- 426 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İsimler meleklere neler anlatır?
"Rabbin meleklere ’Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim’ demişti; melekler, ’Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve Seni devamlı takdis ediyoruz’ dediler; Allah ’Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim’ dedi." (Bakara sûresi 30)
Bu yazıda belki ’zaten bildiğiniz’ birşeyi yazmış olacağım. Fakat yine de dayanamayıp yazacağım. Neden? Çünkü ben yeni farkettim. Ben yeni farkettiğime göre yazabilmek hakkımdır. Çünkü ’uyanışlarımı’ ancak böyle tutabiliyorum. Öğrendiğimi ruhuma ancak yazıyla nakşedebiliyorum. Kur’an-ı Hakîm’inde kendisini ’kalemle öğreten’ olarak tarif eden Rabbime karşı şükrümü de ancak böylesi vesilelerle ifade edebiliyorum. O halde başlayalım! Bismillah. Tevfik ise herdaim Allah’tandır.
Kur’an’daki ’talim-i esma’ kıssasını hepiniz bilirsiniz. (Bilmeyenler için küçük bir özet geçeyim:) Âdem (a.s.) yaratıldığında melekler onun varediliş hikmetini pek de kavrayamazlar. Cenab-ı Hakka ’kan dökücülük potansiyelimiz’ hakkında bir soru sorarlar. Cenab-ı Hak ise meleklere Âdem’in (a.s.) hikmetini ’talim-i esma’ vesilesiyle bildirir. Yani önce ona isimleri öğretir. Sonra da meleklerin şahitliğinde sorar. Melekler isimleri bilemezlerken Âdem (a.s.) hepsini cevaplar. O zaman meleklerin sözleri şöyledir: "Yâ Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alîm ve hakîm olan ancak sensin."
Şu kıssayı kafamda çevirirken bence önemli bir uyanış yaşadım bugünlerde. O da şudur: İsimler hakikaten insanın ’kan dökücülüğünü’ azaltıyor. Hatta sadece ’kan dökücülük’ olarak düşünmeyelim. Bizim varlık içindeki (veya kendi içimizdeki) tüm bozgunculuklarımızı tedavi eden şey, merhametten hemen önce/sonra, Esmaü’l-Hüsna marifetimizdir. Evet, öncedir, çünkü merhamet de ancak böyle bir marifetin gelişiminden doğar. Evet, sonradır, çünkü insan aklıyla Allah’ı bilmezden önce bile vicdanıyla ’varlığın kardeşi olduğunu’ bir parça bilir.
Risale-i Nur okurken/okudukça geliştiğini gördüğüm insaniyet damarımı da böyle açıklayabiliyorum kendime. Varlığı Allah’ın isimleri penceresinden okudukça (ve baktıkça o pencerelerden daha sık dünyaya) dünya size daha ’sevilesi’ bir çehresini uzatıyor gibi gelir. Dışınızdaki herşeyin sizinle aynı isimlerin tecellilerinden ibaret olduğunu farketmeniz, onlarla böylesi bir kanuniyet ilgisi kurmanız, sonra bunun aynı zamanda bir tür ’uyum’ olduğunu farketmeniz, işte bu, kaçınılmaz şekilde sevgiyi doğurur. Başımızdaki bencilliği alır. Biz ’bizde yansıyan için’ varoluyorsak eğer, o halde, bizde yansıyanı (bize benzer şekilde) yansıtan herşey de kardeşimizdir. Bizimle aynı işi yapmaktadır. Meslektaşımızdır. Yardımcımızdır. Canımızdır. Çünkü yükümüzü paylaşmaktadır.
Hem sadece bu da değil. Birşeye isim koymak aslında onu tanımaktır. İnsan ancak tarif edebildiği şeylere isim koyar. Bunu başaramazsa ’tarif edilmezliği’ bir isim olarak belirler. Fakat yine de tanır. Tarif edebildiklerini ’tarif edebildiği yönleriyle’ tarif edemediklerini ise ’tarif edemeyeceği tayiniyle’ tanır.
Bu tanımanın altından yine bir ülfet doğar. Komşunuzun köpeği Çomar ’komşunun köpeği Çomar’ olarak isimlendirildiğinde artık eskisi kadar korkutucu değildir. Hatta dosttur. Sevilesidir. Çünkü isim ona bir sınır da belirler. Bir anlam verir. Bir uyum çerçevesi çizer. Ve insan anlamlı bulduğu şeyleri ister-istemez sever. Ama Çomar yabancınızken sokakta rastgelmeye korkarsınız. Hem ’ismi’ hem ’sınırları’ hem ’yapacakları’ hem sizinle ’uyumu’ belirsizdir çünkü.
Hadis-i şerifte buyrulduğu gibi, ’aramızda selamı yaymak’ kardeşliğimizi ve muhabbetimizi arttırır, çünkü selamın hemen arkası da isim öğrenmektir. Tastamam böyle tecelli eder. Ben sana selam veririm. Sen alırsın. Sonrası tanışmaktır. Yani ’selamı yayma’ emrinin hemen arkası ’tanışma’ emridir. Biz tanıştığımız insanların zararlarından emin oluruz. Veyahut da ’zararlarından emin olmayacaklarımızı’ tayin edip mesafemizi güvenli bir noktada tutarız. Dosta öyledir. Düşmana böyledir.
Esmaü’l-Hüsna çerçevesinde varlığa bakmak, herşeyi Allah’ın tecellileri olarak okuyabilmek, herşeyle kardeşleşmek... Melek kardeşler bizim bu yeteneğimizi görünce Cenab-ı Hakka yönelttikleri şüpheden vazgeçtiler. Haklıydılar. Bu isimleri bilenler ’kan dökücü’ olmazlardı. Anlamışlardı. Fakat yine de haklıydılar. Bu isimler çerçevesinde varlığa bakmayı öğrenememiş niceleri ’en büyük kan dökücülere’ dönüşeceklerdi.
Evet. İnsanın melekleşmesine bir yol var. Fakat şeytanlaşmasına da açık yollar var. Doğrudur. İnsan en az melekler kadar varlıkla uyumlu yaşayabilir. En az onlar kadar/fazla düzenin parçası olabilir. Güzelleşebilir. Güzelleştirebilir. Ancak bunun kapısı ’isimlere’ bakıyor. En güzel isimlere. Esmaü’l-Hüsna’ya. Onlardan elde edilecek marifete. Onlarla geliştirilecek bakışa. Çünkü Esma ile hayatı okumak aslında cennetten kardeş toplamaktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.