EĞİTİMCİ // ÖĞRETMEN !!!...Mİ..??
Bir çocuk var, ailesinin gözünün içine baktığı. Üstüne zerre toz konmasın diye özen gösterdiği, 6 yaşında bir kız çocuğu.
Sevgi ile büyüyen, korkudan habersiz. Akıllı, zeki, şen, sosyal ve yüksek özgüvenle yetiştirilmiş, imrenilen bir çocuk. O, tanıyan herkesin kabul ettiği gibi ehil ellerde işlenmesi gereken bir cevher. Ailesinin gözbebeği, tek varlığı, servetinin tamamı. Geleceğe, itinayla hazırlanması için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmayacak kadar değerli bir varlık. Ailedeki herkesin doğru ve kaliteli bir eğitim alması için canını dişine taktığı can suyu.
İki yıl devam ettiği kreş ve anaokulundaki kreş yıllarında seviyesinin yıldızı olarak parlayan bir özel çocuk.
Sonrasındaki durağı ise anlı şanlı bir özel kolej.
Bu ülkenin dünü, bugünü ve yarını için her şey olan kurucusunun yüksek şahsiyetine duyulan sonsuz saygı ve güven hissi ile tercih edilen bir eğitim kurumu.
Aile bu okula gelirken, bir büyük heves barındırır içinde.
Kızları eğitimine burada ana sınıfından başlasın, ilkokula da tanış bildiği arkadaşları ile aynı sıra ve sınıflarda devam etsin. Dahası burayı evi, yurdu, yuvası bilsin ister.
Ana sınıfı döneminde öyle de olur nitekim.
Ana okulu yılında sevilen, geleceği ile ilgili olarak herkesin başarılı olacağı konusunda hemfikir olduğu zeki ve başarılı bir çocuktur O.
Ancak, 2017-2018 ders yılında ilkokula başladığında (kendisine eğitimci denilemeyecek kadar malûl) bir öğretmen!!!??? sayesinde tüm hayalleri yerle bir olur hem çocuğun, hem de ailenin.
Ailenin seçme hakkını kullanmaktan mahrum bırakıldığı, lakin okul idaresi tarafından dayatılan 62 yaşında, bir başka eğitim kurumundan emekli olan bir bayan öğretmen verilir çocuğun sınıf öğretmenliğine.
Bu sözde öğretmen ile yaşanılan süreçte gelişen olaylardan görülür ki, ailenin bu okulu özenle seçme isteği boşuna bir gayretten başka bir şey değildir.
İşte gerekçeler.
Bu öğretmen!!! hanım öyle methedilir ki en başta. Aman şöyle eğitimci, aman böyle eğitimci diyerek, yere göğe sığdıramazlar güya tanımış olanlar..
Aile güvenir bu sözlere. Tercih ettikleri eğitim kurumunun bir özel hususiyeti vardır ya. Okul idaresi öyle diyorsa endişeye mahal yoktur diye bir büyük güvenle gönderirler çocuklarını okula. O güven çerçevesinde de her şeyin yolunda olduğunu düşünerek geçirirler uzunca bir süreyi.
Ancak bir de öğrenirler ki yığınla para ödedikleri okulda, öğretmen, çocuklarını öteleyerek, iteleyip kakalıyor sınıfta. Hem de bu dünya tatlısı, akıllı, zeki ve geleceğin yıldızı olmaya namzet çocuğu tüm arkadaşlarının içerisinde azarlayarak ve devamlı tenkit ederek.
Sebep?
1- Kalemini düşürdüğünde yerden almıyor, dağınık.
6 yaşında bir çocuk bu. Evdeki naz ve niyazın bir kısmını beklemiş olamaz mı?. Eğitimci değil miyiz?. Bunu bir şekilde giderebilme yetisinden yoksun isek ne işimiz var burada.
2-Yazısı kötü.
Çocuk henüz 6 yaşında ve solak. Yazma becerisinin de bu paralelde yavaş geliştiğini bilemeyecek kadar da dünyadan habersiz bir öğretmen.
Kaldı ki çocuk okul öncesi okuma ve yazmayı biliyor. Ancak okulla, yani bu öğretmenle birlikte bu vasıflarından da geri kalmaya başlıyor.
3- Derse motive olmuyor, yaramazlık yapıyor.
