- 1104 Okunma
- 7 Yorum
- 4 Beğeni
Damızlık
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Mükemmel bir toplum olmak için çok uğraştık evlat diye sayıklamaya başladı Gordon ,ağzından kan geliyordu çenesini kapatması için altının ortasına bir el daha sıktım.
Bir insanın ölürken dahi yaptığı yanlışları doğru olarak görmesi belkide onun doğruyu yaptığını gösterirmiydi, insanlık tarihinde milyonlarca doğru vardı o vakit.
İşte bu basamak toplum olmanın başlı başına bir hata olduğunu gösteriyordu. Biz insanoğlu kaçınılmaz yok oluşa her an daha da yakınlaşıyoruz çünkü biz bir virüs gibi var olduğumuz organizmayı yok etmeden rahat etmiyoruz.
Bunlar eski zaman sözleri sayılır artık , zira felsefe yasaklanalı çok oldu aslında sizlere tüm yasakların nasıl başladığı ile ilgili bir hikaye anlatmam gerek. Orwell !984 ü yazalı çok olmuştu, ikinci dünya savaşı bitmiş,duvar yıkılmış,komünistler Moskova’dan sürülmüş, ana gibi yar Bağdat gibi diyar talan edilmiş. Ortadoğu da her zaman ki gibi kan gövdeyi götürmüşken ve sonra aradan çok fazla olmayan bir zaman geçtikten sonra ,üçüncü dünya savaşı patlak verdi. Sanılanın aksine savaş beş ay gibi kısa bir sürede sonuçlandı tarafların hiç biri galip olarak çıkamadı bu savaştan
Savaşın durması gerekiyordu çünkü kendimizi yok etmek üzereydik... Yok ettik de sayılır bilinen insanlık tarihine dair yapısal eserlerin yüzde 90 ı bu savaşta yok oldu yazınsal eserlerin binlercesinin tarihi nüshaları yok oldu. Evet bilgi ve teknolojimizi koruduk korumasına ama keşke onuda koruyamasaydık.
Üçüncü büyük savaş’da kimyasal ve biyolojik silahları öyle çok ve öyle hızlı kullandık ki ,yıkım da öyle hızlı geldi .. Bu aşırı hızlı biyolojik savaşın ilk sonuçları bir buçuk milyara yakın ölüm olarak ortaya çıktı. Tekrarında gelen açlık hastalık bölgesel çatışmalar ile de neredeyse bir milyara yakın insan daha öldü. Mültecilik kavramı ortadan kalkmıştı zira artık hepimiz mülteci sayılırdık.
Savaşın yaralarını sarmak imkansızdan ötesi değil iken savaştan daha kötüsü bir yıl sonra başladı. DRT hastalığının ilk ortaya çıktığı noktalar olarak İngiltere, Japonya , Venezüella,Amerika ,Hindistan,Mısır,İtalya ve Çindi. Hava,su,gıda ürünleri ve hasta bireyle birebir iletişim yoluyla bulaşan virüsü ilk olarak zombi filmlerindekine benzetmiştik. Hasta birey ilk olarak saldırganlaşıyor çevresine zarar verip iki üç saat içinde yatağa düşüyor ve ortalama yirmi dört saat olmadan ölüyordu. Ta ki kimilerinin ölmediği ortaya çıkana kadar, beklediğiniz gibi yürüyen ölüler değildi bunlar. Standart insan kuvvetinin iki katına sahip zeka olarak yine aynı dercede ortalamanın iki katına sahip mükemmel birer birey olarak geri geliyorlardı.
Elbette geriye gelenlerin sayısı yüzbinlerde bir di gerisi hep ölüm. Zaman içinde ölümlerde geriye gelenlerde çoğaldıkça, geriye gelenler bu işe bir son vermenin gerektiğini düşündüler.Artık doğayı maffetmeyecektik zira bizim bu savaşımız doğada da belirsiz evrimler ortaya çıkarmış kimi türler yok olmuş ve yeni türler ortaya çıkmıştı.
