- 1535 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GURBET
Not:Aşağıdaki öykü, her ne kadar hayal ürünü de olsa, yazdıklarım, Almanya’ nın II. Dünya savaşı sonrasındaki ekonomik durumunu düzeltmek için, 1961 yılı, İş Gücü Alımı Anlaşması ile bir çok Türk vatandaşımızı kabul ettiği yılları anlatır. O yıllarda, başta babam olmak üzere, bu gibi hikayeler yaşanmıştır. Hani AB ile vize serbestliğinin konuşulduğu şu günlerde, aklıma bunlar geliverdi.
Yıllar önce bir yolculuktu bu. Hani Almanya’ nın ilk Türk işçileri kabul ettiği 60’ lı yıllar. Aynı zamanda bu yıllar, Hüseyin’ nin sılasından şehre göçtüğü zamana denk geliyordu. Çaresizce, köyünden hanımı ve çocuğu ile birlikte, bir umutla Anadolu’ nun koca bir şehri olan İstanbul’ da, rızkı için çalışacaktı yoksul. Hüseyin’ nin, elde avuçta bir şeyi yoktu, çıkınladığı, anasından yadigar küçük bir altını vardı. Hazıra dağ dayanmaz derler ya, ne yapıp edip, bozdurduğu altının parası bitene kadar İstanbul’ da iş bulmalıydı garibim. Şehrin varoşlarında derme çatma bir evde ailesiyle kalan Hüseyin, yarı aç yarı tok her sabah iş için düşerdi yollara. Bir gün yine yollara düştüğü bir zamanda, direkte asılı ilan ilişiverdi gözüne. Almanya işçi arıyordu, Hüseyin’ in gözleri parladı, içindeki hayaller daldırıverdi uzaklara…Alaman markı dedi kendince, bir iki yıl çalışıp, Alaman markı kazanıverip vatanına tekrar dönecekti. Hayallerinden sıyrılan Hüseyin, hemen soluğu İstanbul’ da bulunan konsoloslukta aldı ve müraacatını yapıverdi. Aradan epey bir süre geçti. Gel zaman git zaman derken Almanya’ da çalışmaya başlayalı tam beş yıl olmuştu… Gurbet pek ağırdır insana, hele yabancı bir yerse burası, birde hanımdan çoluk çocuktan uzaksan çok çekilmez olur. Her tarafta yabancı insan, somurtan yüzler…O yıllarda dil bilmezsin, yol yordam bilmezsin, arkadaş desen yok denecek kadar azdır. Sabahın köründe düşersin fabrikanın yollarına. Akşam da küçük bir barakada gariban işi birkaç lokmalık aş kaynatırsın ocakta, sonra elini çenene dayar dalarsın memlekete… Yine bu düşüncelerle, bir tatil günü yaban kahvesinde otururken, Hüseyin kalemi kağıdı alır, başlar içini dökmeye.
GURBET
Öyle derin tepeden, ağacın ötesi yar,
Gurbet sılama uzak, yar tüter burnumda yar.
Üşüyorum çaresiz, ellerim titrek saklı,
Sanki kaderim düşman, sanki bir alacaklı.
Yalnızım, eser rüzgar, çarpar yüzüme tokat,
Adımlarım istemsiz, kalmaz dizimde takat.
İnsanın her biri el, düşünceler kof farklı,
Yabanlara sarmışım, dil kilitli yasaklı.
Nereden bakıp tutsan, başka bir yurt vatandan,
Uzaksın ana ile, mezardaki babandan.
Hoyratça savrulurum, bak ben yaban ilinde,
Arşınlarım yolları, iş aş seher yelinde.
Maddeten varım belki, manada başka yerde,
Alır beni düşünce, girerim işte derde.
Tartarım ben kendimi, korkarım el dibinde,
Avuçlarımda başım, pusarım hor geride,
Sanki bir mahkum gibi, müebbeti yemişim,
Sılayı koklar burnum, tüter evlatla eşim.
Gurbet işte yaban o, gülmez Alman sağımda,
Karşımda oturan Türk, umudu hep yarında.
İrfan Yıldırım Çevik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.