Yazarlar ve Kitaplar...
Büyük bir oyunun içinde süzülürken, çoçuksu bakışlarla yaşamı anlatan yazarlar yer aldıkları kitaplarda bizden daha çok ’ anlaşılmayı ’ istemişlerdir.
Yeryüzü mabedinin içinde dolaşan bu insanları nerede görseniz tanırsınız, ilahi varlık gibi duruşlarının arkasına gizlenen ’ anlaşılmak ’ duygusu, zamanın her şeyi varlığına hapsetmek istediği dönemlerin en iyisini, en vazgeçilmezini, en çok okunanını yazmak kaygısı ile yaşarlar. Belki de tüm zamanlara hükmeden bir kaç sözü kendileri söylesinler diye bir büyücünün onlara yardım etmesini beklerler.
Hepimizin bildiği sözcükler ve kelimelerden yıkılmaz kuleler yapmaya çalışırlarken, gizemli sakallarının arasında sarkan sigara dumanı kadar ömre sahiptirler. Kütüphane köşesinde tozlanmış kitaplar kadar da nazlıdırlar.
İnsanları anlamak ve anlattıkları yaşamları hissetmek için uğraş verdikleri gecelerde, kadınlarından ayrı kalmışlıklarını hiç bir zaman telafi edemezler. Hepsi Hugo gibi akıllı olmayabilir tabi ki, bir eserde Hugo’nun hayatını okumuştum. Bir günde üç kadınla sevişirmiş. Biri hizmetçisi, biri sevgilisi, diğeri ise eşi... Ve alt kısma yazar bir not düşmüştü ; ’ kolay mı yazıldı sanıyorsunuz bu kadar eser ’ kitaplarında kaç sevişme izi var diye de düşünmeye başlamıştım.
En akıllı yazar, sevişmesini iyi bilen yazardır demek geliyor içimden. İyi bir yazar olmak için ise iyi sevişmek gerekmez tabi ki.
Başka bir eserde ise bakkalın karısının, mahalledeki gençlere önce yazmanın sonra da sevişmenin hazzını anlattığını okumuştum. Kocasının, farkında olmadığı bir gerçekle başbaşa bırakmadan da ölüme doğru yürüdüğünü öğrenmiştim. Yazmanın hazzını ve sevişmenin hazzını öğrettiği gençlerden birine, en muhteşem sözleri söylediği geceyi ise sizlere anlatmak bile istemiyorum. Neden mi ? Tabi ki bakkalın karısının kötü biri olduğunu düşünmeyesiniz diye.
O sadece öğretiyordu, onun öğrettiğini bir çok yazar da yazmıştı, ona ne kadar kötü biri demek geliyorsa içimizden, sevişmeyi yazan yazarlar da o kadar kötü olmalıydılar. Çünkü bakkalın karısıda başka yazardan öğrenmişti; yaşamın en vazgeçilmez ikilisinin yazmak ve sevişmek olduğunu...
Ama ben daha çok sakin bakışlı yazarların ’ anlaşılmak ’ istemelerinin acısının, yaşamları boyunca kendilerini rahat bırakmadığı düşünüyorum. Her kitap bir yaşamı anlatır ve o kitabı yazan yazar, yaşamların arkasına gizlediği düşüncelerini anlamalarını bekler.
Anlamadığımız bir kitabı neden okuyalım ki ?
Kitapların okunmamasının sebebi ise yazarıdır. Hissetmesi gerektiği yaşamları, anlamadan yazmasının cezasını belki de kitaplar yaşarlar. Kendini anlatamayan yazarlar ise yaşamı ve hayatı anlamamış demektir.
İnsanı anlamayan, kelimelerdeki ve sözcüklerdeki şifreyi çözemez diyorum. Kitapların kaderini yazarlar belirler. Yaşamayı bilmeyen yazarın başka yaşamları yazması demek, kötü bir kitap sahibi olmak istiyorum demektir.
Kötü bir kitap, her zaman yaşamı ve insanı anlayamamış bir yazarın varlığını anlatır.
.....
YORUMLAR
"İnsanı anlamayan, kelimelerdeki ve sözcüklerdeki şifreyi çözemez diyorum. Kitapların kaderini yazarlar belirler. Yaşamayı bilmeyen yazarın başka yaşamları yazması demek, kötü bir kitap sahibi olmak istiyorum demektir."
insanı anlamayıp diğer insanların hayatı üzerinde söz sahibi olma hakkını görmüş pek çok sıradan insan da var..
ama yazarlar bu ağır yükü iyi kaldırabilmeli ki amacına ulaşmış olsun..
anlamak ve anlaşılmak dileğiyle..
güçlü ifadeler..
kutlarım..
sevgiyle kal..
.)