- 1213 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
17 YAŞ EN YAŞ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM KIZ DA HOŞLANIYOR
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Kız da hoşlanıyor
Şu abi lafını kaldır bak, yoksa her söylediğinde seni öperim. Haydi bakalım, ilk cinsel yatırımı yapmıştı Musa. Onun da canı istiyordu belli ki .Kapkara suratına, açık bıraktığı gömlek yakasından uzun siyah göğüs kıllarına bakarak şöyle bir iç geçirdi Nurcan. Şu babanla anlaşırsak diyorum, alacağım para onda kalsın, seni bana versin ödeşelim. Ne dersin verir mi? Hayatta vermez. Sana nedense o kadar kızıyor ki. Oysa senin o asil ruhunu bir bilse, sana benim gözümle bir baksa. Güzellikten de, incelikten de anlamaz ne yazık ki . Senin gözünle bakmak nasılmış bakalım , haydi anlat Nurcan. Sen bana nasıl bir gözle bakıyorsun? Nasıl olacak Musa abi, sana hem dostum hem de abim gibi bakıyorum. Nurcan henüz konuşmasını bitirmişti ki ,Musa kızın dudaklarına yapışarak onu öpmeye başlamıştı. Bir türlü bırakmıyordu, kızın körpe dudaklarını. Biraz sonra ayrıldıklarında Musa’nın bu saldırısının hoşuna gittiğini anlayacaktı. Bunu neden yaptın Musa abi. Zaten çok içtim başım dönüyor, bir daha yapma lütfen. Kız neden korkuyorsun dünyada bu kadar zevk varken neden kaçıyorsun? Hem ben, seni gerçekten seviyorum. Benimle evlensen, seni çok mutlu ederim. Bırak geri kalan ömrümde seninle mutlu olayım. Bunu bana çok görme lütfen. Bu nasıl bir teklifti? Kız sesini bile çıkartamamıştı. Yavaşça oturduğu yerden kalkarak, Çok geç oldu gitmeliyim. Annem merak eder sonra, diyebildi. Musa onu kapıdan uğurlarken tekrar geleceğinden adeta emindi . Salona döndüğünde kızın mendilini unuttuğunu gördü. Kenarları işlenmiş incecik ipek mendil, onu yeniden Nurcan’a götürmüştü. Pantolonunun önünü açıp penisini dışarıya çıkartarak, ipek mendile boşaldı. Hayalinde sadece Nurcan vardı. Batsın lan bu dünya. Anasının da, babasının da ,parasının da … Verin bana şu kızı ,ekmek su bile istemem laaan.
Nurcan eve gittiğinde annesi asık bir suratla karşıladı onu. Arkadaşın geldi seni sordu, hani o esmer kız. Okul pikniği bu hafta sonu değilmiş. Sen kimi kandırıyorsun? Gel bakayım yanıma. ’Hoh’ de, ‘Hoh’. Sen bira içmişsin. Kiminle içtin, hemen anlat, yoksa babana söylerim kemiklerini kırar. Nurcan uçlarda dolaşıyordu sanki. Annesinden de babasından da korkacak halde değildi .İçtim ulan, içtim be. Sana ne ,içtiysem. Yeter be, oraya çıkma, onunla konuşma, yok şunu giyme, bunu açma. Yeter sizden çektiğim. Kaçacağım bu evden, işte o zaman yalvaracaksın gel diye. Babamdan da senden de nefret ediyorum, anladın mı? Nefret ediyorum ikinizden de. Annesi bu kadar tepki beklemiyordu. Bu deli kız kaçar mı kaçardı, belli ki bir yerlerde içmişti işte. Kız banyo yapmak için üzerindekiler fırlatarak soyunup girdiğinde, dışarıda bıraktığı külotunu eline alıp epey incelemişti. Tertemiz olduğunu görünce içi rahatlamıştı ama bu kıza kim bu kadar içirebilirdi? Bir de alışırsa , Hüsmen efendi ne yapardı onu.
