- 1794 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
OSMANLI SULTANI 2.ABDULHAMİD HANI SAYGIYLA ANIYORUZ....
Bu sene Sultan Abdulhamid Han dedemin yüzüncü vefat yıldönümünü kutluyoruz.Çağoloğlunda İkinci Mahmut Türbesinde bulunan Sultanlarımızın türbeleri muhteşem bir resterasyon sonucu bugünde açılarak halkımızın ziyaretine açıldı.
Orada olmak isterdim.İnşallah en kısa zamanda ziyaret edip Sultanlarımıza dualar edeceğim.Bu yazımda tarihte en çok eleştirilen veya takdir edilen Sultan Abdulhamid Handan bahsetmek istiyorum.
Osmanlı padişahları arasında en fazla eleştirilen Kızıl Sultan lakabı verilen Sultan İkinci Abdlhamid Han Osmanlının en zorda kaldığı her bakımdan zayıfladığı bir dönemde tahta geçmek zorunda kalmıştı.
Dünyanın kaynadığı bir zamanda milliyetçilik ve sömürgeciliğin en kesif olduğu bir zamanda tahta geçen Sultan mecbr olmadıkca dış devletlerle sulh halinde kalınmasını isteyerek savaşmaktan kaçındı böylece Devleti 33 yıl toprak kaybetmeden korumayı başardı.
Abdülhamid Han kurduğu sistemlerle merkezi otoriteyi kuvvetlendirmek suretiyle Batının ve Rusyanın Hasta adam dediği Osmanlı Devletini 33 sene ayakta dimdik tutarak tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır.
Kimileri tarafından Ulu Hakan kimileri tarafından da Kızıl Sultan lakabı verilen Sultan İkinci Abdulhamid Han gerçekte kimdi ve neler yapmıştı?Abdulhamid Han biraz vesveseli idi onun bu özelliği vatanını çok sevmesinden ileri geliyordu ama asla Fransızların uydurduğu gibi o Kızıl Sultan değildi.
Tarihi vakalar o günün şartlarına ve zamanın durumunu dikkate alınarak değerlendirilmez ise yanlış yorumlara neden olacaktır.Abdulhami Hanı müstebit otoriter,dikatatör,zalim ve pısırık olarak niteleyenler olmuşsa da bu sıfatları Sultana uygun görmeye çalışırken o günün şartlarını da göz önüne getirmek zorundayız.
Mithat Paşanın Rusya ile savaşmalıyız raporuna Rumeli tamamen elimizden çıkar diyerek karşı olan Abdulhamit Han bu görüşünde haklı çıkmış Rusların Doksan üç Harbinde Yeşilköye kadar gelmesi sonucunda hedef tahtasına oturtulunca da Meclisi kapatmak zorunda kalmıştı.
Abdulhamid Hana yöneltilen eleştirilerden biride jurnallere itibar etmesi Teşkilatı mahsusayı kurmasıdır.Buna sebebin Ali Suavinin kendisini tahttan indirerek Beşinci Muratı tahta çıkrma teşebbüsleri olmuştur.
Abdulhamidin karşısında İngiltere tümüyle Batı alemi ve yeni yeni filizlendirilen siyonist yahudiler olduğu düşünülürse bütün bunların bile yetersiz olduğu aşikardır.
Abdulhamid Hanın eleştirilen bir başka yönüde Namık Kemal,Mithat Paşa gibi Devlet adamlarına karşı oluşudur.Sultan Avrupaya bir çok akademisyen bürokrat göndermi,ş bunların bir çoğu gelince Sultanın karşısına geçmişler Sultan bunların dışarda İngilizler Almanlar tarafından zehirli fikirlerle doldurulduklarını görerek bunların Devletimize zarar vermelerini önlemek için her hareketlerini takip ettirmek zorunda kalmıştır.