Kaç çocuk var bunu yapmayan ve tahammül sınırını zorlamayan? Sadece bu çocuk mu böyle davranan? Çocuğun boynuna kalem batıran, sınıfta küfürlü konuşan, herkese zarar verme kastıyla hareket eden çocuklar görünmüyor da bu çocuk mu sadece göze batan?
Yoksa o çocuklar ayrıcalıklı ilgi, hizmet, servis ve hürmete müstehak özel çocuklar mıdır ailenin bilmediği?
4- Sınıfta yapılanları takip etmiyor ve ders biriktiriyor.
Çok çok vahim olan bu durumu aile okul başladıktan iki ay sonra öğreniyor. O muhteşem eğitimci!!! aile ile hiçbir irtibat kurmaya tenezzül buyurmadan sürdürüyor bu hali. Çocuk eve kucak dolusu fasikül ile gönderiliyor, sömestri tatilinde bunlar mutlaka yapılacak diye.
BU DURUM GÖSTERİYOR Kİ, ÖĞRETMEN SINIFTA DERS ANINDAKİ İŞİNİ YAPMIYOR, YAPAMIYOR, YAPMAKTAN VE YAPTIRMAKTAN ACİZ.
Her ihtimale karşı çocukta olası bir sorun mu var endişesi ile bir psikoloğa götürür aile. Yapılan inceleme ve uluslararası çok genel kabul gören testlerden sonra çocuğun üstün zekâlılar seviyesinde olduğu öğreniliyor. Bu konudaki rapor da okul idaresine takdim ediliyor.
Bütün bu sorunları öğretmen ile şahsen konuşuyor veli. Çocuğu konusunda hiçbir özel imtiyaz beklentisi olmadan yardım diliyor kendisinden.
-“Biz ne yaparsak yapalım sizin yaptığınız çok daha değerlidir” diyor özenle.
-“Öğretmenine saygı duysun, otoritesini bilip kabul etsin ama korkmasın ondan”
-“Çocuğa çok değil, azıcık da olsa ilgi gösterin. Bunu yaptığınızda göreceksiniz ki hiç ummadığınız kadar özenli ve bir o kadar da kadar başarılı olacak” diye konuşuyor.
Ancak öğretmen bu konularda hiç konuşulmamış gibi evvelki tavırlarında ısrar ediyor ne yazık ki.
Bütün bir ikinci yarı boyunca uzak - yakın tüm izlenimler aynen şöyle;
-Çocuk bir şey konuşacak oluyor, ağzını dahi açmaya fırsat vermeden susturuyor öğretmen.
EĞİTİMCİLİĞİN ÖZGÜR DÜŞÜNCEYİ TEŞVİK ETMEK OLDUĞUNU BİLMİYOR FİKİR FUKARASI. BUNUN ADI “VASATLIK” BİLE DEĞİL.
-Çocuk, kendisine zarar verenleri şikayet edemiyor, her hal ve şartta kendisi azar işittiğinden. Öğretmen, her nedense özel ihtimam gösterdiği sınıftaki bu çocukların, çocuğa karşı olan her türlü taşkın ve zararlı hallerine göz yumuyor devamlı. Bu hale sebep olanların, devamlı surette öğretmenin koruma şemsiyesi altında barındırıldığı da bir başka gerçek.
BU HALİ, BİR KÜÇÜK ÇOCUĞA. “TARAFGİRLİK, DAHASI HASIMLIK” OLARAK ADDEDİLMELİ DİYE DÜŞÜNMEKTEN ALIKOYAMIYORUM KENDİMİ.
-Çocuk koridorda karşılaştığı öğretmeninin gözünün içine bakıyor selam vermek için. Ama öğretmen amaçlı ve eylemli olarak göz teması kurmuyor çocukla.
Bu hali defalarca gözlemliyor veli.
BU TUTUM; SAHİBİNİN, EĞİTİMCİLİKTEN ÖNCE İNSANLIK DEĞER VE OLGUSU YÖNÜNDEN SORGULANMASINI GEREKTİREN BİR ÖZ NİTELİK DEĞİL MİDİR ACABA?
YANİ “BASİTLİK” ÇOK AÇIK ANLAMI İLE
-Öğretmen her fırsatta kaldığı yerden devam ederek tüm egosu ile yükleniyor çocuğa. Mesela defterlerini elinden alıyor sınıfın içinde azarlayarak.