O gün banyo da yıkanırken , Musa’yı hayal ettiğini ve irade dışı olarak onu arzuladığını anlamıştı. Eli, dönüp dolaşıp klitorisine gidiyordu. Bakireydi ama keşke olmasaydım diye geçiyordu içinden. Musa’nın onu öptüğünü geçirdi aklından. Hafifçe göğsünü de tutmuştu. Pişman mıyım? Diye sordu kendine. Hayır, pişman değildi. Kadersiz bir adamdı Musa. Bir de o zalim babasının yaptığı haksızlık, üzerine tuz-biber ekiyordu. İçini; acıma ile karışık sevgi ve koruma güdüleri sarmıştı.
O geceyi çok huzursuz geçirmişti. Uyuyamıyor, sürekli yatağında dönüp duruyor, eve tekrar gidip gitmeyeceğini düşünüyordu. Babasının Musa’nın onların yeni evinde kaldığından haberi yoktu. Öğrenirse onu yaka paça dışarı atar diye kurdu kafasında. Ama belki de atamazdı. Musa zayıf ama sıkı adamdı çünkü. Kollarından kalın damarları fışkırıyordu. Pazıları da taş gibiydi hani. 20 kiloluk boya tenekelerini merdivenden sırtladığı gibi nasılda koşarak çıkartıyordu . Oysa babası günde bir buçuk paket sigara içmekten nefes alamaz durumdaydı.
O akşam babası eve epey geç gelmişti. Zaten Nurcan, o geldiğinde odasına çekilmiş uyuyordu. Mutfaktan gelen fısıltılar arasında onun bugün bira içtiği, evden kaçacağı da geçiyordu. Bazen yükselen sesler arasına karışan küfürler de vardı. Zor bir hayattı, Hüsmen efendinin evinde kız olarak yaşamak.
Ertesi sabah daha uyanamamıştı ki, odasına giren annesi akşam mutfakta konuşulan sıkı yönetim emrini tebliğ ediverdi: Dışarıya çıkmayacaksın, arkadaşların eve gelmeyecek, telefonla görüşmeyeceksin. Üzerinde ki ,ince yorganı kafasına çekerek ,lanet olsun sizin gibi babaya da, anaya da. Esir miyim ben be. Musa abi, ne kadar da haklıymış.
Musa kızın tekrar geleceğinden emin olarak kalkıp tıraşını olmuş, bulduğu bir sabun yarısı ile güzelce yıkanıp, giyinerek beklemeye başlamıştı. O kadar emindi ki, çayın suyunu ısınmaya koyarak, sigarasını yakıp balkondan aşağıya bakıyordu. Gözleri Nurcan’ın sekerek gelen hayalini arıyordu.
Öğlen olmuş, çay pişmiş ama Nurcan henüz gelmemişti. Merakla dışarı çıkarak, Hüsmen amcanın evine doğru bir tur attı kızın pencerelerinin İçeri girdiklerinde daireyi bir güzel inceleyen adam yapılan işi beğenmişti. Sadece o daireyi boyadığını bilemezdi Musa’nın. Alıcı gözüyle epey incelemiş benim apartman da aynı bunun gibi. İç ve dış boya sıva için ne istersin? Gidelim bir de yerinde bak istersen. Bu sefer zarlar düşeş geldi’ diye geçiyordu Musa’nın içinden .Yanına alacağı birkaç kişinin ismi geçmişti aklından. Apartman Nurcan’ lara yakın bir yerdeydi. Daire de bulduğu kağıtlar üzerine, belinde ki çelik metre-tül hesaplarını bir çırpıda yaparak epey ucuz bir fiyat koymuştu adamın önüne. Bu paranın yarısını peşin almalıyım. Bana iki ay süre tanımalısınız. Bir de şu üst katta hem boyaları depolamalıyım, hem de başlarına bir şey gelmesin diye orada yatıp kalkmalıyım. Böylece kontrol de tamamen bana ait olur ,malzeme kaçırma ney olmaz .Ne zaman başlarsın Musa usta? Başladım bile beyim. Hemen malzemeyi alır , bir de senin kamyonetle buraya atarsak, seni hiç rahatsız etmem. Tam iki ay sonra gelir, teslim alırsın ve kalan paramı da o gün alabilirsem memleketime gider ,köyümde anamın yanımda dinlenebilirim.
