- 584 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
Güzelin kendisi sonsuz olmazsa ayrılığı sonsuz olur
İnsan büsbütün dertlerinden kurtulabilir mi? Böyle birşey şu dünya hayatında çok da mümkün görünmüyor bana. Fakat dertleriyle yaşamanın yollarını bulabilir. Bu da ‘kendisini detaylaştırdığı’ ölçüde olur. Kendimizi detaylaştırmak üzerimizdeki baskıyı azaltır. Bir filmin hikayesini ’bizzat yaşamak’ ile onu ’televizyondan izlemek’ arasındaki nüans gibi bir nüans koyar psikolojiler arasına. Ne demektir kendini detaylaştırmak? Kendini detaylaştırmak hayatının ’sahibi’ değil ’şahidi’ olmayı seçmekle başlar. Ve tasavvufta ’fenafillah/Allah’a fani olmak’ denen makama kadar gider. Peki bu ne demektir?
Bu öncelikle ’yükün tamamını sırtına almayı bırakmak’ demektir. Bir insan hayatının ’sahibi’ değil ’şahidi’ olmaya başladığında onunla ilgili herşeyden sorumlu olmayı da bırakmaya başlar. Bir bekçi inşaatın ne kadarından sorumludur? Onun görevi belki inşaatta yapılan işlerin yüzde birisiyle ilgilidir. (Belki daha da azdır.) Ancak nihayetinde eyledikleri işe dahildir. Onu işçi kılar. Kendi dairesiyle ilgili olan şeylerden hesaba çekilebilir fakat inşaatın geri kalan işleriyle ilgili sorumluluk almaz.
Bir müteahhitin sorumluluğu ise bir bekçiden elbette daha fazladır. İnşaatla ilgili neredeyse her detaydan sorumludur. İdaresi ondadır. Hiçbir yükten kaçamaz. Hiçbir hesap soruşa “Bana ne?” diyemez. Hiçbir ayrıntıyı “Aman be!” diyerek tavsayamaz. Çünkü bu işler hep inşaatın düzgün şekilde tamamlanmasıyla ilgilidir. Ve sahip, mülkiyet iddiasında başkasına alan bırakmadığından, görevini kimseye terkedemez.
İnsan Allah’a inandığı zaman neden ferahlıyor? Bence en çok bundan. Allah’a inanmak bizi üzerimizden gerçekleşen şeylerde detaylaştırıyor. Evet, irademiz, bekçi kadar olsun bir sorumluluk yüklüyor bize. Tamam. Bundan kaçamayız. Fakat sorumluluğun yaratmakla ilgili olan asıl büyük kısmı omuzlarımızdan kalkıyor. “Elhamdülillah.” Zaten elhamdülillah da bu durumun haklı ifadesi olarak ortaya çıkıyor. (Yani ’yaratan’ kimse ’hamdlar/övgüler’ de ona gidiyor.)
İradenin sorumluluğu ’seçmek’ kadardır. Bu seçme de ihtiyarın dahil olduğu işlerle ilgilidir. (Mesela bir insan hangi anne-babadan doğacağını seçemez. Dolayısıyla bunun hesabını da vermez.) Dikkat/bilinç durumuna göre insan önüne gelen şıklardan seçimler yapar. Fakat o seçimlerin sonuçlarını yaratmak? Yaratışın en son zerrelerine kadar vücudunu takip etmek? Hangimiz ağzına koyduğu gıdanın bütün hücrelere dağıtılması işini aklıyla/dikkatiyle yönetebilir? İçimizde mutlaka küçük-büyük işletmelerde idarecilik konumunda olanlar vardır. Onlar bilirler. Üç-beş insanın sorumluluğunun kafayı yedirdiği zamanlar olur bazen. Peki trilyonlarca hücrenin her an idaresinin bizde olması nasıl bir yükleniştir?
Kadere iman eden kederden bu yüzden emin oluyor. Çünkü biliyor: Yaratmak onun sorumluluğunda değil. Çok güzel şeyler için dua edebilir. Çok güzel şeyler için çaba sarfedebilir. Çok güzel şeyler için koşturabilir. Fakat yaratmak? Yaratmak onun gücünde değil ki. Müjde! Böylece insan farkındalığına eriştiği güzelliklerin gerçekleşmemesiyle yükleneceği kederden kurtuluyor. Zeval-i lezzet elemdir çünkü. Ve güzeli bilmek de bir lezzettir. Güzel, öyle birşeydir ki, insan ona bakarken faniliğini unutur. Çünkü güzel fani olmayanın varlığından haber verir. Gidişi bu yüzden ürkütücüdür. Özlem olur kalır. Ayrılık olur kanar. Yoksunluk olur acıtır. Güzelin kendisi sonsuz olmazsa ayrılığı sonsuz olur.
Kadere iman etmenin kendilerine esaret gibi geldiğini söyleyen insanlarla karşılaşıyorum bazen. Şaşırıyorum. Evet. Şaşırıyorum. Bunu anlayamıyorum. Kadere iman etmeyi terkedince hangi şey kontrolümüze geçiyor? Hangi acizlik engeli aşılıyor? Hangi fanilik duvarı yıkılıyor? Hangi kader inkârcısı sevdiklerinin ellerinden kayıp gitmesini engelleyebiliyor? Hangisi dünyadaki savaşları bitirebiliyor? Hangisi gözyaşlarını, bir daha hiç akmamacasına, durdurabiliyor? Hangisi, sanrılamayı boşverin, hakikaten bir ilaha dönüşüyor? Bütün bunlarda, yani işin yaratış boyutunda, hiçbir değişiklik olmayacaksa şu inkârın insana sağladığı fayda nedir? Değiştirdiği nedir? Ben söyleyeyim arkadaşım: “Hiçbir artı kuvvet kazanmadığı halde bir de her an kalbine/ümidine yardımcı büyük bir kuvvetten olmak. Ve bütün yükleri omuzlamak!” Ancak budur. Bunun da yakın-uzak hiçbir faydasını görmüyorum ben.