Namık Kemalin ve Ziraat Bankasının kurucusu Mithat Paşanın resimlerini özel odasına astırmış,bana karşı olanların içinde en namuslusu bu ikisiydi demiştir.Mithat Paşanın yaptıklarına karşı onu sürgüne göndermek zorunda kalmıştır.
***
Abdulhamid Han başta olduğu sürece Osmanlıdan Filistinde ve Ortadoğuda bir karış toprak bile alamayacaklarını gören Batılılar özellikle o zamanın en güçlü armadasına sahip bugünün ABD si konumunda olan İngiltere onu tahtından indirmek için 31 Mart adı verilen sözde irticacı ayaklanmayı tertip ettirmişler .
Selanikten gelen çoğunluğu yahudi dönmelerinden oluşan Harekat ordusunun İstanbulu yağmasıyla ve zulmüyle sonuçlanan kalkışma neticesinde onu tahttan uzaklaştırmaya muvaffak olmuşlardır.
Ayaklananlar Hürriyet ve musavaat nidalarını haykırmakta idiyseler de Abdulhamid Hanın tahttan uzaklaştırılmasıyla ne Hürriyet ne de musavaat eşitlik ve adalet gelmemiş bil akis Irakın Libyanın devrik liderlerine yöneltilen ithamlar sonucunda devrilip öldürülmesiyle parçalanan ayaklar altında kalan zavallı Irak ve Libya halkları gibi Osmanlıda bir bilinmez meçhule doğru hızla sürüklenmeye başlamıştır.
Kısa zamanda Dünyada hızla yükselen milliyetçilik rüzgarına kapılan Balkan ülkeleri Hristiyanlıkta birleşerek,Araplar İngiliz oyununa gelerek casus Lavrencenin ayak oyunlarına altınlarına ram olmuş on senede hem ülke toprakları hem de ülke ekonomisi iflasın eşiğine gelmiş Duyun-u Umumiye kapımıza dayanmış on senede topraklarımız İttihat ve Terakki Partisinin yönetimi altına on katı kadar küçülmüştür.
Abdulhamid Han dindar bir padişahtır.Zamanında ülkesini Batılı anlamda modernize eden bir çok okullar askeri tesisler kuran Osmanlının çökmekte olan nizamını yeniden ihyaya çalışan bu Padişah Ulu Hakandır ama asla bugün bile bazı sol tandaslı sözde aydın beyinsizlerin dediği gibi Kızıl Sultan değildir.
Allaha hamdolsun onun mübarek adı bugün bazı okullara verilmekte ise de bu çok geç kalınmış bir durum olup ülkenin her yerine onun adı verilmeli,onun bu vatana yaptığı hizmetler genç kuşaklara filimlerle resimlerle gösterilmelidir.On sene daha ülkemizin başında kalsaydı bugün Osmanlı ABD nin konumunda dünya lideri bir ülke olurdu demek çok yavan kalacaktır.
Sultanın bütün hesabı hatıratında yazdığı gibi o günkü büyük devletlerin birbiriyle kapışacakları büyük cihan harbinde tarafsız kalacak Osmanlının aradan sıyrılarak güçlenmesi ve dünyanın lider ülkesi olmasıdır.Maalesef hem iç hem de dış hainlerin yaptıkları buna mani olmuştur.
Yahudiler kendilerine Allahın vaadettiği topraklarda bir Yahudi Devleti kurma hayalini hayata geçirmeye çalışırken karşılarında en güçlü adam olarak Sultan Abdulhamid Hanı bulmuşlardır.
Osmanlının bütün borçlarını ödemeyi teklif eden Theodor Hertzl’e Sultan bunun asla mümkün olamayacağı cevabını vermek suretiyle bu oyuna baştan engel olmuş yahudilerin hedef tahtasına oturtulmuştur.
Sultanımızın Hertzl’ e erdiği cevap Türk tarihine altın harflerle geçmiştir.Sultanımız:’Ben bir karış dahi olsa toprak satmam.Zira bu vatan bana değil,milletime aittir.Milletim bu devleti kanlarını dökerek kazanmış ve yiner kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır.O bizden ayrılıp uzaklaşmadan biz yine kanlarımızla örteriz.