Daha önceden anlaştığı nalbura adamı götüren Musa, malzemeyi oldukça bol keseden fazla fazla aldırıyordu çünkü ödenecek paranın yüzde onu Musa’ya iade edilecekti. Malzemeyi eve bıraktıktan sonra ,kalan paranın tamamına çek yazarak Musa’ya uzatmıştı. Bu epey bir paraydı. Adam nedense Musa’yı gözünde oldukça büyütmüş olmalıydı. Malzemeleri indirir indirmez nalbura dönerek , aldıkları malın tutarının yüzde onunu da cebine indirmişti.
Şu Nurcan neredeydi? Yeniden kapı önünden geçti kız görünürlerde yoktu bahçede serili çamaşırlara kaydı gözleri . Hava karamış ortalıkta çok az insan kalmıştı . Bahçe kapısından içeri süzülerek kapıya gidiyormuş gibi yapıp kuruması için asılan çamaşırlar arasında kaybolmuştu. Bu arkalarda asılı küçük don Nurcan’ın olmalıydı .Aceleyle onu çekip cebine soktu . Sonra doğruca meşhur bir işkembe salonuna girdi, çorba onu kesmemişti üstüne bir de baş ayıklattı. Günlerdir iyi beslenemiyordu. Biraz toplanması gerektiğini biliyordu. Önünde büyük bir iş vardı ne de olsa. Ah ulan felek , ister misin ,şöyle büyük bir şirket sahibi olayım.
O gece Nurcan’ı hayal edip durmuştu. Ertesi gün yeni inşaata birkaç parça eşyasını bavula doldurup taşınıverdi. Sonra bir yatak, küçük bir masa, iki de sandalyeyle odasının konforunu tamamlamıştı. Yolda bulduğu ‘U’ şeklinde ki bir bakır borunun iki ucuna kalın bir elektrik kablosunun uçlarını pense ile sımsıkı sıkarak , iptidai sobasını da yaratmış oldu. Artık en üst katın salonunda, en az iki ay daha kalabilirdi. Binanın şantiye elektriğinden ve suyundan azami derecede istifade edecekti. Çaldığı Nurca’ nın külotunu da baş ucuna koymuştu.
Nurcan için, o gün çok zor geçmişti. Ertesi gün babası evden gittiğinde mutfakta annesi ile çay içerlerken kapı çalınmıştı. Kapıyı annesi açtı. Konuştuğu kişi Musa’ydı. Evin anahtarlarını teslim etmek için geldiğini söylüyordu. Onun sesini duyan Nurcan, hemen kapıya koşarak, Aaa Musa abi, hoş geldiniz. Buyurmaz mısınız taze çay demlemiştik, diyerek onu eve davet etmişti. Kadın ise kızının bu atılganlığına bir mana veremeden sessiz kalmayı tercih ediyordu.
Musa, masaya kurulurken elinde ki katlanmış kağıdı Nurcan’ın avucuna sıkıştırıvermişti bile. Musa o kadar kibar ve teşekkürler ile konuşuyordu ki, kadın da kocasına, bu adamın parasını ödemediği için kızmaya başlamıştı. Çayını içip ikincisini de kendisi istemişti. Çok özlediği Nurcan ile biraz daha beraber oturabilmek bile onu mest ediyordu.