Yeni insan ırkının saldırgan türler üzerinde hakimiyet kurması fazla uzun sürmedi. İnsan nüfüsu elli milyonun biraz altına düşmüş olsada artık eskisinde daha zeki ve güçlü olarak medeniyetimizi tekrar kurmaya başladık. üstelik üzerine koyarak doğayla barışık bir ırk olmuştuk metropollerimiz yine vardı evet ama sayıları azdı ve sınırlarımızı aşmıyorduk. Yirmi yıllık ilk iyileşme döneminden sonra insanoğlunun liderleri .Tekrar yükselmeye ve yüz milyona dayanan insan nüfusunun bu şekilde çoğalmaması gerektiğine karar verdiler. Herhangi bir fiziksel ve zihinsel sorunu olan bireyleri öldürerek başladılar işe.
Artık çiftler hamileliğe kendileri karar veremiyordu hükümet çiftleri kendileri şeçiyor, Sperm ve yumurta siteril ortamlarda doktorlar tarafından dölleniyordu. Doğum olayını yine kadınlar yapıyordu , Taki aradan bir yirmi yıl daha geçip hükümet yeni bir karar alana değin. İki biyolojik bireyin cinsel olarak birleşmesi artık yasaktı cinsel arzular için hazırlanmış erkek yada dişi sex robotları topluma dağıtılmıştı
Birbiriyle cinsel birleşim kuran biyolojik bireyler toplum için birer leke olarak görülüp şehirlerden sürülüp vahşileşmiş doğanın en derinlerine bırakılıyorlardı. Her ne kadar evrimsel olarak insanlığın zirvesindeki zeka ve güce sakip olsada bu bireyler şehirlerin dışında yalnız başlarına var olma ihtimalleri milyarlarda bir di.
Zira toplumsal lekeler idam edilmiyor ancak sürgünde daha acılı bir şekilde ölüyorlardı.
Toplumun devamlılığı için ise belli damızlık erkek ve kadınlar seçiliyor yumurta ve sperm genetik düzeltmeler ile birleştiriliyor ve kovanlarda büyütülüyordu.
İşte bende o kovan çocuklarından biriyim
Yirmi yaşıma geldiğimde mükemmel toplumumuzun bana sağladığı imkanlara ve hayata şükranlarımı sunmak adına B.Y.Ö şirketinde genetik mühendislik alanında çalışmalar yapmak için hayata atıldım. Bir babam yada annem yok. Ben insanlığın mükemmel tohumuyum, mükemmel bir şehirde yaşıyor ,mükemmel yiyecekler yiyor, haftalık ay veyahut mars seyahatlerine gidebiliyorum. Söylemeden geçmeyeyim insanlığın mükemmeliyeti sadece genetik ile sınırlı kalmadı, mühendislik ve diğer tüm teknolojilerde de aşırı hızlı bir şekilde ileriye gittik. Artık daha hızlı araçlara sahibiz güneş sistemimizi tamamen keşfettik hatta Marsın Terraform işleminin bir beş yıla son bulmasını bekliyor insanlık.
Ne kadar ileride olduğumuzu görüyorsunuz değil mi.
Elbette bu noktaya gelmek için feda ettiğimiz milyonlar var en iyisi bu. Türümüzün tamamen yok olmasından ise en iyisi bu.
Hep bunu söyledimve hep bunu söyleyeceğim diye düşünüyordum, giderek gelişip insan vari duygulara sahip olan bana sadık robotum Barbara yada bunu söyledim. İnsanlığın bu noktaya gelmesi için feda edilenler mübahtır daha ileriye gidilme ihtimali varsa feda edilecek yeni bireylerde olmalıdır.
Sisteme olan sıkı sıkıya bağım ve mükemmel çalışmlarım sayesinde işimde yükselmem çok sürmedi insanlık mükemmelleşirken ben artık erken yaşta dişlilerin başına geçmiştim. Hayat güzeldi Barbara vardı ve ben mutlu idim.
Ta ki onu görene kadar
adı Amelia
bir kovan nesli aynı benim gibi
gördüğüm en güzel kovan nesli.
