Daha fazla tahammülüm kalmadı biliyorum öte dünyaya günahkâr olarak gideceği. Artık bu yaşama tahammül edemiyorum beni affedin.’’
Hale
Kapıyı açıp balkona çıktım. Saksıda toprağı kurumuş ölgün çiçekler. Yatak odasına geçtim. Perdeler sımsıkı kapalı bir oda. Elbise dolabında ise askılara itina ile asılmış elbiseler ve çekmecelerde hiç el sürülmemiş giyilmeyi bekleyen iç çamaşırları. Yatak odasından çıkıp karşı odaya geçtim. Büyük bir kitaplık içi tıka basa kitap dolu. Kitaplıktan Bir kitap alıp ilk sayfasını çevirdik kısa bir not 1999/ Haziran bitirdim. Deniz güzel ama kitap
okumak daha güzel. ‘’ Demek bu kitabı sahilde denize karşı okudun Hale.’’ Sehpanın üzerinde birkaç moda dergisi. Duvar dibinde kitap okuyabilmek için rahat bir koltuk.
O kadar dalmışım ki arkamda bir tıkırtı duyunca irkildim. Münevver Teyze, ‘’ korkma kızım benim.’’ ‘’ özür dilerim Münevver teyze etrafı izniniz olmadan karıştırdım.’’ Münevver Teyze, ‘’ Buraya bir yıldır ilk sen giriyorsun. Sonrada ben. Buraya çıktığımda hep öleceğimi sanırdım kalbim kaldıramaz bu yükü, ama demek ki insan zamanla alışıyormuş onsuzluğa. Neyse lafı uzatmayayım kızım. Halenin elbise dolabından üzerine uyacak bir şeyler bulabilirsen giyebilirsin. Artık bizim için sorun değil. Sende bizim için bir Hale’sin.’’
Münevver Hanım aşağı inince düşünmeden edemedim
Halil Dayı Münevver Teyze ile benim hakkımda görüş birliğine vardılar ama neden. İyi bir sebebi olmalı. Aşağı inerken değişik duygular altında bocalıyordum.
Devamı var
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.