Toplum İçinde Tükürmek
Konumuz “tükürmek hastalığı.” Çünkü, güzel Siirt’te güzel Siirtliler çok çirkin bir davranışta bulunuyorlar; 7’den 70’e birçok insan – toplum içindeki konumları ne olursa olsun- rasgele tükürüyorlar; sokakta yürürken, dükkanının önünde komşu dükkan sahipleriyle sohbet ederken, Güres Caddesi’nde veya Aydınlar Caddesi’nde eşiyle dostuyla gezinti yaparken veya oradaki açık kahvelerden birinde arkadaşlarıyla sohbet ederken, sırtında çantası okulun giderken, velhasıl nerde olurlarsa olsunlar sağa sola tükürük- balgam saçmayı pek bir seviyorlar. Kuşkusuz bu davranış bozukluğu sadece Siirt ile sınırlı değildir, Türkiye toplumunda genel bir durumdur. Bu nedenle, bu sıkıcı ve itici davranış biçimini irdelemeye çalışacağım.
Tükürük
Tükürük, ağız içindeki birleşik sıvının genel adıdır. Bu sıvı değişik tükürük bezlerinin salgılarını, amilaz ve daha bir çok enzimi, elektrolitleri, gıda artıklarını ve bazı mikroorganizmaları (mikropları) içerir. Günlük salgı miktarı 1-1.5 litre arasındadır. Tükürüğün vücudumuzda çok önemli görevleri vardır. Örneğin, lokmanın ıslatılmasını, böylece daha kolay parçalanmasını ve yutulmasını sağlar. Nişastanın amilaz enzimiyle parçalanmasını başlatır. Ağız içinin kurumasının önler. Vücut için zararlı birtakım maddeler tükürük yoluyla atılır. Dişleri yıkayarak temizler, böylece çürümelerini önler. Ayrıca, içeriğindeki lizozim ve amaliz enzimleri ile daha birçok maddeden dolayı mikropları öldürür. Bu nedenle vücudun savunma sisteminin (immun sistem: bağışıklık sistemi) bir parçası olarak kabul ediliyor. Demek ki, tükürüğün gerektiğinde dudaklar arasına getirip dışarı atılması, yani “tükürmek” diş ve beden sağlığımız için yararlıdır. Ancak, bu ihtiyacımızı her yerde giderebilir miyiz? Yani, kaldırımda yürürken, sofrada yemek yerken, bir çay bahçesinde arkadaşlarımızla veya dükkanımızın önünde oturmuş komşu dükkan sahipleriyle sohbet ederken veya bunlara benzer konumlarda iken tükürebilir miyiz ? Buna şu soru ile yanıt verebiliriz: Dışkılamak (büyük apdest yapmak: sç..mak) ve işemek ( küçük abdest yapmak) de sağlığımız için elzem olan ihtiyaçlarımızdır, bunları her istediğimiz yere yapabiliyor muyuz?
Rastgele Tükürmek: Davranış Bozukluğu
Aslında, tiksinti verme ve hastalık bulaştırma açısından s.çmak, işemek ve tükürmek arasında bir fark yoktur. (Örneğin, başta verem olmak üzere bir çok hastalık tükürük tanecikleri ve balgam ile çevreye yayılır, diğer insanlara bulaşır). Ancak, insanlar her istedikleri yere sç..ıp , işeyemedikleri halde, önlerine gelen her yere tükürebilmektedirler. Fakat bunu kötülük olsun diye yapmıyorlar, yemek-içmek, giyinmek gibi bir alışkanlık olarak, bilinç dışı bir davranış olarak yapıyorlar. Çünkü, “tükürme” alışkanlığının kökleri toplumların kültür tarihlerinin derinlerindedir. Günümüzün modern toplumlarında, toplum içinde sürekli tükürmek ve balgam çıkarmak bir “davranış bozukluğu”olarak değerlendirilmesine karşın, uygarlık bakımından geri kalmış toplumlarda hem dinsel hem folklorik özellikleri bakımından çok zengin anlamlar karmaşasına sahiptir. Bu toplumlarda tükürmek bazen dini bir “ritüel” olabiliyor. Yani, dini bir inanç gibi benimsenerek alışkanlık haline getirilmiş, kişilerce kutsallaştırılmış davranışlardan olabiliyor. Bazen sağaltım (tedavi) amaçlı, bazen kazayı belayı kovucu olarak, bazen çocuk oyunlarında bir işaretleyici olarak, bazen de toplum içinde birini küçük düşürmek (aşağılamak) için hakaret aracı olarak kullanılabilmektedir. Sonuçta, kültürel ve dinsel davranışların harmanlanması ile ortaya çıkan “tükürmek” olgusu farkında olmadan yıllarca aktarılan bir refleks olarak sokaklarda, kaldırımlarda iğrendirici bir görünümle ve bir hastalık bulaştırma aracı olarak karşımıza çıkıyor.
