- 876 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
AAAAHHH AHHH NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR?
Bizim gibi fosillerden çok duyduğunuz bir sözdür ’’Aaah ahh nerede o eski bayramlar?’’ Nasrettin Hoca’nın ’’ Ben senin gençlik yıllarını da bilirim ’’ dediği gibi aslında o eski bayramlarda hiç birimiz padişah şehzedesi değildik. Yani bir çükümüz kesilecek diye kırk gün kırk gece düğün yapılmazdı bize. Bir kaç çatpat, bir kaç mantar tabancasıyla patlattığımız mantar, bir de elle çevrilen dönme dolaplar hepsi o. Hatta diyebilirim ki şimdiki çocuklar bizden çok daha iyiler. Onların hiç olmazsa 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı diye bir bayramları olmadı.
Evet, bizim 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı diye bir bayramımız vardı. 1963 Yılından 1983 Yılına kadar tam yirmi sene bu bayramı kutladık. Yani ben ilkokul 2. veya Üçüncü sınıftayken başladık bu bayramı kutlamaya, ben beş senelik öğretmen oluncaya kadar kutladık.
Ya hakket, ben İlkokul 3. Sınıfı da Erzincan’da ’’ 27 Mayıs Devrim’’ İlkokulunda okuduydum. O zamanlar henüz ’’ Devrim değil İnkılap’’ tartışmaları olmuyordu ya da ben çocuk olduğum için farkında değildim. Hoş farkında olsaydım da Devrim ne İnkılap ne bildiğim mi var?
Önce öğretmenlerimden öğrendim bu günün niçin bayram olduğunu. Sonraları benim anlatmam gerekti ama anlatamadım. Çünkü müfredata göre 27 Mayıs İhtilali, işleyeceğimiz en son konuydu. Oysa okullarda Mayıs Ayı başından itibaren 19 Mayıs provaları başlıyor, 19 Mayıstan sonra ise öğrenciler okula gelmek istemiyorlar, gelseler de ders dinlemek istemiyorlardı. Hoş biz öğretmenlerin de asla içimize sinmeyen bu bayramın neden bayram ilan edildiğini, ne halt etmeye böyle bir bayramı kutladığımızı anlatmaya pek de hevesi yoktu ya o da işin bir başka yönü.
Zaten 27 Mayıs Devrimi konusu netameli bir konuydu. Olduğu gibi anlatsam al başına belayı, kitapta yazdığı gibi anlatsam bu sefer de içime sinmiyor. O yüzden konunun sene sonuna kaymış olması ben ve tüm branştaşlarım için bir nimetti adeta. Ders defterine ’’ 27 Mayıs Devrimi Konusu işlendi ’’ yazıp başka konular işliyor ya da yıl sonu fıkraları anlatıyorduk.
Peki bu kadar önemli miydi gerçekten de 27 Mayıs? Tam yirmi sene bayram olarak kutladığımıza göre önemliydi herhalde.
Düşünün, bu gün o kadar önemli o kadar önemliydi ki Mustafa Kemal Atatürk’ün aklına ilk anayasaların yapıldığı 20 Ocak 1921 veya 20 Nisan 1924 tarihini Anayasa bayramı olarak ilan etmek gelmemişti ama yakın dostu ve silah arkadaşı İsmet İnönü’nün aklına 1963 yılında 27 Mayıs’ı Hürriyet ve Anayasa bayramı olarak ilan etmek gelmiş ve bu kararını da yürürlüğe sokmuştu. Bu konuyla ilgili kanun teklifinin altında Devlet Bakanı olarak Turan Feyzioğlu, Çalışma Bakanı olarak Bülent Ecevit’in imzaları vardı ve Devlet 27. Hükumet tarafından idare ediliyordu.
45. Hükümete kadar İsmet İnönü, Suat Hayri Ürgüplü,Süleyman Demirel, Nihat Erim,Ferit Melen, Naim Talu,Bülent Ecevit, Sadi Irmak, Bülent Ulusu başkanlığında pek çok hükümet kuruldu. ( Beş kez Süleyman Demirel, dört kez Bülent Ecevit’in başbakanlığında hukumet kuruldu. ) Bunca hükumetten hiç birinin aklına milletin önemli bir kısmı için yas günü olan bu bayramı kaldırmak gelmedi. Öyle ki 1980 de ülkede yeni bir askeri darbe yapılmıştı ama bizler hâla 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramını kutluyorduk. Nitekim 1982 Anayasası yapıldıktan ve 1983 de yönetim tekrar sivil iktidara devredildikten sonra ancak 1983 de Turgut Özal başbakanlığındaki hükumet kaldırdı bu bayramı.