Bu vatan bana ait değildir.Türk Milletinindir ve onun hiçbir parçasını veremem.Bırakalım yahudiler milyonlarını saklasınlar.Ancak benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar Filistin’i bila bedel ele geçirebilirler.Ben,canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.’demiştir.
Sultan çok iyi bir siyasetçi ,iyi bir aile babası halkına,askerine, bürokratlarına şevkatli ve usta bir marongozdur.Onun askerlere saraya yaptığı koltuk değnekleri,mobilyalar bugün bile hayranlıkla bakanların gözlerini kamaştırmaktadır.
***
Ermeniler Doğuda ayaklanıp bizden toprak istemekte Rusların emellerine taşörenlik yapmaktadırlar.Sultan buna karşı olduğu için Ermenilerin camide cuma selamlığında bombalı su-i kastine maruz kalmış tarihin cilvesi Şeyhulislam Efendi ile beş dakika ayaküstü görüşmesi nedeniyle erken patlayan bomba pek çok zayiata neden olmuş soğukkanlılığını muhafaza eden Sultanımız atlı arabayı kendisi kullanarak saraya avdet etmişlerdir.
Ne yazık ki Sultanın aleyhinde iş çeviren Haluk adlı sonradan papaz olan evlada sahip meşhur şair Tevhit Fikret yazdığı şiirde bomba koyan alçağı taltif etme küstahlığını göstermiştir.
Sultan Abdulhamid Han dünyada yükselen milliyetçilik akımlarına duyarsız kalmamış,Türkçülük,Osmanlıcılık,İslamcılık gibi üçlü saçayağını ustalıkla idare etmeyi başararak,Pantürkist ve Panislamist bir dış politika güderek dünya müslümanlarının yardımına koşmuş,sömürgeci devletlerin ezmesine mani olmaya çalışmıştır.
Arapların o günkü lideri olan Mekke Emiri Şerif Hüseyin ve oğullarını İngilizlerin ayak oyunlarına parçalama planlarına engel olarak İstanbulda göz hapsinde tutmuş hediyelerle buna mani olmuşlardır.Batılı Devlet adamlarınnın eşlerine hediyeler göndererek onların bağlılıklarını sağlayan Sultan bu siyaset sayesinde 33 sene sulh yoluyla bir karış toprak kaybetmeden Devletimizi muhafaza etmişlerdir.
Batı aleminde her hadiseden bir kaç saat sonra haberdar olan Sultan Ortodoks ve katolik kiliselerini birbiriyle kavgalı tutmak için elinden geleni yapmış ne zaman Sultan tahttan indirilmiş se bu iki kilise birleşerek Osmanlıya karşı Balkan Harbine kalkışmışlardır.
Sultan İslam dinine oldukça çok bağlıydı,abdesttsiz yere basmaz hiç bir evraka abdestsiz imza atmazlardı.Tasavvufta nakşiliğe bağlı Sultanımız Halidiye kolu Altun Silsilenin sondan ikincisi Türkistanlı Mevlana Siracüddin ksa. nın müridanından olup onunla görüşürlerdi.
Mithat Paşanın her hakın kendi dilini kullanması ile ilgili maddeyi Kanun-i Esasiye koydurmayarak Türkçenin Devletin resi dili olduğu ibaresini koydurmuşlardır.Tarihin doğru yazılmasını isteyen Sultan,kendisini aşırı öven yazıları tarih kitaplarından çıkartırmışlardır.
***
SULTAN 2.ABDULHAMID HAN..
