- 473 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MAFYA KURBANLARI
MAFYA KURBANLARI
“Şu kuzeyi yosun tutmuş ağacın altında biraz dinlenelim, ne dersin? Yaklaşık dört saattir pedal çeviriyoruz. Bacaklarım nasıl ağrıdı, koptu adeta.” dedi Yusuf.
“Eğer hafızam beni yanılmıyorsa biraz ileride yolun solunda bir tesis var. Oraya kadar gidelim. Soğuk bir şeyler ya da çay içeriz.” diye cevap verdi Eymen.
“Gördüm bile, evet biraz ileride. Gördüğüm kadarıyla pek de tesise benzemiyor ama gidelim madem.”
“Gittiğimiz de görürüz. Ben de uzaktan görmüştüm, yıllar önceydi. Tam olarak da hatırlamıyorum daha doğrusu.”
“Kulübe adeta. Önünde bir masa bir de sandalye var.”
“Dede’nin Yeri. Hatırladım.” -Kulübenin kapısının üstünde yazan Dede’nin Yeri yazısı el yazısıyla yazılmış ve solmuş bir mavi renkteydi-
“Eski püskü virane gibi ama sanki faaliyette, bisikletleri bırakalım yolun kenarına, oturalım.” dedi Eymen ve bisikletlerini yolun kenarındaki taze biçilmiş ve mis gibi kokan destelenmiş otların üstüne yatırdılar. Masanın iki yanındaki arkalıksız ahşap sandalyelere oturdular.
Kulübenin içinden ot kokusunu bastıran nefis bir koku geldi burunlarına Yusuf derin derin çekti içine. “Oh, mis gibi! Benim aldığım kokuyu sen de alıyor musun Eymen?
Bir nefes de Yusuf çekti: “Evet evet, kızartma kokusu olmalı bu. Ama gözleme falan da olabilir.”
“Hatırlat da bisikletin arka tekerleğine biraz hava basalım.” dedi Eymen.
“Olur hatırlatırım, -eliyle otların üstündeki bisikletini gösterdi- hatta benim bisikletin tekerleğine de biraz hava bassam iyi olur. Tamam da şimdi bunu konuşmanın sırası mı? Girelim de şu midemizi fetheden nefis kokunun kaynağını bulalım.” diye şakayla karışık cevap verdi Yusuf.
“İçeride kimse var mı acaba?”
“Acaba mı? Komik olma Eymen. İçeride kızartma yapıyor insan ya da insanlar.”
Eymen kulübenin kapısından içeri doğru uzattı kafası: “Kimse yok mu? Kimse yok mu? İçeride kimse yok mu?” diye bağırdı.
İçeride odun ateşinin dumanının doldurduğu odada gözleme hamurunu açan nine, saçta gözlemeleri kızartmaya çalışan dedeye bir ses duyup duymadığını sordu. Kulakları daha az duyan dede duymadığını söyledi. Saçın altında yanan meşe ağaçlarının çıtırtısından pek bir şey duyulduğu da yoktu aslında. “Bir ses var sanki çık da bir bak.” dedi nine dumandan yaşarmış gözlerini silerek elindeki lacivert havluya.
Dede nasırlı eliyle direğe tutunarak kalktı oturduğu yerden. Duvara tutunarak açtı tahta kapıyı, dört basamaklı ahşap merdivenleri inerek kulübeden dışarı çıktı. Mavi gözlerini kısarak yola doğru baktı ” Kim var orada?” diye seslendi.
“Biziz amca biziz, müşteri müşteri.” dedi.
“Siz de kimsiniz?” diye sordu dede.
“Merhaba dede, biz geldik. Nasılsın? İyi misin?” diye karşılık verdi Eymen.
“Hoş geldiniz. Buyurun içeri gelin. Acıkmışsınızdır siz.”
“Rahatsızlık vermeyelim dede.” dedi Yusuf.
Yusuf ve Eymen tam içeri girmek üzereyken hızla gelen bir araç kulübenin önünde durdu. Dört tane silahlı adam indi. “Siz de kimsiniz? Kabadayı Mehmet’in akrabası mısınız? O iş yerlerimizi elimizden alan, abimizi kalleşçe kurşunlatan O adi herifi yolladık cehenneme. Kimsiniz söyleyin çabuk? Onun köpekleri misiniz?” diye sordu otomobili kullanan siyah gözlüklü adam.
“Yine onlar geldi! Oğlumu öldürdükleri yetmiyormuş gibi, yine geldiler! Ormana kaçın, canınızı kurtarın!” diye bağıran dedeyi kurşun yağmuruna tuttular. Dede oracığa yığıldı. Verilen talimat gereği Yusuf ve Eymen yüz üstü yere yattılar. İkisinin de kafasına birer kurşun sıktılar. Bir tanesi içeri girerek ocağın başındaki nineyi katletti.
“Aldık abi, aldık intikamını, kanını yerde bırakmadık.” diye bağırdı içlerinden biri. Bağırmadı adeta nara attı. Tabancalarını bellerine sokarak geldikleri yöne doğru uzaklaştılar.
Spor yapmak, doğayla baş başa kalmak isteyen iki kafadar mafya kurbanı oldular.
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.