- 906 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tıkabasa
Teknolojinin hızına yetişmeye çalışırken mekanikleştik.
Sabahtan başlayan her şey akşama neticelenmiş oluyor. Dostlukların, arkadaşlıkların ömrü kısaldıkça kısalıyor. Emeksiz yemek gibi bir ehemmiyeti yok hızla gelişip, çabuk tüketilmeye mahkum insan ilişkilerinin.
Eli tutmadan kolu gövdesinden söküp çıkarabiliyoruz. Samimiyetin sürekli sınandığı, samimiyetsizliğin ise taktire şeyan olduğu dönemlerden geçiyoruz.
Tenine dokunup, sevişebildiğmiz eşimize, sevgilimize güven duyarak sırtımızı dönüp uyuyamıyacak duruma geldik. Anında aldatılma olasılığımız oldukça yüksek...
Bir labirente tıkılmışız, orantısız güç uygulanıyor her birimize.
Kedi, fare, peynir ve kapan. Kimin kimi kapacağı, kimin kime yem olacağı bariz bir şekilde belli olsa da biz tabloya maviyi çiziyoruz hep! Umut etmek bile tuzağın içinde etken bir rol! Diğer bir değişle biçilmiş kaftan!
Çok eşlilik ahlaksızlık sayılabilirken belki de suç teşkil etmiyor. Konumuz bu değil, konumuz birbirimizi kandırıyoruz da değil. Net değiliz, belki bu da önemsiz.
Sürekli karşımızdakini sınayarak, paranoyak bir yaşama hapis ediyoruz kendimizi. Mide, baş ağrları, uykusuzluk, depresyon, kansere kadar uzuyor yolumuz. Kendi kendimize laik gördüğümüz bu işte!
Bahşedilen bir ömrü dolu dolu ve kaliteli yaşamak dururken biz hem kendimizi hem etrafımızdakileri hasta ediyoruz. Ciddiye alınacak derecede hastayız biz!
Ne bok yemeğe geldiysek dünyaya işte onu yemeden gitmiyoruz.
-Her kime güvensek çivisi çıkmış dünyada, önce gerip sonra da çarmıha çakıyor!-
sude nur haylazca