- 455 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MİHRALİ BEY.
MİHRALİ BEY
1844-1906
KARAPAPAK – Türklerinden olan Mihrali, Tiflis vilayetinin Borçalı sancağına bağlı Darvaz köyünde doğup büyümüştür. Babası Abdullah, dedesiyse Memili’dir. Asil bir aileden olan Abdullah, Acem kızı ile evlenir. Ondan Mehmet Ali, ikinci hanımından ise İsa Bey, Mihrali Bey ve Ali Bey doğmuştur. İki de kızı vardır. Huri ve Kezban.)
ÇOCUKLUK YILLARI
Mihrali Bir Karapapak Türkü olması dolayısiyle yetiştiği bölgenin özelliklerine göre, ata binme ve sair erkekte bulunması gereken özellikleri tam olarak şahsında taşımaktadır. Gününün gereği savaşçı olarak yetişmiştir. Ata binmeyi küçük yaşlarında öğrenmiştir. Mahallesindeki, bölgesindeki insanlar onun ata biniş şeklini hayran hayran seyrederler. Kısa boylu, kara yağız, yüzünde şeytan tüyü var denilen cinsten ve herkesin görmek ve konuşmak istediği bir gençtir. Etine dolgun, kara yağız ve sevimli biridir. Genç yaşlardaki gözü pekliği, "gözünü pıtıraktan esirgemez!" diye tâbir edilen özelliklere sahiptir. Cesareti, mertliği ve çevikliği dillerde söylenir olmuştur.
GENÇLİK YILLARI.
17 yaşında babasını kaybeder. Ruslar, babasının cenazesinin müslüman mezarlığına gömülmesine izin vermez. Rivayete göre gece rüyasında babasını görür ve babası "Sen nasıl karapapak yiğidisin, beni bu mezarlığa nasıl gömdürdün, eğer beni bu Moskofun arasından almazsan sana hakkımı haram ederim" der. Bunun üzerine silahlarını kuşanan Mihrali, evden çıkarak doğruca mazarlığa gider. Mezarlık rus askerleri tarafından korunmakta olduğundan sessizce babasının mezarına kadar giden Mihrali, mezarı kazar ve babasının cesedini mezardan çıkararak omuzun alır ve tam dışarı çıkmak üzere iken askerlere yakalanır. Mihrali cesedi yere koyup ellerini havaya kadıracağı anda ani bir hareketle nöbetçilerin üzerine saldırır ve ikisinide oracıkta öldürür. Tekrar babasının cesedini omuzlayarak doğruca Müslüman mezarlığına götürür ve okuduğu dualarla tek başına gömer. Artık Mihrali için kaçak dönemi başlamıştır.
Ertesi gün olayın duyulması ile Tiflis valisi köyü ablukaya aldırır. Ancak Mihrali dağa çıktığından yakalanmaz. Korkunç bir takip başlamıştır. Mihrali’yi aramak bahanesiyle Azeri köylerine baskınlar düzenleyen Rus askerleri, yerli ahaliye zulm etmekte onun yerini öğrenebilmek için insanlara işkence etmektedirler. Hele olayın Çar Aleksandr tarafından duyulması, baskı ve zulmün dahada artmasına ve başkaca insanlarında dağa çıkmalarına sebep olmuştu. Bu arada içerideki hainlerden Keçeli köyünde Hacı Veli, Mihrali’nin İran’da bulunduğunu ihbar eder. Çar, İran Şahına bir name yazarak Mihrali’nin yakalanmasını talep eder. Bu defa İran zaptiyeleri tafaından sıkıştırılan Mihrali, tekrar Rus tarafına geçer. Olayların sürekli bu şekilde gelişmesi ve Mihrali ve onunla birlikte hareket eden adamlarının yakalanmasındaki zorluğu gören Çar, bu ekibin içinden birkaç kişiyi affederek muhbir olarak kullanmak ister. Bu tuzağa düşenlerden Mansur ve Tavşankuloğlu Hüseyin gizlice valiye gider, teslim olurlar. Serbest bırakılan bu hainler, Mihrali’nin baba evini basar, ağabeyi Mehmet Ali’yi öldürürler. Olaylar bu şekilde devam edip giderken Mihrali her sıkıştırıldığında birkaç Rus askerini daha öldürüyor ve kaçışını devam ettiriyordu. Artık yüzlerce asker Mihrali’nin peşindeydi.
