- 1191 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
'BU TAŞINDIR DİYEREK KABEYİ DİKSEM BAŞINA' MI? DE GİDİM DEEE...
Her 18 Martta merhum Mehmet Akif’in ’Çanakkale Şehitlerine’ şiiri mutlaka okunur. O şiirin bir mısraında Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerine hitaben ’ Bu taşındır diyerek Kâbeyi diksem başına’ Demektedir ve bizler şiirin bu mısraına geldiğimizde göz yaşlarımızı tutamayız.
Peki o kahraman şehitlerimizn başına ’ Bu taşındır’ Diyerek Kâbe’yi dikebildik mi?
Yok yok yanlış anlaşılmasın. Kâbeyi alıp da Çanakkale Savaş alanına getirip şehitlerinin başına anıt olarak dikemezdik tabii ki ama Çanakkale kahramanları için bir zafer anıtı yapabildik mi?
Şimdi denilebilir ki ’ Hocam saçmalama! Çanakkale’deki dev gibi zafer anıtını görmüyor musun?’
Görüyorum elbette. Peki siz o anıtın ne zaman dikildiğini biliyor musunuz?
Söyleyeyim: 1960 yılında. Yani Çanakkale Zaferinden kırk beş sene sonra.
Yani Çanakkele zaferini elde ettiğimiz 1915 yılından 1960 yılına kadar Çanakkale’de bizim şehitlerimiz adına bir zafer anıtı yok muydu?
O zaman gelin 1930 yılına gidelim.
Yıl 1930...Çanakkale’de ölen Fransız askerleri için Fransa’nın yaptırdığı anıt tamamlanmıştır. Bu anıtın açılması için de Fransa, Çanakkale savaşlarında çarpışmış, bu savaşta bacağından sakatlanmış ve bir kolunu yitirmiş olan komutanlarından General Henri Joseph Étienne Gouraud’ yu Çanakkale’ye gönderir.
General Gouraud Fransız anıtının açılışını yaptıktan sonra ’ Türk askerlerinin abidesini de ziyaret etmek isterim’ Der. O böyle deyince de bizim Türk heyetinin paçaları tutuşur. Çünkü bizim ’ Anıt’ Diyebileceğimiz bir eserimiz yoktur Çanakkale’de.
Düşünürler bu adama ’Türklerin Zafer Anıtı ’ Diye neyi gösterelim?’ Diye. Evet...Bir dikili taş vardır. Oraya götürülebilir Fransız General.
Efendim bu dikilitaşın aslında bir adı filan da yoktur. ( Sonraları Mehmet Çavuş Anıtı adını alır ve değişik dönemlerde düzenlenerek daha gösterişli bir hele getirilir )
Düşman, Çanakkale’den çekilirken bazı siperlerini patlayıcı doldurmuştur. Türkler kendilerini takip derse bu patlayıcıları patlatıp kaçışlarını kolaylaştıracaklardır. Ama Türkler işin farkında değillerdir. Yani düşmanın bir gece ansızın kaçmaya başladığını farketmemişlerdir.
6 Ocak 1916 da gün ışımaya başladığında artık düşman siperlerinden ateş edilmediğini gören Türk askerleri yavaş yavaş düşman siperlerine ilerlerken düşman fitiller ve kablolar döşediği patlayıcıları patlatır. Bu patlamalarda öncü olan seksen asker şehit olur. Sadece Mehmet Çavuş ve bir er sağ kurtulur.
Daha sonra bu seksen vatan evladının cansız bedenleri ve kemikleri toplanır ve topluca o mıntıkaya defnedilirler, başlarına da bir taş konur. İşte Fransız generalin ’ Türklere ait abide’ Diye ziyaret ettiği abidemiz budur ( 1. Resimde o abide(!) ve başındaki Fransız General Gouraud)
1915-1930 yılları arasında I. Dünya ve Kurtuluş Savaşı sona ermiş, saltanat ve hilafet kaldırılmış, cumhuriyet ilan edilmiş, Lozan Antlaşmasıyla yeni ve bağımsız bir Türk devleti kurulmuş, pek çok inkılaplar gerçekleştirilmiştir.
Bu yıllar aynı zamanda tüm dünyada bir ekonomik buhran dönemidir. İşte bu sebeple Çanakkale’de Türk şehitleri için bir anıt dikilememiştir. Yani 1930 yılında Fransız general Çanakkale’ye geldiğinde de sonrasındaki oldukça uzun yıllarda da Çanakkale’de bir zafer anıtımızın olmayışının sebebi olarak bu gösterilir. ( Bazı salaklar ’ Lozan Antlaşmasına göre Türkler Çanakkale’de anıt dikemezlerdi ’ Deseler de uzak yakın bir alakası yok.)
