- 359 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşunun 100. Yılında Hayalimdeki Akçaabat
M.NİHAT MALKOÇ
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Gözlerim kamaşıyor etrafı seyredince…Her yer pırıl pırıl…. Menekşe kokuları etrafı çepeçevre kuşatmış. Sanki bakımlı bir bahçede hissediyorsunuz kendinizi. Dükkânların kapısında güler yüzlü adamlar, müşterilerini uğurluyor. Kenardaki manav, meyveleri süzen genç bir kadına yardımcı olmak için büyük bir sabır ve tahammül örneği gösteriyor. Fakat kadın yine de hiçbir şey almadan ayrılıyor manavdan. Satıcı, mütebessim bir çehreyle uğurluyor mızmızlanan kadını. Vakarından ve güler yüzünden hiçbir şey kaybetmeden yeni müşterisini bekliyor. Etraftan geçen insanlara her fırsatta tebessüm ederek iyi niyet duygularını iletiyor. Kasap, kıyma çekerken müşterinin arzusunu soruyor. Hiç kimse bir gram çalmıyor teraziden. Siftah yapan esnaf, kendisine gelen müşteriyi nazikçe komşu bakkala yönlendiriyor. “Ben siftah yaptım, o henüz yapmadı.” diyor. Sanki ahilik canlandı yeryüzünde. Alan memnun satan memnun hâlinden.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Akçaabat-Trabzon arası yemşeyil bir koridor….Gözümüz gönlümüz canlanıyor. Esen rüzgâr, yol boyunca salınan ağaçları okşuyor. İnsanlar denizle yoldaşlık ediyor. Gençler oltalarını denize atmış “Ya nasip” diyorlar. Birisinin oltasını koca bir balık titretiyor. Palamut mu ararsın, kefal mi, yoksa mezgit mi? Hepsi mevcut suların derinliğinde.
Deniz berrak ve masmavi…. Suyun dibi görünüyor. Denizin etrafında kızgın kumlardan ve çakıllardan başka bir şey yok. Ne plastik şişeler, ne metal kutular, ne de kâğıt atıkları… Etrafta çöpler için ayrı, plastik şişeler ve teneke kutular için ayrı çöp sepetleri var. Herkes seferberlik havası içerisinde çevreyi muhafaza ediyor. Yere çöp atan kişi kendisini uyarana mahcupça teşekkür ediyor. Kızgınlık yok insanların çehrelerinde. Mutluluklar diyarının güzel insanları bunlar. Güneş yumurtayı pişirircesine kızgın… Sıcaktan bunalanlar istediği yerde denize girebiliyor. Sahil boyu her yer berrak ve temiz…. Deniz davetkâr bakışlarla içine çekiyor sıcaktan bunalan genci, yaşlıyı.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Herkesin karnı tok, sırtı pek… Fakat yine de sabahın ilk ışıklarıyla evlerinden çıkıp işe gidiyorlar. Herkesin bir işi ve bol miktarda aşı ve sevdiği bir eşi var. Yüzler gülüyor. Kapılar besmeleyle açılıyor. Bereketli bir gün yaşamak işe besmeleyle başlamakla mümkün… Fabrikalar daha çok ve daha kaliteli mal üretmek için birbiriyle yarışıyor. Fakat tamahkârlıktan eser yok. Herkes birbirini tamamlıyor. İnsanların hem karnı hem de gönlü tok. Kimse kimsenin kusurunu aramıyor. Sevgiyle bakıyor gözler. Fabrikalardan çıkan ses, tatlı bir musikinin yumuşak nağmeleri gibi kulaklarımızı okşuyor. Aydınlık yarınlara kavuşmanın müjdecisi bu tiktaklar… Herkes işinin, aşının başında. Koşturuyor insanlar aydınlık yarınlar için. Haktan evvel vazife var, herkes bu anlayışla hareket ediyor.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Cadde ve sokaklar içaçıcı… Geniş caddelerden akan trafik, hayatın düzen içinde devam ettiğini gösteriyor. Yol kenarları park alanı gibi kullanılmıyor. Yollar kenarlara park etmiş araçlarla daraltılmıyor. Araçlar katlı modern otoparklara çekiliyor. Esnaf dükkânının önü kapatılmadığı için durumundan memnun, müşteriler de öyle. Yaya kaldırımları geniş ve düzenli. Dükkâncılar, kaldırımları açık pazar gibi kullanmıyor. Ürünler uygun yerlerde sergileniyor. Herkes rahatça dolaşıyor yaya kaldırımlarında. Kimse kimseye eziyet etmiyor.