- 350 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Aydın Olamama Meselesi
Aydın Olamama Meselesi
Hakikatin ve doğrunun yanında olması gereken aydın maalesef günümüzde, içerisinin genel anlamda boşaltıldığı, daha çok ideolojik saplantılar içerisinde heder edildiği bir hali yaşıyor.
Ciddi manada olumsuz örnekleri mevcut olan ve toplum önünde kalabalıklaşarak zedelenen aydın algısının, tedavi edilerek dikkate alındığı eski yerini alması kolay olmasa gerek. Toplumun değer yargılarını önemse-meden gereksiz bir çırpınış içerisinde varlığını göstermeye çalışan bir takım aydınlar, bizden olmayan ideolojilerin elinde çıkar ilişkilerini önde tutarak, maşalık görevini üstlenmekten çekinmiyorlar ne yazık ki. Bir üst sınıf görevi üslenip, kendi erkini muhafaza ederek toplumu temsil etmesi gerekirken, içimizde biblo gibi durmayı marifet sayıyorlar adeta. Siyasal politik kamplarda sıkışan, küçük erklerini koruma ve muhafaza etmekle meşgul olan bir sınıf aydınımız, asıl işlevinden uzaklaşmış gibi gözüküyor. Bir kısır döngü içerisinde kalıp, kendisini ait gördüğü mahalleden kovulma korkusunu yaşıyor. Aydın olarak nitelenen kişi amacının dışında hareket ettiğinde, ağız dolusu lafları dahi olsa yutkunarak susmak zorunda kalıyorlar ne yazık ki.
Cemil Meriç aydınımızı şu şekilde nitelemiştir; “Türk aydını yangından kaçar gibi uzaklaşıyor memleketten. Kirlettiği bir odadan kaçar gibi”
Aydını, Yavuz Bülent Bakiler; “cahillerden çektiği yetmezmiş gibi yıllarca şimdi okumuş yazmışından çekiyor memleket” diyerek aydın olarak nitelenen insanlara eleştirisini en net ve yalın şekliyle seslendiriyor.
Biraz yazıp çizen, biraz cebine para giren, biraz tanınan aydını, toplumu küçümseme ve kendini beğenmişlik virüsü sarıyor. Akıl, mantık, vicdan ve hak terazisinde olanlar panzehire ulaşabiliyor sadece.
Aydın olarak nitelendirilen insanlar, marjinal, egoist, faşist ve korku söylemleri üzerinden topluma yaklaş-maya başlamışsa o aydın için küçülme ve yok olma hali, toplumun başına dert olmaya başlamış demektir.
Tefekkürün mumyalandığı mecralarda, aydın kabul edilen insanların sırtlarında smokinleriyle kitabı, istikbale yollanan mektup hüviyetinde gören bakış açıları içerisindeki aydını, iyi noktalarda görme abesle iştigal demektir.
Ne kadar da olsa globalleşen dünyamızda bizden, bizim kültürümüzden, dinimizden, milletimizden olmayan bir aydın bize ne kadar hitap edebilir ki? Diğer taraftan toplumda kültür erozyonlarının artmasına da sebep oluyorlar. Tek tip insan modeli oluşturulmak istenen günümüzde insanlar ne derece mutlu olabilirler. Genlerinden gelen karakterlerle kendini bazı yerlere ait gören insan ne derece özgürlüğüne kavuşabilir. Tabii ki toplumda ortak bir insanlık kültürü, ahlakı, medeniyeti olmalı ama bu insanların benliklerini kaybetmeleri demek değildir.
Dini, milli ve kültürel yanıyla ortak bir bütünlük içerisinde olan insanımızın görmek istediği aydın profili de olağan olarak bu çerçevede olmaktadır. İrfan, ilim ve amel bütünlüğünü kaybetmiş zümreler içerisinde zuhur edecek aydın sınıfı da bu bağlamda tam anlamıyla işlevsel olmayacaktır.
Sanat, kültür, edebiyat gibi alanlardan elini eteğini çekme eğiliminde olan bu nitelemelere haiz insanlar topluluğu gün geçtikçe sığlaşma eğilimleri göstermeye başlarlar. Tarihimizden gelen büyük medeniyeti devam ettirmememizin nedeni; zarafet, incelik, kültür, sanat, edebiyat alanlarında yeterli oranda kalifiye aydınlarımızın olmaması olarak görülebilir. Bu durumu en acımasız haliyle Ahmet Kabaklı, “Türk toplumunun yeterli oranda halkı var ama münevveri yok” tespitinde aramamız gerekiyor belki de.
Güven sorunu yaşayan aydın, fabrika ayarlarına dönüp tarafsız bir şekilde aydınlatma görevini toplumda üstlenmesi gerekiyor. Aydın nitelemesinin içini doldurup gerçek manada münevverler yetişmesi ve topluma kendilerini hissettirmeleri gerekiyor.
İlkay Coşkun
18.11.2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.