• İlk defa elektriği, gazı getiren, ilk modern eczanemizi açtıran,
• İlk otomobili getiren, 5 bin km kara yolunu yaptırtan,
• Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Taksim arasına yaptıran, atlı ve elektrikli tramvaylar kuran,
• Kudüs-Yafa, Ankara-İstanbul ve Hicaz demir yollarını yaptıran (Haydarpaşa Tren İstasyonunu da tabi),
• İstanbul’un binlerce fotoğrafını çektiren, Arkeoloji müzeciliğini başlatan,
• Chicago’daki turizm fuarına ülkemizi ilk kez sokan,
• Kuduz aşısının bulunmasından sonra Ülkemizin ilk Kuduz Hastanesini (İstanbul Darü’l-Kelb Tedavihanesi) açtıran,
• Polisiye romanların ülkemize girişini sağlayan, (14 yıl içinde basılan 4000 kitaptan sadece 200 kadarı dinle ilgili idi..)
• Okullara (Hristiyan okulları dahil) gönderdiği emirde, Türkçe’nin iyi öğretilmesini isteyen, Azerbaycan okullarında Türkçe yasağını kaldıran, Paris’te İslam Külliyesi kuran!
• Teselya savaşı sürerken saraylı hanımlara askerler için çamaşır diktiren de, hastaneleri ziyaret edip hastaların ihtiyaçlarını soran da, sarayın bahçesinde bile hastalara hizmet ettirten de!
• Midilli adasını eşi Fatma Pesend Hanım’ın şahsi mülkünden ısrarla verdiği para ile Fransızlardan geri alanda O!
• Israrla yerli kumaş giyen, Hereke bez fabrikası ve Feshaneyi kuran,
• Ziraat Bankasını kuran, Ticaret, Sanayi ve Ziraat Odalarını açtıran,
• Yıldız Çini fabrikasını, Beykoz ve Kağıthane kağıt fabrikalarını,
• Toplu sünnet merasimleri yaptırıp her bir çocuğa çeyrek altın gönderen, bu yüzden yaz aylarında toplu sünnetleri moda eden,
• Mezuniyet törenlerinde öğrencilere hediye kitap gönderen,
• Yoksul halkına kendi cebinden ödeyerek kömür dağıtan,
• Ermeni Onnik’in mektubu üzerine kendi parasından takma bacak yaptırtan,
• Biriktirdiği parasından bir kısmını her sene borç yüzünden hapse düşenleri kurtarmaya tahsis eden,
• Modern matbaa makinelerini Türkiye’ye getirten, ücretsiz kitap dağıttıran, 6 bin kitabın çevrilmesini sağlayan, Beyazıt kütüphanesini kurup 30 bin kitap bağışlayan (10 bini el yazmasıdır),
• Yabancı bilim adamı ve yazarlara Nişanlar veren,
• Her yıl 30 bin saksı satın alıp çiçek ektiren,
• Bizim Hekimbaşı çöplüğü dediğimiz yerde gül yetiştiriciliği yaptıran da (Isparta’daki gül yetiştiriciliği de O’nun öncülüğünde başlamıştır),
• Türkiye’nin birçok yerinde saat kuleleri yaptıranda O dur! (İzmir,Dolmabahçe..),
• Hindistan, Cava, Afganistan, Çin, Malezya, Endonezya, Açe, Zengibar, Orta Asya ve Japonya ya elçiler ve din adamları gönderen,
• Latin Amerika ülkeleri ile diplomasiyi başlatan,
• Yalova Termal kaplıcalarını kurduran, Terkos’un sularını İstanbul’a taşıtan, Bursa’nın bir köyünde bile çeşme yaptırabilen O dur, (Sadece İstanbul’a 40 çeşme yaptırmıştır),
• Sarayında yaptırdığı tiyatroda oyunlar ve opera izleyen,
• Sarayda müzik okulu kurduran, çocuklarına piyano çaldırtan, hatta sarayda kızlar bandosu oluşturan,
• Kendi elleri ile yaptığı marangozluk eşyalarını hediye etmeyi seven,
• Kendisine yapılan bombalı suikast de 26 kişinin ölmesine, 58 kişinin yaralanmasına rağmen Ermeni katili affedip Avrupa da hafiyelik yapmaya gönderen de O dur.