Tükürmenin Kültürel Kökleri
Şimdi bu dinsel-kültürel davranışlara birkaç örnek verelim. Bebek yahut küçük çocukların, manevi itibarına ve ermişliğine inanılan kişilere götürülerek ağzına tükürtürülmesi ve ardından da ileride o kişi gibi ulu bir zat olması için dua istenmesi yakın zamanlara kadar geçerli olan Anadolu adetlerinde biriydi. ( belki de hala uygulanıyordur.) Çocuk oyunlarında, oyunda belirli bir yere, özellikle kaleye tükürmek, ya da ebeyi seçerken ve oyuna başlama sırasını belirlemek için bir taşın üstüne tükürmek gibi eylemler İslam öncesi Orta Asya ve Şaman kültüründeki tedavi tarzının çocuk oyunlarına farklı şekilde yansımasıdır. Şaman’ın en önemli işlevlerinden biri hastaları tedavi etmektir (sağaltmaktır) ve önemli ilaçlarından biri de tükürüğüdür. Örneğin, şifalı otlardan hazırladığı yakıya kendi tükürüğünü de ekleyerek hastalanan yere sarar. Şamanın bu uygulaması bugün bile Anadolu’nun birçok yöresinde hala devam ediyor; Tükürmek, birçok hastalıkla birlikte belaya, yıkıma karşı da koruyucu (önleyici) bir eylem olarak karşımıza çıkıyor; Örneğin yaraya tükürmek, kanayan parmağa tükürmek, ev dışına yapılan idrarın üzerine üç kere tükürmek belayı kovar. Çakal uluyunca yere tükürmek gerekir, yoksa insanın başına bir yıkım gelir. Gece aya doğru tükürmek, sövmek uğursuzluk getirir Suya tükürmek uğursuzluk getirir. Yola giderken tükürmek insana yıkım getirir. Aynı zamanda nazar duası okunduktan sonra tükürmek de eylemin sağaltmaya yönelik bir kökeni olduğunu bize ispatlamaktadır.
Hem üç büyük din nazarı gerçek sayar hem de tükürük mucizevidir. Eski Ahit’te, İsa’nın tükürükle sağır, dilsiz bir adamı, konuşur ve işitir kıldığı yazılıdır. Anadolu’da birçok yörede üç kez arka arkaya tükürmenin nazarı kovduğuna inanılır. “Tu, tu, tu! Üç tükürük bir kem bakış savar”. Başa kötü bir şey geleceği ima edildiğinde veya kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirildiğinde tükürür gibi yapmak Anadolu inanışları arasındadır. Bıçak, makas gibi kesici sivri nesneler elden ele geçerken `tu’ demek bunlardan biridir. Ama tükürükle nazar, bela kovmak sadece Anadolu’ya özgü değil. Yunanlı balıkçılar kem gözü (nazar) savmak için ağlarına, Romalılar bizim pazarcılar gibi siftah ettikleri paraya üç kez tükürürlermiş. Çeşitli biçimlerde Yahudi topluluklarında da sürüyormuş bu gelenek, bizdeki gibi; `püh, püh, püh k’eiyin hara (nazar değmesin)’ diyorlarmış. Bir Rumeli inancındaysa, kendi göğsüne üç kez tüküren kem gözü def edebiliyor. Türkmenlerde, yılanın ağzına tükürülürse öleceğine ve bir daha göze gelinmeyeceğine inanılıyormuş. Kısacası, tükürüğün uğursuzluğa, belaya, efsuna, büyüye iyi gelmesi, kem göz inanışı kadar yaygın eski ve ortak kökenli gibi görünüyor.