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Eski mimariyle yeni mimari uyum içinde. Tarihin şefkat ikliminde soluklanıyor insanlar. Tarihî Akçaabat evleri koruma altına alınmış; etraftaki yapılaşmalar tarihî dokuya uygunluk teşkil ediyor. Bin yıllık tarih, yaşam mücadelesi veriyor. Evlerin oymaları ve işlemeleri gören gözleri kamaştırıyor. Orta Mahalle’deki evler sanki bir açık hava müzesi görünümünde. Turistler bu manzarayı görünce hayranlıklarını gizleyemiyorlar. Ahşabın zarafeti ve büyüleyici güzelliği gören gözleri kamaştırıyor. Yeni yapılan binalar, beton yığınlarından ibaret değil. Doğal çevreye uyum sağlayacak nitelikte yapılıyor her şey…Görüntü kirliliği oluşturmuyor yeni yapılar.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Erenler, âlimler ve ozanlar yatağı olan bu şehirde insanlar bilgece konuşuyor. Bu toprağa kanını ve mürekkebini akıtanlar, hafızalarda derin izler bırakıyor. Kendini vatan uğrunda yıpratanların büstleri şehrin gözde mekânlarını süslüyor. Şeyh Hacı Hakkı Efendi’den Yaşar Bedri Özdemir’e kadar onlarca aydınlık sima bu coğrafyanın içine işlemiş. Bu değerler manzumesi gün geçtikçe soluklanmamızı sağlıyor. Ruhumuzu imar ediyorlar.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Herkes gelenek ve göreneklerine saygı duyuyor. “Kökü mazide âti” gerçek anlamda ifadesini buluyor. Köylerde yaşayanlar hayatlarından memnun. İnsanlar bağını, bahçesini ekip biçiyor. Hiç kimse “Armut piş, ağzıma düş” anlayışında değil. Alın teri akıyor toprağa. Toprak veriyor çalışana. İnsanlar şehre doluşup rahat beklentisi içinde değil. Köylüler ürettikleri ürünleri salı günleri pazarda satıp temel ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Akçaabat tereyağı altın günlerini yaşıyor. Hayvancılık umutsuzların umudu hâline gelmiş. Çalışana veriyor Yaradan. Geçim sıkıntısı lügatlerimizden silinmiş bir daha yazılmamalıcasına.
Büyüğe saygı ve küçüğe sevgi baş tacı edilmiş. Küçük küçüklüğünün, büyük büyüklüğünün idrakinde. Sevgi köprüsü dünü bugüne, bugünü yarına bağlamış. İstikbalden kuşku duymuyor kimse. Geleceğin aydınlık güneşi gönül göğümüzü süslüyor, hayallerimizi ısıtıyor. Herkes yarınlara büyük umutlarla bakıyor. Fakat kimse durmuyor, hep çalışıyor.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Kültürümüzün yüz akı folklor eski haşmetli günlerine geri dönmüş. Dünya yine Akçaabat folklorunun kıvraklığını konuşuyor. Yemyeşil çimenlerin üstünde dünyanın en uzun horon halkaları oluşturuluyor. Kimseye özel davetiye gönderilmese de herkes kendini davetli addettiği için büyük kalabalıklar boy gösteriyor. Horon coşkusu genç yaşlı herkesin içinin kıpır kıpır olmasına neden oluyor. Sanki bu heyecanı hisseden ağaçlar da salınarak eşlik ediyorlar bu coşku fırtınasına. Çimenler, ayaklar altında kalmasına rağmen hiç de şikâyetçi değiller hallerinden. Çiçekler daha bir alımlı gözüküyor bu güzel manzarada.