• Doğu Türkistan’a gönderdiği askeri yardım ile Çinlilere karşı onları örgütleyen, Çin’in göbeği Pekin’de Hamidiye Üniversitesini kurdurtan da,
• Beş vakit namazını aksatmadan kılan, hiçbir evrakı abdestsiz imzalamayan (hatta yere bile basmayan [yatağının dibinde teyemmüm tuğlası bulunduruyordu]),
• Yeni gemiler alan, toplar(Çanakkale Savaşı’ndaki çoğu top), tüfekler getirten de!
• Telefonu Avrupa’dan 5 yıl sonra ülkemize getiren de O dur!
• Kiliselere, sinagoglara yardım eden (hatta Vatikan’da kilise yapılmasına bile yardım eden),
• Peygamberimize, dinimize veya Osmanlıya hakaret içeren oyunları kaldırtan (Fransa-İngiltere-Roma-ABD) (Bir piyes için bile Alman İmparatorunu devreye sokmuştur),
• ABD’nin Erzurum’da konsolosluk açmasını reddeden, İzmir limanına izinsiz girmeye kalkan ABD savaş gemisini top ateşine tutturan,
• İstanbul boğazı için iki köprü projesi çizdiren (bir tanesi tam bu günkü Fatih S.M.köprüsünün bulunduğu mevkidedir),
• Darülaceze yaptırıp içine sinagog, kilise ve cami koyduran,
• Çocuk hastanesi (Şişli Etfal [çocuklar] Hastanesi) açtıran,
• Kendisine “Allah’ın belası”diyen Namık Kemal’i Rodos ve Sakız adası valiliklerine atayan, parasını cebinden ödediği yerde kabir yaptırtan,
• Posta ve Telgraf teşkilatını kurduran (Sirkeci Büyük Postane binası..),
• Abdülhamit ve Abdülmecid (dünyanın ilk torpido atan denizaltısı) adında denizaltılarımızı Taşkızak tersanesinde yaptırtan da (üstelik kendi cebinden..), O!
• İlkokulu zorunlu tutan (kız ve erkeklere), ilk kız okullarını açtıran, 15 tane okulda karma eğitime ilk defa geçen,
• Öğretmen yetiştirmek için okullar yaptıran (32 tane) (ör.şimdiki adı ile Bursa Çelebi Mehmet okulu), Kız Öğretmen Okullu açan (Daarül Malumat),
• Cami yaptırdığı her köyde birde ilkokul yaptıran (Mesela sadece Sivas’taki ilkokul sayısı 1637), okuma yazma oranının 5 kat arttıran, (1900 yılında ilkokul sayısı 29.130’u bulmuştu, sadece Anadolu’da 14 bin ilkokul vardı)
• Orta okul (Rüşdiye)sayısı 619’a çıktı, Fransızca dersleri konuldu,
• Lise eğitimi için İdadiler açan (109 tane), (İstanbul Erkek-Kabataş Lisesi..)
• İstanbul’da Darülfünün (Üniversite) açan, Dünyanın ilk Dişçilik okulunu kuran,
• Ayrıca Deniz Mühendis Okulu, Askeri Tıp Okulu (GATA’nın atası), Kuleli Askeri okulu, Mekteb-i Harbiyeler (Harp Okulları yani) ,Askeri Baytar Okulu, Kurmay Okulu, Mekteb-i Mülkiye (Siyasal Bilgiler Fak.), Mekteb-i Tıbbıye-i (Marmara Ünv.Tıp Fak.), Mekteb-i Hukuk, Ziraat ve Baytar Mektebi, Hendese-i Mülkiye (Yüksek mühendis okulu), Daarül Muallim-i Adliye (Yüksek Adalet Okulu), Maliye-i Mekteb-i Ali (Yüksek Ticaret Okulu), Ticaret-i Bahriye (Deniz Ticaret Okulu), Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel sanatlar fak.), Hamidiye Ticaret Mektebi (İktisadi ve Ticari ilimler akademisi), Aşiret Mektebi (Osmanlılık fikrini yaymak için), Bursa’da İpekböcekçiliği okulu, Dilsiz ve Âmâ Okulu, Bağcılık ve Aşıcılık Okulu, Orman ve Madencilik Okulu, Polis Okulu onun tarafından kurulmuştur.
