Arayış
Masasında öylece oturuyordu. Dokunmadan duvardaki kırmızı lekelere. Evet tam olarak hiç bir şeysiz kalakalmıştı. Nereye ait olduğunu bir düşündü. Hiç..
Bir kibrit çöpü hükümsüzlüğü daha. Yasaktı kımıldamak. Parmaklarını bile oynatamazdı
Kirli saçlarıyla oynaşan sigara dumanını yutuyordu hava. Dağılmış kağıt parçacıkları ve odanın bohemliği ve karanlıklı ayna onun kasvet dolu ruhuna eşlik ediyordu. Kendini derli toplu bir kentin uzuvlarına bıraktığında şımarık bir şey buldu orada; Mutsuzluk serüveni!
Şimdi bir yer bulup gitse kim karşılardı onu ya da o kimi ziyaret ederdi. Arkadaş veyahut sevgili... kim yatıştırmalı hüzün dolu bir kalbi diye düşünürken bir anda o güne gitti. "Yıkıntılar öylece kalmamalı. Hayatta daima iyi başlangıçlar vardır!" Demişti üvey babası buğusu tüten bakır demlikten çay ikram ederken oğluna. Küçüktü... bir sahaf dükkanında saatlerce oturmuşlardı.
Tam on beş yıl öncesi... O zamanlar her şey farklıydı. O zamanlar inanıyordu temiz duyguların, iyiliklerin, güzelliklerin varlığına.
Gece yarısı saat ikiyi beş geçiyordu.
Bulut kümeleri yer değiştirdi yavaşça. Ortalık sessizleşti. Telaşlı yağmur damlaları ve üst kattaki tak tak sesleri içine çekildi mazgalın. Eski sokakların hikayesi çoktur.
Gözlerini gri perdelere dikti. sonra odanın ölgün ışığına.
"bana yağmurun şarkısını söyleyin madam" dedi içinden.
Günler süren sarhoşluk yerini kuvvetli bir baş ağrısına bırakmıştı. Gözleri yaşarmış, göz bebekleri küçülmüş...
Evet özlemişti en çok mentollü şekeri.
Ağırlaştı birden. Odadaki her şeyle birlikte küçüldü sanki. Titriyordu. Uzaklaştı bir an için. Sonra,
...
mayıs ikibinonsekiz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.