Halbuki kadere iman ettiğimde biliyorum: Bütün bu işlerin yaratılması benden daha üst bir iradenin ellerinde. O irade, sadece konum olarak benden daha üst değil, aynı zamanda daha merhametli, aynı zamanda daha hikmetli, aynı zamanda daha kuşatıcı, aynı zamanda daha bilgili, aynı zamanda daha dikkatli, aynı zamanda… Bunları bildiğim için kendimi ’omzundaki yükü gemiye bırakmış birisi gibi’ hissediyorum.
Yahut da mesleğim üzerinden bir örnek vereyim: İyi bir editörle çalışan yazarın duyduğu huzur gibi birşey hissediyorum. Nasıl bir huzurdur bu? Biraz şöyle: Güvenirsin ki; sen işleri döküp-saçmış, karıp-karıştırmış, sapmış-şaşırmış olsan da ortaya çıkacak olan kitap bütün bunlardan kurtulacaktır. Zararlarından ayıklanacaktır. Çünkü iyi bir editör yazarın hatalarının basım seviyesine çıkmasına engel olacaktır. Ancak izin verdiği şekilde/tarzla bir basım yapılacaktır. Sen de kadere iman ettiğinde böyle bir güven duyarsın hayata karşı. Dünyaya karşı. Zamana karşı. Yani demem o ki arkadaşım: Toparla kendini. Ümitsiz olma. O kadar da herşeyi batırmış olamazsın. Bu kitabı bir kontrol eden var. Sen her köşesini kuşatamasan da, bazen büsbütün şer sansan da, yaratılan mutlaka hayırdır. Şefkatinin şiddetinden elem duymayı bırak.
YORUMLAR
belkibirharfimben
Her iyi olayı veya kötü olayı kadere bağlamak saçmalık ve avuntu bence..
Afrikanın açlıktan kırılması kaderse Avrupanın refah düzeyinin yüksek olması nedir peki...
El kadar sabilerin tecavüz edilip öldürülmesi kader öylemi..:).
Dünyaya şöyle bir baktığımızda KADER pek çok ülkeye veya insanlara hiçte adil davranmamış,
Kader çoğu insanın başarısızlığını veya yaşadığı olumsuz olayları (tersi de olabilir) psikolojik olarak rahatlamak için yaratanın yazdığı yazgı olarak nitelendirip bir çeşit kendini avutma yöntemidir.
Kader diye bir şey yoktur. Yanlış seçimler veya aklın yanlış kullanılması vardır...
Tabikii bu benim görüşüm... Sevgi ve selamlarımla arkadaşım..
belkibirharfimben
Sadece içimizi rahatlatır dediğiniz gibi düşünmek, başımıza gelenin acısını değiştirmez.
Bazen düşünüyorum da sadece sonuç kaderdir belki arada yaşanılan duygular ve yaşattıklarımız ise bizim seçimimiz ve belki de büyük bir oyunun içinde gibi seçtiklerimize göre şekil alan son var...
Bu konu biraz karışık bende. Kusura bakmayın emi !
Hoş bir paylaşımdı
Teşekkürler
belkibirharfimben
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Kul, hayrıyla, şerriyle kadere inanmadıkça, kendine (hayır ve şerden) isabet edecek şeyi atlatamayacağını, (hayır ve şerden) kaçacak olan şeyi de yakalayamayacağını bilmedikçe iman etmiş olmaz."
Tirmizi, Kader 10, 2145.
Yazınız koyu bir sohbet tadındaydı,kaleminiz susmasın ,saygılar ,dua ile...
belkibirharfimben
''Hayatımızın sahibi değil,şahidi olmak.'' Bu çok doğru bir söz. Aslında zaten hayatlarımızın sahibi değiliz. Bizler de dahil olmak üzere her şeyin tek sahibi yüce Allah.
Kadere iman etmek gerek zaten imanın şartlarından birisi de bu.
Bundan bir süre önce hayatımda bir şey olması için bütün şartları zorlar olmayınca da kendimi perişan ederdim. Üzüntüsü de günlerce geçmezdi.
Sonra Allah'ı vekil tayin etmeye yöneldim. Allah'ı vekil tayin ettiğim ve O'ndan hayırlı olanı istediğim zaman istediğim o şey olmasa bile hiç üzülmediğimi fark ettim. Çünkü diyordum ki Allah bunun olmasına izin vermediyse eğer demek ki böylesi daha hayırlı.İnsan iman edip de kendini Allah'a teslim ettiği zaman her şey çok daha güzelleşiyor ve huzur artıyor hayatında.
Kadere inanmayanlar ya da insan kaderini kendi çizer diyebilenler aslında hayatlarında dönüm noktalarını değiştiremiyorlar. Bu sadece bir çeşit kendini kandırmaca ..
Yazınız yine çok güzel. Bir şey sorabilir miyim size. Kitabınız var mı, eğer var ise alıp okumak isterim. Bunu yürekten söylüyorum.