Herkes nerede şimdi?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sema, zeytin ağaçlarının arasında düşüncelere dalgın yürüyordu ..Ara sıra toprağın arasında ayağı kayıp düşecek gibi olsa da bu dağ yürüyüşü çok iyi gelmişti ruhuna.
Ama herkes nerede şimdi?
Arkadaşlarının seslerini duyamıyordu artık, onlardan epey uzaklaşmış olmalı.. Bu ıssızlık, daha çekici gelmeye başlamıştı. Dağın öte tarafında boylu boyunca uzanan çam ağaçlarına baktı uzun uzun, Çocukluğundan bir şeyler gömülü duruyor olmalı orada.. Çamlığa kadar yürümeyi aklından geçirdi sonra vazgeçti...Nehrin iki kenarında sarı çiçekli bir tablo oluşmuştu adeta.. Bu çiçeklerden bir demet toplamak istedi, birkaç adım atmıştı ki bir ses duyar gibi oldu, bir fısıltı gibi.. Ne olduğu anlaşılmayan bir ses..
Etrafına baktı, kimseyi göremedi. Yoluna devam ederken aynı sesi tekrar işitti. ’’E, hadi uzatmayın, çıkın bakayım saklandığınız yerden, hanginiz yapıyor bu şakayı?’’ dedi, arkadaşlarından biri olacağını tahmin ederek. .Kimseden ses seda yoktu.
Yoluna devam etmeye karar verdi, daha birkaç adım atmıştı ki aynı sesi duydu. Bir ıslık sesi gibi, belli belirsiz değildi bu defa, evet bir kadın sesi bu ,ama net anlaşılmıyordu. Sesin yönüne doğru döndü. İşte o zaman…Zeytin ağaçlarının arasındaki bir incir ağacında upuzun siyah dalgalı saçlı inanılmaz güzellikte bir kadının ona baktığını gördü.. Kadının o küçük incir ağacında ne işi vardı, üstelik kadının gövdesi sanki yoktu, ya da görünmüyordu…Görünen sadece omuzlarına dökülen saçları ve incecik bir tül gibi gömleği…Çok tuhaf gözleri vardı ya da bakışları Sema’ya öyle gelmişti…Hem ürkütücü hem büyüleyiciydi...Hem gidip onunla konuşmak için can atıyor hem de oradan kaçmak istiyordu. Yavaşça yaklaştı incir ağacına ,iki adım attığı anda kadın birden dalların arasından yok oldu.. Bunun nasıl olduğuna anlam bile verememişti. Sağa sola bakınıp kadını aradı, kimseyi göremedi.. Bir hayaldi galiba tüm bu gördüklerim diyerek telaşla arkadaşlarının yanına gideceği yola saptı.. Birden omzuna bir taş değdi.. İrkildi, aynı anda o az önceki ıslık sesini tekrar duydu. Kadını o zaman tekrar gördü bu defa kılık değiştirmişti.. simsiyah bir şal takmıştı, gözlerinden adeta ateş saçıyordu.. Hiç vakit kaybetmeden ağaca doğru koştu, Ne olursa olsun bu tuhaf kadının ne yapmaya çalıştığını anlamak istiyordu, üstelik korkuyordu.. Ağaca varmak üzereydi ki ağaçtaki o kadın yine yok oldu ve onun yerinde kocaman bir kuş belirdi..Kuş adeta konuşurcasına Sema’ya bakıp kafasını sallıyordu.. Dünyanın belki de en güzel renkli kuşuydu bu..
Çıldırmak üzereydi Sema, bu kuş da neyin nesiydi öyle?
Kuşun ve kadının bakışları üzerinde kalmış gibi ter içinde uyandı Sema, kıpırdamaktan bile ürktü önce.. sonra yavaş yavaş hareket ettirdi kollarını, perdeyi aralayıp dışarı baktı. Her sabah günü böyle karşılardı.. Müthiş susamıştı; ama yerinden kalkmak istemiyordu, saate bakmak istemiyordu, hiçbir şey yapmak istemiyordu. Gün yeni aydınlanmıştı..Nasıl olsa her şeye zaman vardı.
Hem bugün Pazar günü değil miydi?
Biraz rahatlamıştı, tembellik saatini daha da uzatırdı böylece…Güneşin doğuşunu izledi, güneşin tenine değişinden rahatsız olmadı bu defa. Hatta tüm gününü bu yatakta uzanarak geçirebilirdi.
Her şey olması gerektiği gibiydi peki ya bu düşteki kadın, o neydi öyle? Nasıl da koşmuştu onu yakalamak için.
Düşünmek istemiyordu bunu, böyle olmasaydı telefon çalışına sevinmeyecekti belki de.. Hızla açtı. Onur arıyordu, geliyordu. ‘bir şey ister misin’ diye sormak için aramıştı.
Yatağından isteksiz kalktı, duşunu alıp balkona çıktı, bir sigara yaktı. .Şehir terk edilmişçesine sessizdi. Bu Pazar günlerinin ihtişamı buydu işte..