Çocuğun özgüvenine bir büyük saldırı var öğretmen tarafından.
Yalnız o değil, kendilerine güven aşıladığı sınıftaki denge mili bozuk kimi çocuklar da öğretmenden aldıkları işaret ve güç ile çocuğa rahatsızlık vermeye devam ediyorlar.
BU HALE DİYEBİLECEĞİM TEK ŞEY “AHLAKEN YOKSUNLUKTUR”
-Son olarak yine sınıfın ve tüm öğrencilerin içinde bizzat babasının yanında çocuğu tenkit ediyor yüksek sesle. Babası da çok haklı olarak reaksiyon gösteriyor, öğretmenin kendisine gelmesi ve haddini bilmesi adına.
Şu hal özellikle belirtilince, aslında ne demek istenildiği çok daha iyi anlaşılacaktır mutlaka
Çocuk, her sabah okula gittiğinde, kapıdan girer girmez bütün görevliler ve öğretmenler ile selamlaşmakta, öğretmenlerinin her birine sevgi ile sarılmaktadır. Ancak kendi sınıf öğretmenine bu şekilde davranmamaktadır.
ÇOCUKLARIN “İNSAN” SEÇİMİNDEKİ ŞAŞMAZ TERCİH UNSURLARINI DA DİKKATE ALDIĞIMIZDA, BUNDAN HANGİ SONUCUN ÇIKACAĞINI AKİL OLAN HERKESİN ANLAMASI GEREKİR ELBETTE.
HADİ BUNA DA BİR AD KOYALIM. “GAYRİ İNSANİLİK” OLABİLİR Mİ ACABA?
Veli yorum yapıyor ister istemez.
-“Acaba” diyor “öğretmen bir zamanlar görev yaptığı başka bir okulda birilerinin çocuklarına gösterdiği çok özel tutum, ilgi ve gayretinden dolayı bizim üzerimizden ödüllendirilmek için mi getirildi bu okula?”.
-“Biz, onların gereğinden fazla şişirmesi sayesinde mi bu hanımın yer çekiminden habersiz, ayağı yere basmaz tutumu ile eğitimcilik kabiliyetinden yoksun olduğunu anlamadık acaba?”
-“Yani çocuğumuz için dişimizden tırnağımızdan artırdığımız imkânlarımız, en önemlisi de çocuğumuz ve onun geleceği kurban mı edildi duyarsızca?”
Bu konular okul idaresi nezdinde seslendiriliyor defalarca. Ancak ne yazık ki velinin kızına vermeye çalıştığı çeki düzeni, okul idaresi öğretmene kazandıramıyor bir türlü.
Varılan noktada, etraflıca düşününce, Veli;
-Bir konudaki iyi niyete dayalı peşin teslimiyetçi tutumun zararına olduğu gerçeği ile yüz yüze geliyor.
-Çocuğunu bu öğretmen müsveddesine teslim etmesinin, bir moloz yığının üstüne yeni bir bina inşa etmek anlamına geleceğini anlıyor.
-Ders yılı başında, sınıf kuralarının çekildiği gün, eğitmeye hevesini kaybetmiş bir öğretmenin sınıfına çocuğunu vermeme tercihini kullanmaktan aciz kaldığını hissediyor..
-En azından ilk yarı sömestri tatili ile birlikte bu okul ile ilişiğini kesip, daha fazla zarar görmemesi için çocuğunun kaydını başka bir okula almak konusunda geç davrandığını anlıyor.
-Kızının sınıfındaki bir başka öğrenci de aynı öğretmenin benzer tutumları ile karşı karşıya kaldığı için, velisi onun yapamadığını yaparak, ilk yarı sömestri tatili ile birlikte çocuğunun kaydını alıyor okuldan.
Çocuğun okuldan ayrılma gerekçesi okul idaresince,
“……öğretmeni ile uyumlu diyalog kuramadığı için…”
diye açıklanır.
Saçmalığa bakınız..
Çocuk öğretmeni ile doğru diyalog kuramadığı için okuldan ayrılıyor.
Diyaloğun kurulması bizatihi küçük bir çocuğun vazifesi midir? Bu küçücük çocuklar okula ne için gönderilir? Yoksa çocuğun mu öğretmeni eğitmesi bekleniyor günümüzde?