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Sevda türküleri yakılıyor. Türküler yanık yüreklerin tercümanı oluyor. Âşıklar sevdiklerine nazire yapıyorlar. Coşkulu yürekler horona katılmadan atamıyorlar içlerindeki ateşi. Daldan dala uçuşan kuşlar bu horon halkasına dahil olmuş sayıyorlar kendilerini. Düğünler, dernekler, imeceler yeniden canlanıyor hayatımızda. Her tepe başı horon düzü oluyor delikanlılara. Horon soluk alışımızı hızlandırıyor. Dünya selâm duruyor bu muhteşem tabloya. Sallama, sıksara, kozangel, siyasiya, aşağa alma, düz horon ve bıçak oyunu hayat buluyor ayaklarda ve salınan omuzlarda. Kıvrak ayaklar toprağı inim inim inletiyor.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Trafik keşmekeşi diye bir mesele kalmamış bu güzel şehrin yollarında. Yollarda durup beklemiyor taşıtlar. Herkes hakkına razı… Allah’ın verdiğine kanaat ediyorlar. Hatta yolcusunu alan şoför, fazlasını arkadaşına gönderiyor. Dayanışmanın en güzel tabloları sergileniyor. Akçaabat-Trabzon arası modern raylarla döşenmiş. İsteyen hafif raylı sistem aracılığıyla gideceği yere varıyor. Tramvaylar modern bir hava katmış şehre. Her şey yerinde ve zamanında gerçekleşiyor. Kimse işine geç kalma endişesi taşımıyor.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Doğalgaz hayatımızı kökünden değiştirmiş. Evde ve işyerlerinde ucuz ve temiz bir yakıt olan doğalgaz kullanılıyor. Fabrikaların bacasından zehir çıkmıyor artık. Hava kirliliği mazinin karanlığına karışmış. Evler düzenli olarak ısıtılıyor. Kömür ve odun derdi yok. Kim korkar kışın dondurucu soğuğundan. “Kömürüm ve odunum biterse ne yaparım” korkusu rüyalarımızı kâbusa dönüştürmüyor. Yirmi dört saat boyunca gaz emrinizde. İster ısınmada, ister ocakta, ister banyoda; nerede istersen orada kullan. Lüküs hayat dedikleri bu olsa gerek.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
19 Haziran 1990 senesindeki felâketten dersimizi aldık fazlasıyla. Yağmur yağınca kara kara düşünmeye hacet yok. Altyapı problemi kökünden çözüldü. Su yolunu bilip gidiyor. İnsanlar yağmur ve fırtınayı korkuyla beklemiyor. Romantizm olsun diye pencerelerinden keyifle izliyorlar damlaların yere düşüşünü. Her gün köstebek yuvasına dönmüyor cadde ve sokaklar. Mesele bir çözüldü, pir çözüldü. Geçmişten ibret alınca tarih tekerrür etmiyor. Kanalizasyonlar denize akıtılmıyor. Çöpler modern tesislerde işlenerek çevreye zarar vermeden geriye dönüştürülüyor. Çevre kirliliği yazmıyor kitaplarımızda. Elektrik ve telefon hattı yeraltına alındı çoktan. Görüntü kirliliği teşkil etmiyorlar artık.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Söğütlü’deki fakülte gittikçe büyüyerek müstakil bir üniversiteye dönüşüyor. Gece gündüz ilim alışverişi sürüyor. Yurdun dört bir yanından gelen talebeler şehre hayat katıyor. Ticaret canlanıyor. Öğrenciler yerel kültürle millî kültürü bir araya getirip harmanlıyorlar. Kültürel alışveriş bütün hızıyla devam ediyor. Kimse kimseyi küçümsemiyor. Herkes birbirinden faydalanmanın yollarını araştırıyor. Yüzyılın bilim asrı olduğunun bilincinde herkes… Kütüphaneler gençlerle dolup taşıyor. İnsanlar parklarda ve otobüslerde bile elinde bir şeyler, okumakla meşgul... Bilimle inancın çelişmediğini ispatlıyor inancını bütün değerlerin üstünde gören ve yaşayan genç dimağlar… Kimse kimsenin inancıyla alay etmiyor. Herkes muhatabına saygı gösteriyor; olduğu gibi kabul ediyor.