Musa gittiğinde kız odasına koşarak ,ondan aldığı kağıdı telaşla açıp okudu. Yeni adresini yazmış ve mutlaka gelmesini istemişti. Ev hapsi cezası sürüyordu ama bu çağrıya sessiz kalamazdı. Hemen giyindi annesinin tehditlerini dinlemeden dışarıya çıktı. Musa’nın verdiği adresi kabaca biliyordu, onların iki sokak üzerindeydi. Adeta koşarak ulaştı verilen adrese.
Binanın kapı ve pencereleri kapanmış ama dış sıvası henüz yapılmamıştı. Aşağıdan yukarıya doğrul seslendi ,Musa Abi, Musa Abi. Musa bu şakıyan sarı kanaryanın sesini duyar duymaz balkona çıkarak, Üçüncü kata gel Nurcan, kapıya çıkıyorum, dedikten sonra, otomatla sokak kapısını açarak Nurcan’ı içeriye almıştı. Biliyor musun seni çok özledim ,neden gelmedin? Ben sana çok alıştım. Beni böyle yalnız bırakma Nurcan. Musa Abi , ben de sizi çok özledim, der demez Musa yine kızın dudaklarına yapışmış onu bir güzel öpüyordu. Kızın onu ittiğini, elleri ile uzaklaştırmak istediğini hissetmişti. Öpüşmeyi kısa kesti. Bunu bir daha yapma Musa Abi, yoksa hiç gelmem senin yanına . Tamam güzelim , sen istemezsen olmaz bir daha. Kız onunla öpüşüp öpüşmek istemediğinden, pek de emin değildi. Demek bira içtin diye annen babana seni şikayet etti. Bu gün bira içmeyeceğiz. Şu hapı görüyor musun? Ne kokusu var, ne de sarhoşluk belirtisi , al yut bir tane. Kafanın ne kadar kıyak olduğunu göreceksin. Bir hap kendisi yutarken diğerini ona uzatmıştı. Kız Musa’ya o kadar güveniyordu ki; yuttuğu hapın bağımlılık yapan ‘Estette’ hapı olduğunu bile düşünemiyordu.
Gerçekten yirmi dakika sonra kızın vücudu kor gibi yanmaya, gözleri kapanıp içini bir hoşgörü sarmaya başlamıştı. Tahta masanın iki tahta sandalyesinde oturuyorlardı. Kızın gözü yeni alınan yatağa ilişmişti. Sonra da pencerelere bant ile yapıştırılmış gazetelere, kablo ile sarkıtılmış ampule… Somyasız nasıl yatacaksın Musa A… Ay pardon, abi demedim ama evet nasıl yatacaksın? Dedin dedin, bana sen diye mi yorsun . Eh o zaman cezana razı ol.
perdeleri bu saatte bile sıkıca örtülüydü. Ev, eski bir gecekonduydu aslında önünde küçük bir bahçesi de vardı. Kendince hafif bir ıslık çalarak geldiğini duyurmaya çalışıyordu. Eğer Hüsmen amca dışarı çıkarsa ,oradan öylesine geçiyor gibi yapacaktı. Ama hiçbir tepki yoktu evden. Mahallenin yeni yetmeleri de, yan bakışlarla onu gözlüyordu üstelik. Sinirli adımlarla yürümeye başlamıştı. Tam yanında duran plastik kola şişesinde olanca gücüyle patlattı tekmeyi. Dün ne güzeldi diye geçti aklından. Kızın yaşı küçük ama değme kadına taş çıkartır. Evet çok tipsizim , kara kuru bir adamım tamam da, bir kadını tatmin edecek teşkilatım var ,çok şükür.