Tükürmek, hem dinsel hem folklorik özellikleri bakımından çok zengin anlamlar karmaşasına sahip olan bu eylem, günümüzde gerçek anlamıyla başbaşa gidebilecek bir mecaz anlamı bünyesinde barındırmaktadır; yüklü bir "tükürük edebiyatı" yaratmıştır. Bazen, küfür, öfke ve tiksinti bildiren deyimlerde kullanılmaktadır. " Tükürün o ehl-i zulmün (zulüm sahiplerinin) merhametsiz yüzüne! " Bizi sinirlendiren bir olay karşısında, "tükürürüm bu işin içine" deriz. Verdiğimiz sözde durduğumuzu vurgulamak için "tükürdüğümü yalamam" deriz. Bazen, biri toplum içinde aşağılamak için, herkesin içinde onun ya doğrudan yüzüne tükürülür, ya da “ tü sana! “ denilerek eylem sözlü olarak yapılır. Bazen bir şeyi küçümsemek, önemsememek için kullanılır. Örneğin, "bir tükürüklük iş" önemsenmeyecek kadar kolay iş demek. Bazen yakınımız veya arkadaşımız olan birini ayıplama /kınama veya cezalandırmak gerektiğini ancak yakınlığından dolayı bu eylemi yapamadığımızı ifade etmek için, " yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal, "deriz. Sonuç olarak, “ tükürük edebiyatı”nın temelinde önceki dinsel-folklorik uygulamalar vardır. Örneğin, yukarı da değindiğimiz çocukların ağızlarına din ulularının tükürtülmesi, bugün argodaki “ağzına tükürmek” ifadesinin temelini oluşturur. Argodaki ağzına tükürmek deyiminde bir üstünlük mücadelesi vardır. Birisinin ağzına tükürdüğünü veya tükürmek istediğini “ağzına tükürdüğüm” veya “ağzına tüküreyim” gibi basma kalıp deyimlerle ifade eden kişi, söz konusu meselede ağzına tükürülenden daha usta olduğunu veya olabileceğini ima etmeye çalışmakta, bu konu da “ben onun ağzına tükürürüm!” diyerek de bir nevi tehdit savurmaktadır.
Alışkanlıklardan Vazgeçilebilir Mi ?
Her insan ağzında ve burnunda günde yaklaşık 2 litre sıvı üretir ve bunun büyük kısmı farkında olmadan yutulur ya da duruma göre bir lavaboya veya mendile –kimseyi rahatsız etmeyecek şekilde- tükürülür. Ama kültürel düzeyi düşük olan toplumlarda ya da gruplarda farkında olmadan –bir alışkanlık olarak-yere ya da havaya tükürülür. Örneğin minibüs şoförlerinin ve futbolcuların büyük bir kısmı tükürür. Oysa, basketbol, voleybol ve tenis sporu yapanlar tükürmez, niye? İnternet’e yüklenen bilgilerden öğrendiğimize göre, tükürme tarzı da zaman içinde değişiyor; “modası!” bile yaratılıyor. Örneğin, eskiden minibüs şoförleri pencereden tükürürken, şimdilerde minibüsü yavaşlatıp, kapıyı açarak tükürüyorlarmış (İstanbul’da bir minibüs şoförü kapıyı açıp tükürürken düşmüş yaralanmış, kayıtlara trafik kazası olarak geçmiş.) Bazıları bu salgıyı –büyük bir gürültü ile boğazını temizleyerek- kendi yaratıyor ve onu dışarı savururken ya da savurduktan sonra öyle bir havaya giriyor ki, olay tükürük bezlerinden salgılanan salgıların boyutunu epeyce aşıyor ve tıpkı herhangi bir bahane ile sağa sola silah atmak gibi bir “erkeklik” göstergesi oluyor. Bazıları gerçekten uzmanlaşıyor bu işte; kimi önüne, kimi olabildiğince ileriye, bazılarıysa sağına veya soluna tükürüyor; püskürtülen ve aşırtma tükürükler de var. Bazılar da, daha görgülü olduğunu göstermek için herhalde, elini ağzına yan tutarak –güya başkalarının görmesini engelleyerek- ve kaldırımın kenarına giderek lap diye tükrüveriyor. Oysa, bu davranış görgüden çok ruh hastalığı olarak değerlendiriliyor, “Çok tükür psikopat sansınlar” deyimi bu görüşün halk katındaki yansımasıdır.