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Varlıktan üstün olan sağlık, devletin gözetiminde korunuyor. Hastaneler temiz ve ferah… Hastaneye değil sanki yıldızlı otele giriyorsunuz. Görevliler sizi kapıda karşılıyor. Sıra beklemek tarihe karışmış. Sizi bir odaya alıp baştan aşağı muayene ediyorlar. Yatarak tedavi edilecek bir durum varsa yatırıyorlar. Günde üç beş kez doktor gelip durumunuzu soruyor, kontrol ediyor. Yemeğiniz ayağınıza kadar getiriliyor. Kısa zamanda iyileşerek hastaneden ayrılıyorsunuz. Yine aynı güler yüzler, sizi kapıya kadar getirip uğurluyor. Kendinize değer verildiğini hissetmek sizi fevkalâde mutlu ediyor. Psikolojiniz düzeliyor. Devletinize minnet duygularıyla bağlanıyorsunuz. İnsanları karşılıksız seviyorsunuz.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Akçaabatlılar futbol tutkusunu daha da ileri götürüyorlar. Köklü kulüplerin başında gelen ve bir zamanlar birinci ligde takımların kâbusu olan Akçaabat Sebatspor, birinci lige tekrar geri dönmüş. Fakat bu sefer asansör takım olmaya hiç niyeti yok. Taraftar takımına sahip çıkıyor. İdmanlar bile seyircilerle dolup taşıyor. Ligin tozunu atıyor Sebatlı gençler. Bu durum Akçaabat’ın dillerde dolaşmasına vesile oluyor. Türkiye bir kez daha Akçaabat’ı konuşuyor. Tütünspor da üçüncü ligde top koşturuyor. Yakın bir zamanda çok daha iyi yerlere geleceğinden kimsenin kuşkusu yok. Futbol bu şehre can katıyor.
Yıl 2018... Burası Akçaabat!...
Akçaabat yaylaları altın günlerini yaşıyor. Baharla birlikte açan çiçekler insanları çekiyor dağ başlarına. Dağlar huzurun sığınağı… Şehirlerde yorulanlar soluğu kırlarda alıyor. Bir yanda tereyağı, bir yanda bal, öbür yanda özel çiftliklerde üretilen alabalıklar… Yerli ve yabancılar mıhlama ve kuymağa bayılıyorlar. Yaylalar turizmin hizmetinde. Özel inşa edilmiş yaylakentlerde bungalov tipi evler herkesin ilgisini çekiyor. Çam ağacından yapılmış bu evlerde uyumak ömre ömür katıyor. Çam kokusu, doğal bir ortamda olduğunuzun habercisi oluyor. Rakım yükseldikçe havanın doğallığı artıyor. Ciğerler bayram ediyor adeta. Bıçakla kesilen yoğurtlar ve buz gibi ayranlar ikram ediliyor yurdun dört bir yanından gelen meraklılara. Karadeniz’in bahtı kara diyenleri yalanlıyor tüm bu yaşananlar.
Yayladan dönüşte Akçaabat köftesini yemeden ayrılınır mı bu şehirden? Köfte yemedikten sonra Akçaabat’a gitmenin ne anlamı olabilir? Köfteler yiyiliyor keyifle. Damak tadını bilenler hayran kalıyor yedikleri köftenin lezzetine. Bazıları tarif alsa da tutturamıyorlar bu lezzeti. Demek ki maharet biraz da ellerde. Hem köfte Akçaabat da yenir besbelli.
Zihnim uykuyla uyanıklık arasında gidip gelirken bir elin yavaşça yüzüme değdirildiğini hissediyorum. Arkamı dönüyorum. El ısrarla yüzüme değdiriliyor. “Kalksana, işe geç kalacaksın.” Yalvarırcasına devam eden bu cümlelerle kendime gelmeye çalışıyorum. Sırılsıklam olmuşum terden. Çok uzun bir rüyadan ayrılmış olmanın yorgunluğu bütün bedenimi sarmış. 2008’li yıllardan 2018’li yıllara yolculuk yapmanın verdiği rehavetle kendime gelmekte zorlanıyorum. Bu kadar uzun yıllar nasıl da bir rüyaya sığabiliyor. Bunu muhayyilem almıyor. Demek ki rüyaymış bütün bunlar ha… Fakat rüyayı hayra yormak bizim geleneklerimizde olan bir adettir. Ben de bu rüyayı hayra yormak istiyorum. Yahya Kemal “ İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar” demiyor mu? Neden hayaller gerçek olmasın ki? Ben bu rüyanın zamanla gerçek olacağına bütün kalbimle inanıyor ve gerçekleşmesi için dua ediyorum. Akçaabat 2018’de bu rüyayı neden gerçekleştiremesin ki?...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.