27 Mayıslar Bayram olmaktan çıkartıldı ama bu toplum üzerine sinmiş olan korku çok daha uzun seneler yaşadı.
1999 Senesine gelindiğinde Türkiye büyük bir sevinç yaşadı. Çünkü o senenin şubat ayında pkk terör örgütünün başı bebek katili Abdullah Öcalan yakalanarak Türkiye’ye getirildi. Çok sonraları bunun bir yakalanma değil de ABD tarafından paket servis olduğunu öğrendik ya neyse... Biz Apo’un paket servis yapılıp gönderilmesi ile sevinirken ve daha sonra da ’’ Ulan gelmesine geldi ama başımıza bela oldu. Bundan nasıl kurtulacağız ?’’ diye kara kara düşünürken 27 Mayıs 1960 ın 39. sene-i devriyesinde tam bağımsız (!) Türk adaleti tamamen bağımsız bir karar vererek ’’ bundan böyle türbanı ile işe gelen memurlar sorgusuz sualsiz herhangi bir uyarı dahi yapılmadan işten çıkarılacak’’ Diye karar verdi. Evet, bunu bizim Danıştayımız yaptı ve resmi olarak olmasa da bu kararı da bayram olarak kutlayan vatandaşlarımız oldu bu ülkede.
Evet, gerçekten de ’’Aahhh ah..Eskiden ne bayramlarımız vardı değil mi? .’’İnsanın hatırladıkça gözleri yaşarıyor...
RESİMLER
1- 27 Mayıs 1960 Tarihinde ihtilal, gazetelerde bu ve buna benzer başlıklarla verildi.
2- 27 Mayıs 1961 de ’’Büyük Günün Yıldönümü’’(!) Bayram Gazetesinden böyle verildi
3- 27 Mayıs 1967 de yani Süleyman Demirel’in başında olduğu 30. Hükümey döneminde 27 Mayıs Hürriyet ve Anaya Bayramı haberi böyle duyuruldu gazetelerden.
4- 27 Mayıs 1971 --- 12 Mart Muhtırasının üzerinden sadece 2,5 ay geçmiş. Nihat Erim başbakanlığındaki 33. Hükumet iş başında ve yine Hürriyet ve Anayasa Bayramını kutluyoruz
5-27 Mayısın Hürriyet ve Anayasa Bayramı olarak kutlanması ile ilgili Kanun teklifi
6- 7-8-9- Çeşitli tarihlerde yapılan 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı törenleri
10- 27 Mayıs Hatıra parası ( Paranın üzerinde ’’Hakimiyet Milletindir’’ Yazıyor )
11- 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı Sigarası. Sigara üzerinde ’’Sosyal Adalet’’ yazıyor
12- Türbanlı memurun uyarısız atılacağını duyuran 27 Mayıs 1999 tarihli Vatan gazetesinin haberi.
YORUMLAR
Değerli hocam, 'netameli coğrafya'nın ve/veya 'netameli sosyoloji'nin (Bir anlamda, uluslaşma sürecini tamamlamakta olan coğrafyanın) statükosunu belirleyenler, tayin ettikleri reflekslerle atbaşı giden bir sivilizasyonu da belirleyemezlerse, yani ekonomiden eğitime kadar hukukun üstünlüğüne dayanan bir demokratikleşmeyi sağlayamazlarsa, giderek kendileri de statükonun dünya gerçekleriyle çatışmasına evrilen reflekslerinin ruhunu katbetmiş nesnelerine dönüşürler...
Bu handikapı aşmanın belki de tek seçeneği, sivilizasyonu sağlayacak olan ekonomide ve eğitimde atılacak adımları zaman geçmeden atmaktır...
"Durmak yok, yola devam" şiarının bir açıklaması da bu olsa gerek...
Tabii ki, bu, gözünü kan bürümüş başka gladyatörlerin de yer aldığı vahşi bir arenada gerçekleştirilecektir...
Geldik yine konsensüs meselesine...
Öyleyse, en yüksek orandaki konsensüsün sağlanması gerekiyor, bunu sağlayabilecek olanın gücünü artırmak gerekiyor...
Türkiye şimdi bunca hamleye bu sayede karşı koyabiliyor...
Vah bunu anlamayanlara...:)))
Selam ve saygılarımla.