Öğretmen ne için vardır? İnsanların alın teri, göz nuru her şeyden önemlisi çocuğunun istikbalini köreltmek için midir mevcudiyeti?
6 YAŞINDA BİR ÇOCUK ÖĞRETMEN İLE UYUMLU BİR DİYALOG KURAMAMIŞ. BÖYLE BİR ŞEYİ SÖYLEYEBİLMEK DÜPEDÜZ HERGELELİKTİR.
Peki, öğretmen ne yapmış veya ne yapmamış bu durum karşısında? Çocuğa gereken ilgi, yardım, katkı ve motivasyonu aktaramamış olmanın noksanlığını hissetmemiş mi ruhunun ve vicdanının derinliklerinde. Öğretmenin bu çocuğa, ebeveynine, dahası temsil ettiği kurumun ilkelerine karşı bir mahcubiyeti olmamış mıdır acaba?
YANİ ÖĞRETMENİN DUYARSIZLIĞI, BOŞ VERMİŞLİĞİ, EN MÜHİMİ DE ÖĞRENCİSİ İLE DOĞRU VE UYUMLU DİYALOG KURAMAMA BECERİKSİZLİK VE YETENEKSİZLİĞİNİN YANISIRA İNSANLIK OLGUSUNA SAHİP OLMADIĞINI SORGULAMAYACAK MIYIZ ŞİMDİ?
Sonuç olarak, veli, yukarıda sayılan tüm vasıf/sızlık/ları itibariyle, çocuğuna eğitim verecek yetenek seviyesinde olmadığını düşündüğü bu öğretmene ve tabii olarak bu okula bir daha vermemek üzere ikinci sınıfta başka bir okula kayıt yaptırarak alır çocuğunu okuldan.
Bunu yaparken de çocuğunun öz nitelikleri itibariyle yeni okulunda çok çok başarılı olacağından emin olarak;
- Harcanan alın terini, emeğini, göz nurunu,
- Çok daha mühim olan, çocuğunun aşınan özgüvenini ve çalınan bir yılını,
Bu hanıma ve buna sebep olan diğerlerine helal etmeyerek, üzerinde kul hakkı ile ne kadar huzurlu olunabiliyorsa onların da o kadar huzur bulmalarını intizar ediyor Yüce Yaratan’dan.
Bu satırların yazarı olarak bu olmayası olay karşısında geçmişime gidiyorum gayri ihtiyari.
1958-1961 yıllarında, ilkokul üçüncü sınıfa kadar keçi damından bozma bir köy ilkokulunda eğitmen nezaretinde okudum.
Her zaman minnet ve şükran duyguları ile dolu olduğum;
Adını daima gururla andığım, coşkuyla da telaffuz ettiğim
MURTAZA EĞİTMEN’İMİN (dikkat ediniz öğretmen değil, eğitmen)
aziz hatırası önünde bir daha saygı ile eğilerek, bir O’nu düşünüyorum gözlerim buğulu, bir de kendisine eğitimci dedirten bu hanıma bakıyorum tiksinti ve öfke ile.
İçim acıyor hesapsız, kaybedilen onca zaman, emek, alın teri, israf edilen tüm gayretler, bir küçük çocuğun öz güveni ile psikolojisi ve de memleketin geleceği adına.
İnsana, hem de insan gibi insana en çok muhtaç olduğumuz bugünlerde, kaybediyorum yarına dair umutlarımı.
İlkokul, ortaokul, lise, üniversitedeki öğretim yıllarında onlarca öğretmenim oldu. Ayrıca çocuğum ve yeğenlerimin velisi olarak tanıdığım, bildiğim öğretmenler ile birlikte bu sayı yüzleri bulur.
Ben ilk defa bir öğretmen hakkında böyle bir yazı yazılması gereğine tevessül ettim.
İşini bir büyük aşk ile yapan meslektaşlarından özür dileyerek elbette.
Böylelerinin sistemden elenmesi zarureti vardır.
Bu nedenle bu hanım, yukarıda belirtilen şikayet konuları da işlenmek suretiyle çalıştığı kurumun en yüksek makamına kadar şikayet edilmiştir.
Şikayet aynı zamanda temeldeki sakatlığın görülmesine yönelik bir görevin de yerine getirilmesi anlamındadır
Ötesi, onların bileceği iş çok tabii olarak.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.