Evet, bu ekonomik buhran yıllarında mesela 3 Ekim1926 da İstanbul Sarayburnu’nda ilk Atatürk heykeli dikilmiş,29 Ekim 1926 da Konya’da Atatürk Anıtı dikilmiş, 29 Ekim 1927 de Ankara Etnoğrafya Müzesi Atatürk Anıtı dikilmiş, 4 Kasım 1927 de Ankara Sıhhiye Meydanı Atatürk heykeli dikilmiş,24 kasım 1927 de Ankara- Ulus Zafer anıtı dikilmiş,8 Ağustos 1928 de İstanbul- Taksim Zafer anıtı dikilmiş ama Çanakkale’de bir zafer anıtı dikilememiştir.
Faşist İtalya ve Nazi Almanya’nın öncülüğünde başlaması muhtemel olan ve sonrasında da başlayan II. Dünya Savaşı yıllarında da yani 1930 lu yıllarda, 1930 yılında Kırklareli’nde, 1932’de İzmir’in Konak Meydanı’nda 15 Ocak 1932 de Samsun’da, 24 Mart 1936 da Afyon’da Zafer Anıtı açılmış ama Çanakkale’de yine bir zafer anıtı açılamamıştır.
Atatürk’ün 10 kasım 1938 de Ölümünden sonraki dönem de II. Dünya Savaşının getirdiği zorluklarla mücadele yıllarıdır. Artık ekmek bile karneye bağlanmış, vatandaş çayı ( bulabilirse eğer) ya şekersiz içmiş ya da kuru üzüm ile... İşte o yıllarda da Çanakkale’de bir zafer anıtı açılamamıştır her ne kadar pek çok İsmet İnönü heykelinin açılışı yapılsa da.
Ve bu yıllarda da 18 Martlarda ya da milli bayramlarımızda ’ Bu taşındır diyerek Kâbe’yi diksem başına’ Diyorduk. Ama Mehmet Çavuş anıtı ve bir kaç mezar taşı ya da dikili taş dışında şöyle o kahramanlara layık bir anıt dikemiyorduk.
Çanakkale’de bir zafer abidesinin yapılması kararı ancak 1942 de verildi. Ancak karar 1942 de verilmiş olmakla birlikte bunun için bir proje yarışması iki sene sonra Milli Savunma bakanlığı tarafından 1944 de açıldı. Bu yapıtın fikir babası, Atatürk’ün silah arkadaşı ve ilk askeri pilotu Emin Nihat Sözeri’dir. Sözeri, anıtın yapılması için gerekli olan paranın bulunabilmesi için yıllarca mücadele etti.
Feridun Kip, Doğan Erginbaş, İsmail Utkular ve mühendis Ertuğrul Barla‘nın projelendirdiği eser yarışmayı kazandı lakin on sene de projenin hayata geçirilmesi için beklendi. Yani 1954 yılına gelindiğinde anıtın yapımına nihayet başlandı. Dört senede şu anda Zafer Anıtı olarak gördüğünüz o anıtın sadece dört ayağı yükseltilebildi. Yani 1958 yılına gelindiğinde Anıt daha tamamlanmamıştı.
Anıt yapımının duraksaması üzerine Milliyet Gazetesi bir kampanya başlattı.( Kampanya Mehmet Ali Ağca tarafından öldürülen Abdi İpekçi tarafından açılmıştı ) Bu kampanya yurt çapında o kadar yoğun bir ilgi gördü ki bir günlük kazancını bu kampanyaya bağışlayan taksiciden tutun da cep harçlıklarını bu kampanyaya bağışlayan ilkokul çocuklarına kadar herkes karınca kararınca kampanyayı destekledi ve nihayet anıtın tavan kısmı da tamamlanıp 21 Ağustos 1960 Tarihinde açılışı gerçekleştirildi.
Bu anıt Çanakkale Zaferinin ruhunu yansıtıyor mu, yansıtmıyor mu o konuya girmeyeceğim. Ancak bizzat eserin sahibi bu anıtla eski Yunan zafer taklarına yeni bir boyut ve anlayış getirdiğini söylemiştir. Öyle zannediyorum ki bu topraklarda kaybedilen bir Truva Savaşına karşılık yine bu topraklarda kazanılan bir Çanakkale Zaferine atıfta bulunmak istemiştir. Neyse, dediğim gibi, o konuya hiç girmeyelim. Neticede kırk beş yıl sonra da olsa bizim de bir zafer anıtımız yükseldi Çanakkale’de
Ancak hemen belirtelim: Bugün Çanakkale Zafer Anıtını ziyaret ettiğinizde sadece o dört ayak ve üzerindeki levhadan ( Kubbeyle alakası olmasa da kubbe denilen üst kısmı kastediyorum ) ibaret olan yapıyı değil daha pek çok eser görürsünüz orada. Yani Çanakkale Zafer Anıtı bir abideye dönüşmüş vaziyettedir. İşte bu 1960 da gerçekleştirilmemiştir. 1960 yılında olan olay sadece o dört ayak ve bir tavandan ibaret eserin dikilmesidir.Anıt dikilmiş olmakla birlikte Çanakkale Şehitliği uzun yıllar bir mezbelelik olarak kalmıştır. Anıtın ve Çanakkale şehitliğinin bugünkü hali ise uzun bir çalışmanın sonunda mevcut hükumet tarafından gerçekleştirilmiş ve ancak 18 Mart 2005 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti, Kâbeyi alıp başına dikemese de Çanakkale şehitlerinin aziz hatıralarına daha uygun bir şehitlik ve abide haline getirmiştir o mıntıkayı.