• Unutmadan bide Ankara’da Çoban Okulu var..
Hani neredeyse bütün sözde aydınların sövdüğü, öğretmenlerimizin kendi ideolojik yaklaşımı ile anlattığı, baskı yapıyor diyerek, o dönemin şartlarını bile düşünmekten aciz olan insanların sevmediği.. (Neden kimse 1925’deki Takrir-i Sükun Kanununu ile bütün muhaliflerin susturulduğunu düşünmez?
Bu dönemde hükümet veya mahkeme kararıyla pek çok yayın organı kapatıldı, özellikle sol yayınlar tamamen yeraltına itilmişti. Ya da İsmet İnönü döneminde 44 gazete kapama emri verildiğini. Yakub Kadri’nin “İsmet Paşa bir polis devleti kurdu dediğini.”
Düşünmeyiz; çünkü o kişilere karşı körü körüne yargılarımız yoktur, at gözlüğü ile değil o dönemin şartlarına göre bakarız tarihe.
İngilizlerin oyunu, İttihatçıların tertibi ile “Din elden gidiyor!” gibi komik bir gerekçe ile 31 Mart vakasına maruz bırakılan,
1895-96’da Doğu Anadolu’da Ermeniler tarafından kurulmak istenen devleti, Hamidiye Alayları ile bastıran, bu sebeple Fransız tarihçi tarafından Kızıl Sultan diye isimlendirilen,SULTAN II. ABDÜLHAMİD HAN..
Belki de gerçekten suçluydu, kötü bir insandı. Çünkü Osmanlı topraklarında petrol araması yaptırıp 65 yerde petrol buldurması, bunun üzerine Musul topraklarını şahsi parasıyla alıp sömürgecilerin eline geçmesine mani olması..
Ya da Yahudilerin 5 milyon altın teklifine rağmen Filistin’e yerleşmelerine izin vermemesi (tahtan indirildikten sadece 8 yıl sonra emellerine kavuşacaklardır), vatan hainliğidir,
Ne bileyim; 240 üyeli Osmanlı meclisine 140 Türk vatandaşı sokmayı beceren İttihatçıları dinlemeyip meclisi kapaması,
Baskı yaparak devletin ömrünü 30-40 yıl uzatması, böylece o yıllarda daha genç bir subay olan Mustafa Kemal’in Türk milletinin kaderinde rol almasına vesile olması suçtu?
Belki de Prof.Dr.Yılmaz Öztuna’nın dediği gibi;
“Milletimiz bu hükümdarın dehasına çok şey borçludur”
Belki de Prof.Dr.İlber Ortaylı’nın dediği gibi;
“Osmanlının son hükümdarı, son evrensel imparator II. ABDÜLHAMİD’dir”
Lütfen düşünün bizim kadar köklü tarihi olup ta o tarihe sırtını dönen, iftira atmaktan zevk alan, Osmanlıyı kötülemeyi Cumhuriyetçilik sayan, laik düşünceyle dinin egemen olduğu bir sistemi eleştiren, okumak yerine duymakla yetinen, araştırmadan her konuda uzman olan kaç millet vardır?
Bu kadar hizmetler yapan son Sultanımız Abdulhamidin kızına sürgünde reva görülenleri de okuyun da kimin haklı kimin haksız olduğuna gerçek kahramanların nelere layık görüldüğüne sizler karar verin.