MİLİS YILLARI
Osmanlı Rus sınırına yakın bir bölgede meydana gelen şiddetli bir çatışma sonrasında Mihrali yaralı olarak Osmanlı topraklarına geçer ancak bir ihbar sonucu yakalanarak Kars hapishanesine atılır. Uyandığında elleri ve ayakları prangaya vurulmuş vaziyette buluır kendisini. Yarası kapanmamış, yapılmak istenen tedaviyi "zehirlerler" korkusu ile kabul etmiyor, durumu her geçen gün daha kötüye gidiyordu. Mahkum arkadaşlarının getirttiği otlarla tedavi olmaya çalışır. Bu arada mahkumlardan birisinin karısı vasıtasıyla içeriye eğe, çekiç ve benzeri malzemeler getirirler. Mahkumları organize eden Mihrali onların bir tünel kazmalarını ister. Epey bir uğraş sonucu tünelin sonuna gelmişlerdi.Ama ne yazıkki tünelin çıkış noktası tam nöbetçi askerlerin bulunduğu nokta idi. Son taşı kaldırmadılar ve birgün hapishanede isyan çıkartıldı. Gardiyanlarla mahkumlar arasındaki arbade devam ederken prangalardan kurtulan Mihrali tünelden geçerek son taşı kaldırdığında nöbetçi tarafından fark edilir ve askerim müdahalesi sonunda bacağından yaralanır. Kaptığı süngü ile askeri öldürür, sürünerek karşıdaki ahıra gider otların arasında saklanır. Hapirhanede isyan bastırılmış ve yapılan sayım sonrasında Mihrali’nin kaçtığı anlaşılmıştı.
Her tarafa atlılar salınarak aramalara başlanıldı. Ancak hapishanenin hemen yakınındaki ahırda saklanan Mihrali bulunamadı. Gece ahırdan aldığı bir atla dışarı çıkan ve oracıktan uzaklaşan Mihrali Maraşlı köyüne gelir. Bu köyde Musa çavuşun evinde bir ay müddetle kalan Mihrali tüm yaraları iyileştikten sonra kendisine verilen bir at, silah ve erzakla buradan ayrılır. Bu sırada 93 harbi yani 1877-78 Osmanlı Rus savaşı başlamıştı. Mihrali yanına topladığı 120 kadar adamı ile Ruslara yapmadığını bırakmaz Ruslar bu belalı Karapapak’la baş edemeyeceklerini anlayınca onu orduya hizmet şartı ile affederler. Mihrali Kars kumandanı Hüseyin Hami Paşa’ya bir mektup yazarak Rus’lara karşı Osmanlı’nın yanında yer almak istediğini ve kendisinin affedilerek Osmanlı topraklarına geçişine izin verilmesini ister. Bu teklif kabul edilir ve Mihrali kuvvetleri ile Çıldır’a gelir. Kendisine Binbaşı rütbesi verilen Mihrali Artık Osmanlı’nın bir kumandanı idi ve adamları ile birlikte doğrudan savaşın içerisine girmişti. Ağustos ayında iyice kızışan savaşta Mihrali ve kuvvetleri Göle bölgesinde kendisinden sayı ve cephane yönünden çok güçlü olan düşmanla karşı karşıya gelir. Amansız bir mücadele başlamıştı. Güçlü düşman karşısında başarılı olmaya azmetmiş olan bu kahramanlar bir taraftangeri çekilme taktiği ile düşmanı üzerine çekerken diger taraftan yan kuvvetler ile işin farkında olmayan Rus askerlerini çembere alıyordu. Sonuçta çember kapatıldı ve düşmanın büyük bir bölümü imha edildi. Bu savaşta atı vurulan Mihrali elde ettiği ganimetlerle Kars Kalesine döndüğünde buranında muhasara altında olduğunu görünce arkadan düşman güçlerine karşı saldırı emri vererek kuşatma altındaki kalenin kurtulmasını ve ganimetlerin günlerdir aç ve susuz olan kaledeki askerlere ulaştırılmasını sağladı.