Sema, ‘’Telaşsız yalnızlıklar’’ diyordu Pazar için.. Koca bir şehrin yalnızlık yükünü sadece Pazar üstlenmiş gibi gelirdi ona..
Birden sıyrıldı düşüncelerinden…Kahvaltılık bir şeyler hazırlamalıydı.Mutfak kapısına henüz varmadan zil çaldı. Onur’u sevdiği için çok şanslı olduğunu düşünerek açtı kapıyı, her zaman olduğu gibi bu Pazar da sevgiyle karşıladı Onu.. Onur çok tutkuluydu, sevinçle öptü Sema’yı.. Sema’daki durgunluğu fark etmiş ancak uykudan yeni uyanışına bağlamıştı bu durumu.
Onur’ a göre Sema’yla mükemmel bir çifttiler, her zaman örnek olarak gösterirdi aşklarını.. Bunu söylerken bile kendini hep özel hissederdi. Sema’ya karşı zaafı vardı, o’nun varlığı en büyük güç kaynağıydı.. Sema, belki de onun gerçekleştiremediği tüm hayalleri uğruna mücadele ettiği için saygıyla karışık hayranlığını gizleyemiyordu .Sema değerliydi, Sema özeldi. En ufak bir üzüntüyü bile Sema tek başına hissetmemeliydi.Onur, tüm bunları üstlenmeyi kendine adeta görev saymıştı.. Sevgiye dair en ufak şüphe bile delirticiydi Onur için.. Bu, ona göre en akıl almaz intihar nedeniydi.
Ama Onur’un hayal ettiği kadın değildi Sema, hayallerindeki kadına benzetmeye çalışıyordu yalnızca. Ona göre aşk, özveri ve emekti.
Çaylarını yudumlarken Onur, Hadi hemen hazırlan,seni hiç unutamayacağın harika bir yere götüreceğim.’deyince Sema önce yanıt vermedi. O, bugün hiçbir yere çıkmayı düşünmüyordu. Onur’un ısrarla ‘’Gider miyiz’’ sorusuna karşılık ‘’Ben bugün evden çıkmak istemiyordum, istersen sen yalnız git ya da erteleyelim’’dedi çayını tazelerken.. Onur, önce suratını astı, sonra elindeki çatalı hızla masaya bırakıp öfkeyle ‘’Peki’’ dedi. Masadan kalkıp odaya geçti. Sema Onur’un ardından odaya geçerken:
_Neden bunu yapıyorsun Onur?
_Asıl sen neden bunu yapıyorsun Sema, benim isteklerimin hiçbir anlamı yok mu senin için? Senin için ömrümü bile vermeye hazırken en ufak istekleri neden hep esirgiyorsun benden? ne zaman hayatında var sayacaksın beni ve isteklerimi?
_Onur, ne ilgisi var bunların, Ben sadece bugün evde kalıp dinlenmek ve yapmam gereken işleri tamamlamak istiyordum. Niye ısrar ediyorsun bu kadar, anlayamıyorum.
Onur’un gözlerinde şimşekler çakıyordu adeta..Reddedilişe tahammülü yoktu hiç.Hele bu Sema ise... Birden ellerini başına vura vura bağırmaya başladı:
_Sen! Evet Sen!
Sen bana hiç değer vermiyorsun!
Senin tek isteğin beni öldürmek! Ve sen bunu başarıyorsun, beni sen öldürüyorsun!
Sema’nın yüzü allak bullak olmuştu. kesik kesik konuşuyordu.
_Nasıl böyle düşünüyorsun, anlayamıyorum. Saçmalıyorsun.. Kapatalım şu konuyu.
Onur öfkesine yenilmişti artık, hala kendi yüzüne ve başına yumruklar savuruyor, kendini cezalandırıyordu. Sert bir hamleyle ellerini tuttu Sema.
_Deli misin, ne yapıyorsun çıldırdın mı sen?
_ Evet, çıldırdım, sevin hadi! Hayatımı mahvettiğin için de sevin!
Sema artık ne yapacağını bilmiyordu, Onur’un ellerini hala tutmaya çalışıyordu. Bir anda ellerini kurtarıp sert bir tokat indirdi Onur’un suratına. Sonra sarıldı, sakinleştirene kadar. Onur hala sessizce tekrarlıyordu içinden:
Hayatımı mahvettin sen!
Bir süre öyle kaldı her şey.. onlar, mutfaktaki masa, Sema’nın yatağı.. Sema, darmadağın olmuştu. Güçlükle kalktı yerinden Onur’un oturduğu kanepeye yaklaştı. Konuşmak istiyordu, anlamak istiyordu sevgiyle kapıdan giren kişiye bir anda neler olduğunu. Onur’un öfkesi hala dinmemişti,sayıklar gibiydi:
Beni öldürüyorsun!
Sema, yavaşça yerinden kalktı, hiçbir şey söylemeden girişteki kapıya en yakın yerde durdu.Dünya dönmüyordu sanki,zaman akmıyordu,her şey donuk bir fotoğraf gibi duruyordu şimdi karşısında..