***
Şerif Hüseyin’in oğlu Kral Abdullah’ın hatıratından;’’Bence Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra meydana gelen olaylar, Kufe ve Mısırlıların Hz. Osman’a yaptıkalrından sonra gelenlere benzer.
Hz. Osman nasıl fitneyle Müslümanalar arasındaki sınır idiyse, Abdülhamid de bu çağda insanlarla fitne arasındak perdeydi.
Bu perde yırtılınca fitneler ortaya çıktı. Eğer arap isyanının bu şekilde sona ereceğini bilseydik hiçbir şekilde Osmanlıya isyana kalkışmazdık’’
Son pişmanlık...Ne büyük bir Hükümdar olduğunu anlatmakla bitiremeyiz Sultan Abdülhamid Han’ı...
Rabbim ona rahmet etsin...
***
’’1921’in soğuk bir şubat günü… Sarayın son çocuğu doğar. Fatma Neslişah Sultan, derler adına.
Adına atılan 121 pare toptan Boğaz’ın mavi suları titrer. Adına para bastırılır.Üç yıl sonra Osmanlı hanedanına sürgün kararı çıkar.
Soğuk bir mart gecesi, Çatalca İstasyonu’ndan oflaya puflaya acı bir ıslık eşliğinde dönmeye başlar yorgun trenin tekerlekleri.
Hanedanı sürgüne götürecek olan trene binmeden hemen önce, üç yaşındaki Neslişah Sultan istasyondaki bir perdenin arkasına saklanarak, “Ben saraya dönmek istiyorum” diye ağlar.
Aşklar, şarkılar, sohbetlerle bezeli güzel geceler son bulur, zaferden zafere koşan orduların uğurlandığı, karşılandığı Yıldız Sarayı’nda geçen güzel günler geride kalır. Hiç kimse nereye gittiğini bilmiyordur.
Çatalca’dan kalkan tren, dumanlarını gökyüzüne savurarak, bağrında bahar barındırmayan bir kışa doğru koşar.Hanedan erkeklerinin çoğu askerdir. İçlerinde tabip generaller, amiraller, albaylar vardır.
Hanedanın “Osmanları” bu kara sabahın rüyasını da görmüş müdür?
Sefaletin, yokluğun, acıların kucağına doğru alıp götüren bu tren o koca çınarın hangi kökünde saklanmıştır asırlarca.
O sürgünde sadece hanedanın acı kaderi mi vardır? Yoksa bu gün Suriye hapishanelerinden yazdıkları mektuplarda;
” Sizler sıcak evlerinizde otururken biz buralarda babasının kim olduğunu bile bilmediğimiz çocukları karnımızda taşımaktan bıktık. Gelin bizi kurtarın demiyoruz ama ne olur gelin bu hapishaneleri başımıza yıkın” diyen kızlarımızın çığlıkları da var mıdır?
Balkanlarda kalan, Filistin’de kolu kırılan, Afrika’da aç kalan insanların gözyaşları da var mıdır?
