- 1089 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Erdemli Bir Şiir : Ziya Osman Saba Şiiri
Küçük şeyler için Tanrı’ya şükretmek büyük bir şeydir. Bundan daha fazla övülmeye değer olanıysa varlık olarak küçük bir şey olduğunu yaşamı boyunca bir bilinç hali olarak her alanda sürdürülebilir kılmaktır. Ziya Osman Saba bir şair olarak bu bilinç durumunu yaşam ve mizaçla koşut bir düzlemde içselleştirebilmiştir. Başlangıç döneminde yazdığı kasvet ve bunaltı merkezli kara şiirlerden beyaza evrilişte ölüm ve fanilik duygusunun rafine hale gelmesi, geçen zamandaki nostalji duygusunun -Sartrenin ifadesiyle “artık var olmadığı için geçmişin güzelliği”nden- Nefes Almak’ta var olmanın rasyonel çekiciliğine dönüşmesi gibi bir süreçten söz edilebilir; geçirilmiş zamansal kesitlerin, ayrıntıların zaman geçtikçe zihinde tek bir karede yer etmesi gibi; tanıdık insan, hayvan, eşya, bitki gibi işaretlerle tecrübe edilmiş yaşantının özlemine kapı aralayıştan… Yitirilmişin bildik nesne ve mekân ile duyumsanışından… Yoğun geçmiş ve çocukluk özlemiyle birlikte, yaşamın tüm ayrıntılarıyla birlikte canlılıkla akışı, safiyet, yenilenmek, insan kalmaktaki ısrar, zamanın devinimiyle iç içe tabiatın devamlılığı, fanilik hissi ve yine de temeli ölüm olan bir yaşam alanının kapsamındaki var oluşun geçerliliğinin farkındalığı… Tanrı’nın insan var oluşuna kattığı yaşamla ilintili çocukluk, gençlik, sağlık huzur dirim gibi evrelerin; hastalık, yaşlılık, yalnızlık, ajitasyon, yokluk gibi tersi durumlarla birbirini takibi…
Görkemin, kutsamanın, şiddetin, coşkunun, retoriğinde yer bulamadığı, naif bir iç çekişin form ya da tasavvuru… Durağan an bir keşif değil statik bir pozisyondan eylemsizliği bir ahenk ve akisle sonsuzluğa hareket ettirebiliyor. Tanrı hep iyidir. Bunu teyit bazen yalvaçça bir sükûn ve bağlılık, ermişçe bir vefa ve tevekkül gerektirir. Alçak gönüllülüğü nispetince yüce gönüllü, mazbut, insancıl, yaşam istenç ve sevincine bağlı, çevresel etkilerden çok iç dünya ile alış verişi olan, geçmişin bir ölü bütün gibi değil de nefes alarak devindiği, hislerin yaşamın mahiyetinde olup, yaşamı referans aldığı, ölümle ilgili kaygı ve tevehhümün umutla renk değişebildiği, klasik ve şifahi inanç disipliniyle birlikte çocukluktan edinilmiş öğreti, sorgulamayan yapısıyla muhafazakar, kötünün tatbik ve tahakkümüne karşı anlamlandırma girişimi olmayan, yer yer insana dair insanca ve ütopik beklentilerin dillendirilebildiği, somutun kıskacından anılara sığınma ve son aşamada sonsuza iştiyak ve avuntunun yer aldığı bir şiir… Ahmet Emin Atasoy’un da Ziya Osman Saba’nın Şiir’i** çalışmasında serimlediğinden özetle ve belki de eksik çıkardığımız gibi; Baudelaire, Mallarme, Verlaine gibi Fransız Sembolistleriyle birlikte Yunus Emre, Ahmet Haşim, Necip Fazıl’a uzanan bir ses… Yaşar Nabi Nayır, Saba’nın esasında şiiri kadar dindar olmadığını ama olmak istediğini yazdığını belirtirken de dikkate değer bir hususun altı çiziliyor. Tasavvufi, İslamcı ya da muhafazakar herhangi bir kavrayışta rastlamanın da kolay olmadığı bir iktifa etme bilincini ortaya koyduğu görünümden izleyebiliyoruz şairin; var olmanın ve inanmanın mütevazi bir aydınlığı mutlaklaştırdığı bir görünümü.
Son olarak şairin mütevekkil temayülü bu noktada paradoks olarak da muazzam: tam da ahlakı ve erdemi telkin etmediği için erdemli bir şiirin kaydını tutuyor. Ev, oda, geçmiş, doğa, ölüm, hayat, çocukluk, gündelik çaba, nişanlılık, evlilik, bağlılık, çile, yakarış, merhamet, vefa, sevgi, huzur, yurt sevgisi, yaşama sevinci ve istenci gibi kelime ve durumlarla insanca bir şiirin kaydını…
SERDAR AKDAĞ
KAYNAKÇA:
* Edebiyat Nedir, Payel Yayınları,3. Baskı, Çev Bertan ONARAN
**YABA YAYINLARI, 2013 1. Baskı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.