Geçmişte toplumların yaşantısındaki yeri ne olursa olsun, günümüzde “davranış bozukluğu”, yani bir hastalık tipi olarak kabul edilen tükürmek eylemi bugün dünyada bir çok kentte çok yaygın olarak uygulanmaktadır. Örneğin, sadece Siirt’te ya da ülkemizin başka bir kentinde/kasabasında değil, yaklaşık 4000 yıllık yerleşik (uygar) bir toplum olan Çin’de bugün bile tükürmek kötü bir alışkanlık olarak kabul edilmiyormuş. Bir gazetecinin Çin gezisi dönüşü köşesinde yazdığına göre, Çinli köylüden bir numaralı lidere kadar herkesin sokakta yürürken, yanındakiyle sohbet ederken, sevgilisiyle el ele dolaşırken, kavga ederken, kahkaha atarken rasgele tükürürlermiş. Yere tükürmek Pekin’de sadece açık alanla da sınırlı değilmiş, dükkan ve restoranların tabanları genellikle balgamla kaplıymış. Hatta Yakın geçmişe kadar Çin devlet adamları krallar, politikacılar ya da işadamları gibi yabancı konuklarının onurlarına verdikleri yemeklerde yanlarında bir tükürük hokkası bulunduruyorlarmış; bir yandan şampanyalarını yudumlarken, bir yandan da canları çektikçe yanlarında duran tükürük hokkasına bir balgam atıveriyorlarmış. Ancak, Çinli liderler Batı kültürünü fark edince tükürmenin diğer uluslar tarafından o kadar da normal karşılanmadığını anlamışlar. Yeni nesil Çinli liderlerin artık tükürük hokkaları yokmuş. Ve Pekin Etik Kalkınma Ofisi, yere tükürmeyi kentin en kötü alışkanlığı ilan etmiş, polisiye tedbirlerle tükürmeyi önlemeye çalışıyorlarmış ve yüzlerce üniformalı ’balgam bekçisi’ caddelerde devriye gezerek, bedava tükürük torbaları dağıtıyormuş.
Ruslar da çok tükürürmüş. Bir gazeteci şöyle yazıyor: “ Türkler mi, Ruslar mı daha fazla tükürüyor, doğrusu ölçmedim. Ama orada da, burada da bu tükürüklerden bıktım usandım. Onlar yüzünden sokaklarda rahat adım atamaz oldum.”
Pakistan’ın nüfusu yaklaşık 14 milyon olan Sindh bölgesinin başkenti Karaçi kentinde- geri kalmış her toplumda olduğu gibi - yere çöp atmak, tükürmek çok normal karşılanıyormuş.
Çözüm Ne?
Aslında, sokakta rasgele tükürmek, çöp atmak, yüksek sesle argo konuşmak vb davranışlar – örnek olarak verdiğimiz Türk, Çin, Rus ve Pakistan kentlerinde de görüldüğü gibi- genellikle toplum yapısının tarihsel gelişimi, coğrafik konumu, kural ve değerler sisteminin oluşturduğu kültürel yapılanmasının bir yansımasıdır. Bu nedenle, bu tür alışkanlıkların ortadan kalkması zordur. Hele ki bu alışkanlık, yediden yetmişe birçok insanın etrafa günün herhangi bir saatinde – gırtlaktan gelen büyük gürültüler çıkararak tükürükler saçtığı Siirt örneğinde olduğu gibi- yayladan (ağıl veya çadır) ya da en iyi olasılıkla köyden kente yakın zamanda gelenlerin tükürme alışkanlığıysa, bununla uğraşmak zor, yasaklayarak çözmek olanaksızdır. Sorun, uygarlık sorunudur. Bu nedenle, “Tarihin bize parmağıyla gösterdiği ‘muasır medeniyet’e (Çağdaş Batı Uygarlığı’na) erişmedikçe bütün sorunlarımız gibi bu pis(lik) sorunumuz da devam edecektir.
ÖNERİ:
Toplum sağlığını korumakla görevli birimler tarafından Atatürk, Güres ve Aydınlar caddelerinin giriş noktalarına şu pankartlar asılmalıdır:
SİİRT’e TÜKÜRME !
SİİRT’i SEV…
Dr. Sadık Top
Klinik Biyokimya Uzmanı
Siirt Hayat Hastanesi