Biyolojik bir dişiye bunları hissetmem dahi suç aslında oysa o çok güzel...
O günün gecesi Barbara ya dokunmadım çünkü aklımda sadece Amelia’nın gözleri vardı
YORUMLAR
Tsukuyomi
Tema fena değil, konu da güzel. Sorun şu ki bugünden o günlere bakıyor ve hayret ediyorsun gibi bir izlenime kapıldım. Yazarın kahramanı hayret etmez, çünkü o kahraman zaten oluşturulmuş koşullarla birlikte var olur, bu onun doğalıdır. Bıraksaydın da biz hayret etseydik çok daha başarılı bir öykü olurdu. Bir de yazım hatalarına önlem alırsan daha iyi olur.
Bu arada doğaya bırakılan çiftler çiftleşmeye ve üremeye devam eder. Türler, yaşam koşulları tümüyle ortadan kalkmadığı sürece adapte olarak varlığını sürdürme eğilimindedir. Uç örnek olarak söylüyorum, yamyamlaşır ama aç kalmaz mesela ve bu koşullar, bahsettiğin ana kültürden bağımsız, alternatif bir kültür üretir. Bunların DRT'den dönenler olduklarını da hesaba kattığında genetik darlığa rağmen ari bir ırk oluşacak, hastalıklara karşı daha dirençsiz olsa da daha fiziki olarak güçlü ve muhtemelen vahşi ve zeki bir ırk yaratacağını düşünebiliriz ki tümünün ölmesinden daha kuvvetli bir ihtimal olarak duruyor.
Diyebilirsin ki "Abi naabıyon yaaa, yazar benim, hikaye benim hikayem istediğim gibi kurgularım!" Haklısın, vıdı vıdı konuşuyorum işte... İyi bak kendine.
Tsukuyomi
Doğaya bırakılan çiftler kısmına gelir isek.
hacı o spolier oluyor bildiğin :D durun az bekleyin öykünün ikinci kısmını yazayım belki de o çiftleri sadece doğaya bırakılıyor olarak biliyoruz biz. ya öykünün evreninde devlet tarafından öldürülüyorlar sa :D yada senin dediğin gibi dışarıda gelişip var olan sisteme baş kaldıracaklar vs vs :D
teşekkür ederim saygılarımla
''altının ortasına bir el daha sıktım.'' Efenim girişte böyle hata olunca bi gülesim geldi önce.... Altın mı,altı mı(popo mu)? ,.. yok evet yani tabi ki alnı da ... Maksat pislik olsun... :))))))
Her birimiz yazdığımız öykülerde mutlaka kendimizden bi şeyler katarız. Böyle bakacak olursak upss! Yazar kendini ''üstün insan'' olarak görüyormuş diyebilir miyiz? Bilinç altı konularını benden iyi bilen yazarımız acaba bu konu da kendini sorguladı mı? ''Elbette öyleyim'' dediğini duyar gibi oluyorum :)))
Aslında asıl tehlikeli olan bu... Her birimizin diğerine göre kendimizi daha özel,daha kıymetli,daha önemsenebilir değerde,daha vazgeçilmez sanmamız.... İnsanlığın sonunu getirecek olan şeyin bu yüksek egomuz olduğunu düşünüyorum. Yüksek teknolojiye olan hayranlık,daha iyisini hak ettiğimize olan inancımız bizi virüse çeviren şeydir. Sıradan ve basit olabilmeliydik... Sadece yiyebileceğimiz kadar balık tutsaydık mesela,yüksek binalar yerine kerpiç evlerden vaz geçemeseydik...Mars'a kadar gitmek yerine içinde bulunduğumuz gezenin bir parçası olarak kalabilsek ne kaybederdik ki ?
Aslında iyi olanın daha zeki olmak,daha teknolojik yaşamak olduğuna kim inandırdı bizi?
Sayın yazar; işte öyle bir çift gözle yerle bir olur o yüksek zekalar :))))))))))
Neyse aslında daha sert şeylerde yazabilirdim ama yazmıcam işte ...