YULARSIZ ARSLAN
93 harbi Osmanlıyı güçsüz ve sıkıntılı bir döneminde yakalamıştı. Her türlü araç gereç ve silahtan yoksun olan komutanlar, top arabalarını çekmek üzere at veya gerekli hayvanları bulamadığı zamanlarda, bu görevide o kutsal askerlerin yerine getirmelerini istiyor, çamurda, yağmurda ve her türlü zorluklara rağmen, askerlerin tırnaklarını toprağa gömerek bunları yeni mevzilere taşımaları sağlanıyordu. Muhtar Paşa’nın sonsuz güvenini kazanan Mihrali her verilen görevden başarı ile dönüyor , her dönüşünde de düşmana ait mühimmat, hayvan ve çeşitli gıda maddelerinide bereberinde getiriyordu. Yine bir defasında GümrüTiflis yolu üzerindeki tüm telgraf tellerini keser, müfrezelerini tepeler, düşmanı çaresiz ve kımıldamaz hale getirir. Bu kahramanın yaptıkları İstanbul’a II.Abdülhamit’e kadar uzanır ve kendisine Mecidiye Nişanı verilir.
Mihrali daha sonra köyü Darvas’a gider, akrabalarını ve diger Karapapakları toplayarak Osmanlı’ya göç eder. Bundan sonra Erzurum müdafasında yer alan Mihrali bu savaşta ağır yaralanır 12 Aralık 1877 de Ahmet Muhtar Paşa İstanbul’a çağrılır. Bir kızak hazırlattırarak Mihrali’yi de adamları ile birlikte yanına alarak yola çıkarlar. Mihrali ve Sülalesi Sivas’ta kalırken Paşa yoluna devam eder. Mihrali Sıvas’ın Zara Nahiyesine bağlı Gevhertaş (Gühertaş) köyüne yerleşir. Onunla birlikte gelen Karapapaklarda bu civarda 40 kadar köye yerleşiriler.Bunların buralara yerleşmesine herhangi bir zorluk çıkarılmaz, çünki Padişah Mihrali ve ahvadının dilediği yere yerleşmesini serbest bırakmıştır. Mihrali Sivas’ta da boş durmaz, 40. Hamidiye süvari alayını kurar. Mahalli bir ozanın yazdiği şiirde:
Mihrali Bey Türküsü
Mihr Ali Bey ’de Hamidiye Alayı,
Araplar çıkardı türlü belâyı
Nedir beyim bu işlerin kolayı
Top olmazsa Arap gelmez imana
Mihr Ali Bey’im indimola Yemen’e,
Çadırını kurdum ola Yemen’e,
Kendim ettim, kendim buldum kime ne?
Top olmazsa Arap gelmez imana!
Kum tipisi çıktı da görünmez otlar,
Pelli perişan oldu, küheylan atlar,
Yoruldu askerler, atılmaz toplar,
Top olmazsa Arap gelmez imana!
Oturur masamda yazı yazarım,
Çekerim kılıcımı ordu bozarım,
Küçük hanım sende kaldı nazarım
Acep beyim indimola Yemen’e?
Mihrali Bey’i sormayın yaslıdır yaslı,
Askeri sorarsanız hepsi de Karslı,
Babayiğit erlerin hepsi de fesli,
Ne diyelim beyler böyle zamana?
Göçten 12 sonra Kurt İsmail Paşa Mihrali’nin yanına gelir ve Bağdat’ta ortaya çıkan bir eşkiyanın, Arapları Osmanlı aleyhine kışkırttığını söyler. Mihrali bunun üzerine atlılarını toplar ve Kurt İsmail Paşa ile birlikte Bağdat’a gider. Burada anılan eşkıyayı etkisiz hale getiren ve kendisinden af dileyen bu hainlerin Padişah tarafından bağıslanmasını ister. Bağışlanırlar. Bağdat’ta Vali ve eşkiya, Mihrali’ye iyi cins Arap atları hediye ederler. Mihrali Kurt İsmail Paşayla geri döner. Bu olaydan sonra Mihrali’nin ünü daha çok yayılır.
Sivas’ta bir olay sonrası Kangal kaymakamı ile ters düşen Mihrali’yi padişah’a şikayet ederler. Padişah cevabi yazısında "O benim yularsız aslanımdır. Kimsenin ona baskı ve eziyet etmesine izin vermem" diyerek gelen şikayetleri geri çevirir. Fakat Sivas’ta ki devlet erkanı Mihrali’yi rahat bırakmazlar. Bu arada İsyanı çıkmıştır. Sivas valisi Mihrali’yi Yemen e göndermek isterse de padişah tercihi Mihrali’ye bırakır. "Gitmem" demeyi yiğitliğe sığdıramayan Mihrali yollara düşer uzun bir yolculuk sonrasında Yemen’e varır duruma el koyar, ama çöl sıcaklarına fazla dayanamaz hastalanır. Bir müddet hasta yattıktan sonra oracıkta ölür. Adamlarının büyük bölümü telef olur birkaç kişi ancak Sivas’a geri döner.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.