- 595 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ya Siyah Ya Beyaz
Zaman zaman Türk filmlerinden şikayet ederiz. Bunların aslında senaryo olarak bakıldığında edebiyat alanına geçmesi yüzünden aynı eleştiriyi edebiyatımıza da yapmak mümkün.
Yıllardır izleriz biz bu filmleri. Belli başlı başrol oyuncuları daima iyi adamı oynar. Onlar daima iyidir, kahramandır, fedakardır. Karşılarında tam tersi insanlar vardır. Onlar da tam anlamıyla kötüdür, çamurdur, hiç bir iyilikleri olmaz. Bir başka ifade ile ya siyahtır, ya da beyaz.
Gerçek hayat Yeşilçam’ın gösterdiğinden çok farklı. Yeşilçam belki de en büyük hatasını burada yaptı, gerçek hayatı göstermedi, belki de gösteremezdi.
Sokakta gezen biz insanlar da yılların verdiği alışkanlık ve telkinlerle aynı hataya düşüyor. Ya siyah, ya beyaz. Peki gri yok mu? Bir başka ifade ile bir insan tam anlamıyla iyi alabilir mi, ya da kötü? Böyle insanlar yok hayatta. Ne kadar iyi olursanız olun, bir gün kötü bir şey yapmışsınızdır ya da yaparsınız. Veya çok kötü bildiğinizi bir insan bir gün yolda giderken karıncayı ezmemek için adımını dikkatli atabilir. Bir başka ifade ile o insanın da içinde bir iyilik kıvılcımı vardı.
Hiçbir insan için mutlak iyi, ya da mutlak kötü denemez. Bir kurum içinse asla kötü ifadesini kullanmamak gerekir. Elbette içinde kötü insanlar olacaktır. Önemli olan kurumun kötülere arka çıkıp çıkmamasıdır.
İşin bir başka yönü de o kurumun uğraşısıdır. Bir kurum düşünün ki, yaptığı iş, sadece yardımdır. Öyleyse eğer işini dürüstçe yapmışsa çalışanlar, herkese iyi görünmesi mümkündür, baş tacı edilir. Ya da bir kurum ki işi eğitimse, onlar da sevimlidir. Bir de işi asayiş olanı düşünün. Kanunlarla verilmiş görevini yerine getirirken sevimli olsa iyi olur da, taş atana gül atmak da mümkün değildir. Elbette işini yaparken daha müşfik, daha anlayışlı olması beklenir. Ama bunu her zaman yapamayabilir. Kimi zaman da kışkırtıcıların özellikle bu tip davranışları istismar etmeleri de kaçınılmazdır. Bu durumda kışkırtıcıya karşı da hazırlıkla olmalı, onun ekmeğine yağ sürmemeli elbette.
İşi hak arayan yönünden de düşünmek gerekirse; onların da üzerlerine düşünler var tabii. Haklıyım, diye her türlü vasıtayı kullanmak, haklıyım diye vurmak, kırmak da kimsenin haddine düşmemiştir böyle yaparsa haklıyken haksız duruma düşmesi de kaçınılmazdır.
Ayrıca kışkırtıcılara karşı polislerin uyanık olması istenirken göstericilerin de en az polisler kadar uyanık olması gerekmez mi? Neden hep aynı tip gösterilerde provokasyonlar çıkar, da diğerlerinde çıkmaz? Birkaç art niyetli, düzen bozucunun desteğine sevinerek içine alanlar, davaları her ne kadar haklı da olsa bunun faturasını öderler. Toplumsal olaylarda haksızı, suçluyu cımbızla çekip çıkartmak mümkün olmadığına göre…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.