Ha bir de Çanakkale gazisi Seyit Onbaşı vardı. Atatürk’ün huzuruna çıkacak bir elbisesi bile olmadığından kaymakamın verdiği ona ait elbiseyi giyerek Atatürk’ün huzuruna çıkan Seyit Onbaşı...Çanakkale Savaşında 215 Okka top güllesini sırtladığı için kahraman ama savaştan sonra evini ısıtmak için ormandan çalı çırpı toplarken yakalanınca hırsız muamelesi gören, hayatının kalanını gah ormancılarla mücadele ederek odunculuk gah zeytinyağı imalathanelerinde hamallık yaparak geçiren Seyit onbaşı...
O konuya da girmeyelim olmazsa.
RESİMLER:
1- Fransız General Gouraud 1930 yılında Çanakkale’de Mehet Çavuş Anıtını(!) ziyaret ederken
2- Fransız General Gouraud
3- Mehmet Çavuş Anıtının değişik tarihlerdeki ve son durumu
4- Milliyet Gazetesinin Çanakkale Zafer anıtı için açtığı kampanyanın ilanı
5- 1958 Yılında Çanakkale Zafer Anıtının durumu
6- İlkokul öğrencileri Çanakkale Zafer anıtı için harçlıklarını bağış olarak veriyorlar
7- Bir taksici o günkü kazancını Çanakkale Zafer Anıtı için bağışlamış
8- Migros Mağazalar zinciri çalışanları gezici arabalarıyla ( O yıllarda Migros gezici arabalarla mahallelerde belirli günler satış yapardı ki ben bu arabaları gayet net hatırlıyorum.) topladıkları bağışları sayıyorlar
9- Çanakkale Zafer Anıtınının bugünkü durumu
10- Mehmet oğlu Havran’lı Seyit Onbaşı Çanakkale’de. ( Bu fotoğraf Çanakkale Savaşlarından sonra çekilmiş temsili bir resimdir. Yani o 215 Okkalık gülleyi kaldırdığı anda değil. )
11- Çanakkale Savaşlarından sonraki Seyit Onbaşı.
YORUMLAR
Değerli hocam, paradigmanın tutarsızlıklarını giderme sürecini yürüten mevcut vizyon ve vizyonerinin yükselttiği 'Tek Millet+Tek Bayrak+Tek Vatan+Tek Devlet' şiarının hassasiyetini anlamakta bu yazınızın da akıl, mantık, vicdan, vefa örneği olarak değerlendirilmesi gerek, bana göre...
Fakat, iflas etmiş, ayağa düşmüş, yozlaşmış, sorumsuzluklara gark olmuş muhalefet anlayışının burada söz konusu olan hassasiyeti, tutturduğu teranenin bir gerekçesi olarak algılamaktan başka bir şansı yok...
Selam ve saygılarımla.
Kıymetli hocam. Sanırım dünyanın hiç bir yerinde böylesine hazin bir yaşanmışlıklarla karşılaşılmaz. Elin oğlu atasının en küçük kahramanlığını yere göğe sığdıramazken, bizler atalarımızın yere göğe sığmayacak kahramanlıklarını adeta nasıl değersizleştirebiliriz diye uğraşmışız. Çanakkale şehitliğinin mezbelelik halinde olduğu dönemi maalesef çok iyi bilenlerdenim. O mübarek alan,boş içki şişelerinin olduğu çöpten pislikten geçilmezdi.öyle ki, ayyaşların sarhoşların hatta zina edenlerin kuytu köşesiydi.Hoş tarihe ve tarihi mirasımıza olan duyarsızlığımız Çanakkale şehitliğiyle de sınırlı değildi. Selçuklu ve Osmanlıdan,kalma diğer tarihi eserlerimize de aynı muamele yapılmıştı.Özellikle İstanbul'un sur içindeki semtlerin de yaşayan insanlar bunu çok iyi bilirler. Çok şükür ki,ilgisizlikten ve bakımsızlıktan çürümeye terk edilmiş harabeye dönüştürülmüş o eserleri bir bir restore edip günümüze taşıyan milli bir şuur oluştu.
Kaleminize duyarlı yüreğinize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle