- 2813 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
HACI BAYRAM-I VELÎ HAZRETLERİ ÜZERİNE
1352 yılında Anadolu’ya bir güneş doğdu. Ankara’nın Çubuk çayı kenârında mevcûd olan ‘Solfasol’ köyünden doğan bu nûrun getirdiği müjde 1453 yılının 29 Mayıs’ında, Sultan II.Mehmed Han Hazretleri’nin (Fatih Sultan Mehmed) Konstantiniyye’yi fethedip İslâmbol yapmasıyla gerçeğe dönüştü.
Asıl adı Nûman olan Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerine “Bayram” lakabı, almış olduğu medrese tahsilini maneviyâtı içün kâfi görmeyip ileriki yıllarda intisâb edeceği, “Somuncu Baba” olarak da bilinen Şeyh Ebû Hamid Hamîdüddîn-i Aksarayî Hazretleri tarafından, ona bir bayram günü ulaştığı için verilmiştir. Babalarının adı Ahmet, dedelerininki ise Mahmud’dur. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra Ankara’daki Melîke Hâtun medresesine müderris olan Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’nin, cennetmekân Sultan Yıldırım Bayezid Han Hazretleri’nin kapucubaşılığını yaptıkları hakkında rivayetler mevcûddur. Erdebil sofîlerinden Alâeddin Ali Hazretleri’nin halefi olan Hamidüddîn Aksarayî Hazretleri ile hacca gitmişler, ve onun vefâtına kadar Aksaray’da kalmışlardır. Hamidüddîn Aksarayî Hazretleri’nin ebediyete intikal etmeden kısa bir müddet evvel ona Ankara’yı işâret etmesi üzerine halkı irşâd etmek ve onları kutlu fethe hazırlamak içün Ankara’ya gitmişlerdir. Konstantiniyye’nin, II.Murad Han Hazretleri’nin cihâna henüz teşrif etmemiş olan oğlu Şehzâde II. Mehmed tarfından fethedileceği müjdesi, şeyhi Hamidüddîn Aksarayî Hazretleri tarafından kendisine yıllar önce bildirilmiştir. Şeyhinin işâreti üzerine Ankara’ya giden Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri Ankara’ya vardıklarında, Safevîlik ve Nakşibendîlik tarikatlarının birleştirerek, adlarını taşıyan “Bayramîlik” tarîkatını kurmuşlardır. Ankara Savaşı akâbinde çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalan halkın ehemmiyetli bir sorunu da bölgeye geçici bir süreyle yerleşen Yörükler idi. Hacı Bayram Velî Hazretleri halkı irşâd ederek Yörüklerle yatıklar arasındaki sorunu halletmişlerdir. Onun tavsiyeleri üzerine Yörükler Ankara’yı terk etmemişler ve yine onun himmeti ve hizmeti sayesinde yatıklar da Yörüklere düşmanlık etmemişlerdir. Bölgedeki huzursuzluğu giderici hizmetlerde bulunan Velî Hazretleri, o devirde zuhûr eden kıtlığa karşı, çalışmanın zarûrî olduğunu anlatmışlar ve müridleriyle birlikte kendileri de bizzat tarımla meşgul olmuşlardır. Velî Hazretleri’nin giderek artan ünü, kendilerini çekemeyenlerin fesad çıkarmalarına sebep olmuş ve Velî Hazretleri aleyhinde dönemin padişâhı II.Murad’a asılsız mâlumât verilmiştir. Bu vak’alar netîcesinde başkent Edirne’ye götürülen Velî Hazretleri’ndeki olağanüstü haller ve onun Allah dostu olduğu, daha o görünür görünmez II.Murad Han Hazretleri ve ulemâ tarafından anlaşılmıştır.
Kendisinde mevcûd olan haller anlaşıldığı vakit Sultan II. Murad Han Hazretleri tarafından ikram olarak dünyalık mal teklif edilmiş lâkin Veli Hazretleri kabul etmemişlerdir. Sultan II. Murad Hazretleri’nin “Yoksa bizi affetmediniz mi hocam?” şeklindeki evham ihtivâ eden sorusu ve ısrarları netîcesinde Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri; “Hünkârım, ikrâm olarak sizden talebim; talebelerimin vergiden muaf tutulmasıdır.” şeklinde ricâda bulunmuştur. Böyle bir uygulamanın mevcûdiyeti nihâyetinde Hacı Bayram Velî’nin müridleri hızla artmaya başlamış ve ileriki zamanlarda Sultan II. Murad Han Hazretleri’nin “Kımetli Hocam; civardan vergi alamaz olduk. Talebelerinizin sayısını bize tam olarak bildirin ki; biz de ona göre davranalım.” şeklinde ferman yollamasına sebep olmuştur. Sırf vergi vermemek için Hacı Bayram Velî Hazretlerine mürid olan şahısların bu kötü niyeti Velî Hazretleri’ni çok üzmüştür. Tüm bu olanlara çözüm bulmak içün o dönemde kendilerine talebelik eden geleceğin manevî fâtihi Akşemseddin Hazretleri’nden bir çadır kurmasını ve bütün müridleri o çadırını önünde toplamasını ister. Çadır kurulur ve Velî Hazretleri’nin bütün müridleri çadırın önünde toplanır. Veli Hazretleri de onlara hitâben: “ Kardeşlerim; bugün beni seven bütün müridlerimi kurban etmem icâb ediyor. Beni seven çadıra gelsin.” der. Kalabalıktan isyan sesleri yükselir. Bütün müridler Velî Hazretlerine sitem ederler. Yalnızca bir kadın ve bir erkek ona samimiyetle intisâb ettikleri içün “Vardır bu işin bir hikmeti.” diyerek çadıra girerler. Sonra çadırın altından kan akmaya başlar. Kanı gören bütün müridler kaçışmaya başlarlar. Çadırın önünde hiç kimse kalmayınca Hacı Bayram Velî Hazretleri, kesilen koyunun etinin fukarâya dağıtılmasını isterler. Böylece gerçek müridlerin sayısı belirlenir.
Hacı Bayram Velî Hazretleri, Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri gibi şâir, mühendis, kumandan, tam yedi tane lisana vâkıf aynı zamanda Kâbe’yi görmeden başını secdeden kaldırmayan bir insana hocalık yapmış olan Akşemseddin Hazretleri’ni yetiştirmiştir. Asıl adı Şeyh Mehmed Şemseddin Bin Hamza olan Akşemseddin Hazretleri, Şeyh Şehabüddin Sühreverdi’nin soyundan gelmektedir. İlk öğrenimini Amasya’da gören Akşemseddin Hazretleri Şam’da ilim tahsil eder ve Osmancık medresesine müderris olur. Zamanla tasavvufa merak salan Akşemseddin, Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’ne talebe olmak üzre Ankara’ya gider ve Velî Hazretleri’yle talebelerini çarşı-pazarda fukâra içün sadaka toplarken görünce talebe olmaktan vazgeçer. Daha sonra ise gördüğü bir rü’yanın te’sîrinde kalarak tekrar Ankara’ya gider. Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’ni ve müridlerini tarlada hasat yaparken bulur. Onlara yardım eder lâkin onlar Akşemseddin ile pek ilgilenmezler. Hatta yemek vakti geldiğinde ona yemek bile vermezler. O da kendi kendine “Şemseddin! Sana Hacı Bayram’ın sofrasından değil; bir köpeğin kâsesinden yemek yaraşır.” diyerek köpeğin yemek yediği kâseden o da yemeye başlar. Lâkin Velî Hazretleri onu çağırır ve talebeliğini kabul eder.
Yıllar birbirini kovalar ve mübârek vücûdu yaşlanan Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri bir gün Allah’ı zikrederken cennetmekân Hamidüddîn Aksarayî Hazretleri’nin sesini duyar. Hamidüddîn Aksarayî Hazretleri ona şöyle der: “Haydi, zamanı geldi artık müjdeyi yerine ulaştır.” Ona bu müjde geldiği anda da, Sultan II. Murâd Han’ın bir oğlu olur. Bir başka deyişle geleceğin Fatih Sultan Mehmed’i; Şehzâde II.Mehmed Hazretleri dünyaya teşrif etmişlerdir. Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri, müjdeyi yerine ulaştırmak içün çok sevdiği öğrencisi Akşemseddin’i de yanına alarak Edirne’ye giderler. Sultan II. Murad Hazretleri ile görüşürler. Sultan II.Murad Hazretleri Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerine hitâben:
“Efendim! Allah’ın izni, erenlerin himmetiyle, Konstantiniyye’yi almak, İslâm nûruyla aydınlatmak isterim. Kiliseleri câmiye çevirip çan sesleri yerine ezan sesleri çınlatmak niyetindeyim. Dua buyurun da Allah muvaffak etsin.” der ve muvaffakiyetin gerçekleşebilme ihtimâlini sorar. Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri de ona cevâben şöyle der:
“Allah ömrünüzü ve devletinizi uzun etsin. Peygamber efendimizin müjdesine mazhâr olmak içün birçok Müslüman kumandan bu iş yapmaya çalıştı. Lâkin bir şey yapılamadı. Bu şehri fethetmek içün kuşatan en son kumandan da cennetmekân Sultan Yıldırım Bayezid Han Hazretleri’dir. Şu bir gerçektir ki; o kutlu fethi ne siz göreceksiniz ne de ben. Lakin Konstantiniyye’yi fethetmek şu beşikte uyuyan bebekle bizim köse Akşemseddin’e nasip olacaktır.”
Bu cevap üzerine çok sevinen Sultan II. Murat Han Hazretleri, ileriki yıllarda Hacı Bayram-ı Velî’nin de tavsiyesiyle Akşemseddin’i şehzâde Mehmed’e hoca ta’yin eder.
‘Dünya’ denilen konaktaki misâfirliği bitiren Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri 1430 yılında, 78 yaşındayken ebediyete intikâl ederek Hakk’ın rahmetine kavuşur. Kabri Ankara’dadır. Bize belki az ama çok büyük eserler bırakmıştır. Bunlardan en büyüğü olarak Fatih’i yetiştiren Akşemseddin Hazretleri’ni sayabiliriz. Ne yazık ki; yazdığı şiirlerden sadece dördü elimizdedir. Bunların üçü hece biri de aruzla yazılmıştır. Şiirlerinin üç tanesinde ‘Bayram’; birinde de ‘Bayramî’ mahlasını kullanmıştır. Şiirlerinde Yûnus Emre te’sîri mevcuddur. Çalışmama onun, kainâtın oluşu içindeki insanı çok iyi anlatan şu dörtlüğüyle son vermek istiyorum:
Nâgehân ol şara vardım
Ol şarı yapılır gördüm
Ben dahi bile yapıldım
Taş ve toprak arasında
Kaynaklar: Türk Ansiklopedisi, MEV yayınları, cilt 5
Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, Yeni Asya Yayınları,
İslâm Ansiklopedisi, MEB yayınları, cilt 2
Mustafâ KILIÇBAY