Son ile başlangıç arasında bir noktadaydı..Gitmekle kalmak arasındaki eşikte…
Söylenecek bir söz yoktu.
Ne olup bittiğini anlayamıyordu hala, bu sabah güne nasıl başlamıştı ve şu an yüzyıl gibi süren bir güne nasıl anlam sığdıracağını düşünüyordu. Hangi kavramın resmi olabilirdi şu an hissettikleri? Oysa şu an herhangi bir nesne veya duygunun karşılık bulduğu bir anlam göremiyordu. Zamanın akışına bıraktı her şeyi. Değiştireceği bir şey yoktu , şu an değiştirilmeye değer bulduğu da...Kısa süre sonra Onur, yanından geçerek yüzüne bile bakmadan sessizce çıkıp gitti.
Sema, uzun süre kıpırdamadan öylece kalmıştı.. Düşünde gördüğü kadın geldi aklına, nasıl da birden kuşa dönüşmüştü.
‘’Her şey siliniyor, her şey farklı bir renge dönüşüyor’’ demek ki
Her şey bir süre sonra
‘’kendine dönüyor.’’
Aradan bir hafta geçti.. Sema, düşlerine giren zeytin ağaçlarının olduğu yere gitti.. o incir ağacını ve kadını aradı. İncir ağacı orada duruyordu, ağacın yakınında bir yere bağdaş kurdu. derenin sesi, kuşların şarkısından başka ses yoktu.Her şey müthiş bir dinginliğin sarhoşluğunda akıyordu. Toprağa bağdaş kurup kadının gelmesini bekledi uzun süre. Hiç kimseyi görmedi. Tam evine dönecekken telefondan gelen mesaj sesini duydu..Mesaj Onur’dandı..Bir haftalık sessizliğini bozan şu sözleri yazıyordu:
‘’Bütün bu olanların tek nedeni sana sevgimdi..Beni anlıyorsun değil mi?’’
www.youtube.com/watch?v=fp9pxk9Y44U
YORUMLAR
Birlikte başlanan yoldan insan hep tenhayamı çıkar..
Bu soruyu Lil'in Hikayesi filminde adam soruyordu sevgilisine..
Sonra pek çok filmde replik oldu..
Hiçbiri beklenen cevabı veremiyordu..
Yoksa her şey senin yazının finalinde söylediğin gibi
şizoferink bir kısır döngümüydü olan biten..
Lawrence 'Asla sanatçıya inanma hikayeye inan' diyor
ben ikinize de inanıyorum..
'Yüreğinin götürdüğü yere gitmek'
her zaman en doğrusuydu, bilmek istemediklerimizi
eninde sonunda bilmekten kaçınılamayacağını öğrenmekse
ruh kırıklarına melhem olur..
Yüreğinin götürdüğü yere gitmelisin..
Sevgiler Hena..
hena
''Nereden baksan başka
Bambaşka
....
Kelimeler,
Gerçeğin beceriksiz avcıları...''
Çokça sevgilerimle..
Hoşgörü ve anlayış yoksunluğu; birikmiş uyumsuzlukların patlama noktalarını test edişi; var olan sevgiyi ve ikili ilişkiyi, örseliyor ne yazık ki. Sosyal ve psikolojik bir temaya temas eden yazınız, son derece akıcı, düşündürücü ve çok güzeldi.
Tebriklerim, sevgi ve saygılarımla.
hena
Çok güzel tespitlerdi yazıya dair.çok teşekkür ediyorum.Sevgilerimle..
Arayışların bittiği yerde başlıyor yıkımlar.
Sadece adını koymak yetmiyor; anlamından, kendinden kopan her şey gibi
Sevgi de bir yerde yığılıp kalıyor insanın üzerine
Nefessiz, duygusuz bırakıyor.
Elindekiyle yetinmek zaten bitişin başlangıcı oluyor...
Biraz ek olsun istedim yüreğim yettiğince.
Güzel bir öyküydü Hena. Pazar günü okumalarına değdi.
Sevgiyle.
hena
Çok teşekkür ediyorum Irmak, yazıya güzel katkıların için..
Çok teşekkür ediyorum..
Çokça sevgilerimle..
"Herkes nerede şimdi?" sorusunu sık sık soranlardanım...uzay boşluğuna benzer, arayıpta bulamadıklarını erişemeyeceğin bir uzaklığa isteksizce uğurlar insan...öyle ki geçen yıllardan sonra orda da artık hissiz ve donuk insanlardan inşaa edilmiş bir kapasiteyle bir ülke kurulabileceğinin ayırdında bile olmaz insan...
pazar günleri de işte böyle terk edilmiş şehirler gibidir...dinlendirmekten çok yıldırıyor...
sevgiler gülüm...
hena
Pazar günleri dillendirmez insanı hiç, değil mi Gule:)
Pazar günlerine isyan başlıklı yazı serisi mi oluştursak acaba :)
Çokça sevgilerimle Gule..
hena
Yazıdaki beceriksizliğimle bir şeyler hissettirebilmişsem mutlu olurum,
Çok sağ ol okuduğun için..
Sevgiyle...