Eleştiri yapmak istersek iğne deliğinden tank bile geçiririz dimi ama ...
Yorumumu mekansızın ünlü sözüyle bitiriyorum.
böööööööööööö böööööööööö böööööööööö :)))))))))))))
Sevgilerimle....
Tsukuyomi
Yazarın kendini herkesten üstün görme kısmına gelir isek yani yazarın her yazdığı psikolojik olarak onu özetler dersek. Senin de yazdığın kimi öykülerde olduğu gibi potansiyel bir katil olduğunu düşünmemiz mümkündür.
İşin özü aslında şu yazar eğer istediği etkiyi vermek istiyorsa o öyküdeki ana karakter nasıl düşünüyorsa öyle düşünmeli ki dili etkili olsun.
Üstelik yukarıdada dediğim gibi metnin girişini sonucu görmeden tema üzerinden eleştirmek bir hatadır zira olaylar gelişirken belki ana karakterin duygu ve düşünceleri değişecek...
Teşekkür ederim saygılar efenim.
Den(iz)
O girişte yaptığın daha büyük hata o zaman. Çünkü hiç öyle senin dediğin gibi anlaşılmıyor. Okuyan biri desin ki bana ''orada böyle bir imayı ben anladım.'' Hiç sanmıyorum. Hala da anlamış değilim ben bir okuyucu olarak o altın isim mi nesne mi, vurulan birinin üzerindemiydi vs vs... Giriş olmamış canım o zaman :)))))
Sen de biliyorsun ki karakterlerle asla yazarları özdeşleştirmem ben... O kısımdaki yorumu neden yazdığımı bence sen gayet iyi biliyorsun da yine de öyle bile olsa evet diyebilirim sana... Evet ben potansiyel bir katilim. Sen de öylesin... bunun aksini kim garanti edebilir ki ?
Metnin girişini eleştirmedim.. Sadece imla hatası var dedim.. Ama sen yazdıklarınla bana şimdi eleştirme fırsatı verdin cicim .Bence yorumu dikkatli okumadan cevap yazman asıl senin hatan olmuş....
Teşekkür et tabi alla alla ....
Hadi yaz... ikinci raund.... :))))))
Tsukuyomi
Ama sen yazar ve öyküyü birbirine karakterize ediyorsun
Den(iz)
Mahsus anlamamış gibi yapmaaaaaaaa !
Bak iki paragrafı birleştirip cevap veriyorsun bu olmuyor. Birine zaten cevap verdim. Ben öykü ile yazarı birleştirmiyorum ve bunu asla yapmam. Bu sana özel bir yorumdu ve kasten yaptım dedim demi .. Orayı geç ...
Girişte ise o nesnenin nerede durduğunu yazamayacaksan koymayabilirdin. Çok anlamsız duruyor şu anda.... Bunu da bi kabul et de eleştiriye açık tarafını görelim bence...
Chaotica gerçek bir eleştiri yaptı .Ben ise sana bulaştım.. Bu ikisini de ayır artık ...
Ben eğer gerçek bir eleştiri yapsam başka şeylerde yazardım. Ama yazmıcam dedim demi...
Ha çok istiyorsan yazarım :))))))))
Tsukuyomi
İkinci nokta da benle uğraşmak yada uğraşmamak değil konu madem bu bir öykü öykü hakkında yazarsın
Ha gerçek bir eleştiri yapmak istiyorsan da buyur yap öykü orada bende buradayım sonuçta
Den(iz)
Sen öyle istediğin için yada bu öyküyse ona göre yorum yap dediğin için bunları yazmıyorum. Ben yazmak istediğim için yazıyorum.Sen yazarsın ve nerede ne istersem onu yazarım havasında olduğuna göre bende yorumcu haklarımı hatırlatırım. Yorumu beğenmezsen ya silersin ,ya cevap vermezsin, ya da bir şeyler söylersin. Ama ne yorum yazacağımı da ben bilirim.
Şu giriş konusunda hala beni anlamış değilsin. Ama artık önemi yok .Yazdıklarımı dikkatli okursan anlarsın.Bu konuya geri dönmem .Zira kısır döngü oldu.
