- 651 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KIRGINLIKLARIMIZ - 1
BÖLÜM 1/5 : KIZGIN FİNCANLAR
Kuzine dibinde bir karton kutu içinde, kim bilir hangi kıyımdan geçmiş odunlar cansız, ruhsuz ve soluk gözlerle bakıyordu delikanlıya. Daha önce hiç gelmediği hiç görmediği bu evi, sanki sahibiymiş gibi tanıyor bu aşinalık gittikçe korkutucu bir hal alıyordu gözlerinde. Şu ahşap köşeler ve solgun renkleri, tavandan sarkan lambanın iğreti hali, şark köşesinin uzunluğu, genişliği ve yüksekliği...Her şey tanıdıktı işte. O halde neden huzursuz oluyordu her şeyiyle tanıdık bu evde.
Odanın kuzey ve güney cephesine karşılıklı yerleştirilmiş iki ahşap kapı, tüm dünyası bir odadan ibaret olanlar için iki kutup noktası gibi duruyordu. Kuzeye açılan kapı odaya girerken geçtikleri dar ama uzun koridora, güneye açılan kapı ise tahminine göre evin gömme mutfağına açılıyordu. Kuzine soba güney kapısına yakın noktadayken, kuzey kapısına yakın şark köşesinin bittiği yerde; ahşap sehpa üzerinde bir televizyon sus pus duruyordu. Simsiyah ekranında belli belirsiz dört silüet sergilenecek gölge oyununun ilk perdesine hazırlanıyordu.
Delikanlının gözleri güneye açılan kapının üzerinde gidip gelirken içindeki huzursuzluğun nedenini anlamaya çalışıyordu. Payitahtında bir hükümdar gibi, güneye gönderdiği ulağın dönmesini bekleyen sabrı tükenmiş bir hakanı andırıyordu. İki benzer kapı iki farklı rüzgârın bekçisiyken bildiği tüm duaları güney kapısı açılsın diye okuyordu. Ya güney kapısı açılacak rüzgâr kıbleden esecekti ya da kuzey kapısı açılacak poyraz tüm soğuğuyla odaya dolacaktı. Oysa keramet rüzgârı bekleyen kapılarda değil, kapıları ayakta tutan eşiklerdeydi, o bunu bilmiyordu.
Eşikler, kim bilir kaç ihtiyar ayağın taşıdığı yorgun bedenlerin ağırlığıyla aşınmış ve renkleri iyice kararmıştı. İçeri girerken eşiklere özellikle dikkat etmişti delikanlı. Eşikler bir yere girerken bir dağın zirvesi kadar sarp, çıkarken de bir uçurum kadar derin görünürdü gözlerine. Kaş eşikten geçtiğini hatırlamıyor, kaç elvedayı bir uçurumun dibinde kaç merhabayı bir dağın zirvesinde bıraktı bilmiyordu. Bilmek istediği tek şey hangi kapının açılacağıydı sadece.
Kuzeye açılan ince işlemeli ahşap kapı tüm dertlerini anlata anlata geriye doğru açıldı önce. Yeşil ve siyah renkli esvabıyla bir kız belirdi kapı eşiğinde. Korku ve belirsizliğin etkisiyle, varılması güç bir zirve gibi duran kapı eşiğine bir sır gibi baktı önce. Birkaç saniye tereddüdün ardından sağ ayağını eşiğe doğru uzattı sonra. Yüzünde ifadesizlik hakimken elinde sıkı sıkıya tuttuğu tepsinin içindeki beş kahve fincanı, beş bardak su ve bembeyaz elleri birlikte geçtiler sırlı eşiği. Ardından hilale çalan kaşlarının altında can suyu çekilmiş iki gezegeni andıran kahve gözlerini kısarak bir kız girdi her yanı ahşap odaya. Talihleri zaman ve mekânda kesişmiş havası rakit iki metruk gezegeni andırıyordu gözleri ve bir sis perdesi sahipsiz bir ruh gibi sarmalamıştı o durgun havayı.
Beyaz başörtüsünün üzerinde irili ufaklı renk renk benekler kahve gözlerin etrafında yörüngelerinden çıkmış gezegenler gibi savruluyordu. Elleri kadar beyaz yüzü her şeyi yutmaya hazır bir ışık huzmesi gibi duruyor, kahve gözlerini okunması güç iki muska gibi gün yüzüne çıkarıyordu. Ne uzundu ne kısa. Siyah buluzunun altında kraliçe tacını andıran ince belini Babil sütunlarına benzeyen iki bacak zeminle buluşturuyor, tabanlarının değdiği ahşap zemin keyifli bir türkünün en hınzır nakaratıyla güle oynaya karşılıyordu kızın narin bedenini.
Arkasında kendi halinde bıraktığı ahşap kapı romatizmalı eklemlerinin ağrısından ağlaya sızlaya kapanırken ‘Nihayet!’ diye mırıldandı ihtiyar ev sahibi, öfkeyle dolu fincanları bilmeden. Oysa beş fincan kahve ve beş bardak su uzun, tehlikeli bir yolu kızın bembeyaz ellerinde geçmiş gözleriyle soluksuz bakışarak yorgun ve utanmışlıkla varmıştılar her yanı ahşap odaya. Utanmıştılar çünkü beşi birden hatta beş bardak su bile daha renksizdi kızın gözlerinden. O utanmışlıkla kırılmış, kızmış sinirden daha da köpürmüştüler. Tek tesellileri kızın doğuştan sürmeli gözlerine ve yolun tüm tehlikelerine rağmen kokularını muhafaza edebilmiş olmalarıydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.