Cebinde ki birkaç kuruş bozuk para ile, ilk önüne gelen kahvehanenin dışarıya konulmuş olan sandalyelerine oturarak, kendine çay söylemişti. Acaba kıza karşı fazla hızlı davranmış, çok ileri gitmiş olabilir miydi? Şu kız karısı olsa, gerçekten ne güzel olurdu. Pek te küçüktü ama yavru kuşun ağzı büyük olur, diye geçirdi aklından. Yüzünü mahcup bir gülümseme kaplamıştı. Ayaklarını diğer sandalyenin alt bağına koyarak uzattı. Sıcak bir güneş vardı. Gözlerini kısarak çaydan bir yudum alıp, o çayı getirenin Nurcan olduğunu hayal etti. Demli çayını doldurup yani başına çökerek şakıyan Nurcan, onun karısıydı hayallerinde . Hem doğacak çocukları analarına çekerse ne güzel olurdu. Kendi yüzünün çirkinliğinden çok
çekmişti. Kapkara bir suratı, iğrenç dişleri vardı, sapsarı. Bu kız ona neden karı olsundu ki? Biraz gayret etmeli birkaç kuruş para kazanmalıydı. Oturduğu kahvede iş bekleyen amelelerin çokluğu dikkatini çekmişti. Arada bir yaklaşan arabalar üç beş adamı alıp gidiyordu. Onun da elinden her şey gelirdi üstelik .Yaklaşan arabadan inen adama, Badana, boya, duvar, sıva işleri yaparım, diye yaklaşmıştı. Adam ‘Hayır‘ diyerek onu kabul etmemişti. Kaba bahçe işleri için adam arıyordu. Bir çay daha söyleyerek, gözü gelecek arabalarda beklemeye başladı. İki saat geçmiş, hiç kimse onu istememişti. Masalarda oturanlar bu saatten sonra iş olmaz diye yavaş yavaş kalkıyordu Garsona iki poğaça söyleyip , ümitsiz bir halde karnını doyurmaya çalışırken, yaklaşan kamyonetten sarkan bir adam ,Boyacı var mı boyacı? Diye bağırıyordu. Boğazında ki poğaçayı aceleyle yutarak ,Var beyim var ,birinci sınıf boyacı, sıvacı var. Adam kendisine seslenen çirkin boyacıya bakarak, Senin ekibin var mı hemşerim, kaç kişisiniz? Musa kıvrak bir cevap vermişti ,İşine göre değişir efendi ,ne iş yapacağız? Üç katlı altı daireli bir apartmanım var. Önce dış sıva ve boyası yapılacak, sonrada dairelerin içi boyanacak. Senin referansın olacak bir işin var mı?
Aklından ortalığa saçılmış bira kutuları geçmişti onları nasıl gizleyecekti. Adamın yanına oturup yolu tarif ederken bunlar aklından geçiyordu hemen de gelmişlerdi Hüsmen amcanın yeni evine. Beyim müsaade edersen eve temizliğe gelecekti mal sahiplerimiz. Onlara haber verip hemen gelirim. Nasıl da süratle merdivenleri üçer beşer atlayarak çıkmıştı daireye. Acele olarak boş kutuları toplamış, battaniyeyi falan dolaba tıkmıştı sonra aşağıya koşarak, Evde kimse yokmuş, buyurun beyim, diyebilmişti. Adam yeni inşaatı çok beğenmiş olacak ki ,çıkarken merdiven boşluğunun duvarlarını yoklayarak, Bütün bu sıva ve boya işlerini sen mi yaptın? Adın neydi senin usta?
YORUMLAR
Değerli abim
Daha önce de konuştuğumuz gibi bu modern hikaye anlatıcılığı dediğin tarzın bana göre olmaması dışında olayın akışı oldukça iyi gidiyor. Yalnız yine bana göre hızlı bir tempo var romanda. Olaylar çok çabuk gelişiyor.
Bu arada bir tavsiyem de şu: Şimdi herkes seçimlere odaklanmış durumda. Edebi yazılara pek bakan yok. O bakımdan seçim sonuna kadar bence ara versen daha iyi olacak.
Selam ve sevgilerimle.