Öykü içinde hiç tasvir yok. Bilmediğimiz bir zamanı ve yaşam şeklini anlatıyorsun ve hayal edebileceğimiz bir mekan vermiyorsun. Bu çok büyük bir boşluk.
Gönderme yaptığın distopya örneği çok iyidir. Orada da görmüşsündür ki tasvirler bu tarzı oldukça destekleyicidir hatta şarttır.
Konu ve fikir iyi düşünülmüş olsa da öykünün anlatılış biçimi amatör kalmış. Konunun ilk bölümünde olmamız nedeniyle havada kalmış pek çok şey için henüz konuşmak erken olacaktır. Ancak öykü sonunda bunlar hala havada kalmış olursa not düşerim.
Distopyanın görevi insanları ikaz etmektir. Bu sebeple öyküde teknoloji sayesinde kurtuluşun bulunmuş olması gibi bir ima bence uygun olmaz.Bir hastalık sonucu evrimleşen bu insanlar sahip oldukları zeka ile bizlere yol gösterici olabilirler... Öykünün devamında bu böyle mi olacak göreceğiz.
Fazla vaktim yok. Şimdilik bu kadar.
Tsukuyomi
İkinci olarak bir öykü içinde betimleme ve tasvir bulundurmak zorunda değil bulundurması iyi bulundurması onu kötü yapmaz. Buna distopyalarda dahil
Bu öykü öykü denemesi vs vs herhangi bir tekil distopya ya gönderme olarak almadım sadece en ünlü örneklerden birini verdim. çünkü birçok distopya örneğinden öğeler ile özgün bir kurgu yaratılmaya çalıştım burada yada denedim
Diğer konulara evet ben bir amatörüm bu zaten bir açıklık değil mi.
:)
Tsukuyomi
Neden bilmem; "Bir Gün Mutlaka" şiirini okuyordu zihnimdeki fonda Ataol Behramoğlu...
...
Absürd degil artık hiçbir bilimkurgu metni veyâ filmi; ne acı..!
Tebrikler...
Tsukuyomi
Teşekkür ederim Özlem
Surekli gelip gittim aklimdakileri yazsam dedim zaten yazarimiz yazmis dedim.
Ve gulem muazzam bi yorumla noktayi koymus.
Yasam hakkimiz bizden aliniyor kor mu insanlar.
Yazi icin binlerce tesekkur biraktim.
Tsukuyomi
savaşlardan galip çıkılmaz... kayıplar ve kıyımlarla insan nesli tüketilir haddinden fazla...halka kapalı kilitli kapılar ardında can pazarı avına çıkan ülkeler kozlarını paylaşır masa bašında ve adına genelde politik çıkarlar denilir ama kapalı dosyalarda güzide ismine yine rastlanır...
geçenlerde bir film seyretmištim biraz da senin anlattığın hikayeye benziyor...insanlar çocuk doğurmuyordu... bir firma ( gücü ve geleceği elinde tutan bi firma )cam fanusların içinde insanları üretiyorlardı...bir kadının bir çocuk doģurduğu duyuldu sonra herkes o çocuğun peşine düştü...aşağı yukarı hikaye bu şekilde...işte yine iyiler ve kötüler karşı karşıya geldi anlayacağın...
1984'te de bu konuya değiniliyor...yani sevginin yok edildiği ve insanların yirmi dört saat gözetimde tutulduğu....her hareketin kontrol altında olduğu...Winston'un bir dükkana girip bi defterle bi kalem alması ve gizli bir günlük tutması örneğin...düşünce polisinin adına sık rastlanır...yani sadece konuşmakla değil, akıldan neyin süzüldüğü ve gözlerin, bakışlardaki ifadelerin bile suça meyilli olup olmadığı dahi tek tek taranır...
şimdiki zaman da işte bu yöne gitgide kayıyor...tam da böyle hislerin ve duyguların alınması, itaatkãr ve boyunduruk altında yaşamak...
buna yaşamak denirse tabi...