Bilemiyoruz.Osmanlı’nın en hazin sahnelerinden biri olan o sürgün yollarında kimler yoktu ki…
Yad ellerde, “Hiçbir yer, İstanbul’un güzel ve güneşli tepelerine benzemiyor” diyerek ölüp giden, cenazesi, Fransa’da bir caminin avlusunda tam on yıl, vatan toprağına gömülmek için bekledikten sonra, bir yay gibi kıvrılıp Medine’ye ilk halifenin yanına uzanıveren son halife Abdülmecit Efendiler…
Gurbet ellerde yıkayacak hiçbir Müslüman bulamadığı için hasta ve sakat kızı Neriman Sultan tarafından yıkanıp kefenlenerek, bir Hristiyan mezarlığına gömülen Şehzade Mahmut Şevket Efendiler…
Bastonuna dayanarak her gün işe gidip gelirken, bir gün ameliyatta yanlışlıkla dili kesilen ve dilsiz kalmasına rağmen yine de o haliyle; bir gün babasıyla gelen insanların Türkiye’den olduklarını öğrendiğinde;
“Ne olur, beni bu halimle bırakın da babamı vatanına götürün, bu adam yanıp tutuşuyor, eğer bana bir iyilik yapmak istiyorsanız onu vatanına götürün” diye yalvaran Neriman Sultanlar…
Nice’de vefat etmeden önce;
“Bir gün müsait olursa beni vatanıma götürün” dediği için, bir kilisede cesedi tam 30 yıl bekletildikten sonra, kilise görevlileri tarafından bir Hristiyan mezarlığına gömülen Sultan Abdülhamit’in kızı, Gazi Osman Paşa’nın gelini Zekiye Sultanlar da vardır…
Sefaletten intihar edenler, belediye izin vermediği için cesedi Manş Denizi’ne atılanlar da vardır…
Mısır bir Müslüman toprağı olmasına rağmen, Türkiye’de işbaşına gelen her iktidara mektup yazarak, her türlü siyasi haktan mahrum olarak ülkesinde yaşama izni verilmesini talep eden; Boğaziçi’nde kendi halinde balıkçılık yapmaya bile razı olduğunu her vesileyle söyleyen, yıllarca hiçbir cevap alamayınca da, Osman Yüksel Serdengeçti’ye;
“Hiç değilse bir zarfın içine bir avuç vatan toprağı koyarak gönderin de bari kabrime koyayım” diyerek, gurbet ellerde “ah vatan, ah vatan” diye diye ölen Neslişah Sultan’ın babası beyefendi Şehzademiz Ömer Efendi de vardır.
San Remo’da sefalet içinde ölen, bakkallara olan mutfak borcundan dolayı, tabutunun üzerine; “bu tabut hacizlidir, borçlar ödenmeden kaldırılamaz” yazısından dolayı damadı Ömer Faruk Efendi tarafından mutfak kapısından kaçırılan Osmanlının son sultanı Vahdettin Hanlar da vardır.
Cihanın topraklarını milletinin ayakları altına seren insanlardan bir karış toprak esirgenmiş, bunca cefa reva görülmüştür.Alıntı
***
’’Son yolculuklarında, ne onları omuzlarında taşıyan Müslümanlar, ne tekbir sesleri, ne tabutun üzerine örtülü bir bayrak vardır.Gurbet ellerde yaşayan hanedanı ilk hatırlayan Anadolu’nun yiğit evladı Adnan Menderes olur.
1952’lerde NATO toplantısı için gittiği Fransa da Paris Büyükelçisini yanına çağırarak; “Osmanoğulları Ailesinin Paris’te yaşıyor olması gerek. Bunlar ne yer, ne içer, ne ile geçinir?” diye sorar.
Büyükelçi’nin hanedan hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını gören Menderes öfke ile;
“Sana 24 saat mühlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile ya da istifanla gelirsin” der.
Elçi adresle gelir.
Hanedanın ziyaretine giden Menderes gördükleri karşısında deliye döner.
Devlet-i Aliye’nin ulu Hakanı Sultan Abdülhamit Han’ın 80 yaşındaki hanımı Şefika Sultan, 60 yaşındaki kızı Ayşe Sultan ve diğer Osmanlı hanımları Paris yakınlarında bir bulaşıkhanede Fransızların tabaklarını yıkamaktadırlar. Menderes gözyaşlarını tutamaz. Şefika Sultan’ın ellerine sarılır. “anne affet bizi, geç geldik” der. Ayşe sultan sürgünden otuz yıl sonra gördüğü bu vatan evladına;
“Sen kimsin?” diye sorar.
Menderes, “ben Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanıyım” der. “Ben başbakanım” sözünü duyan koca sultan sevinçten öyle bir çığlık atar ki kalbi duracak gibi olur, bayılır. Menderes Türkiye’ye döner dönmez doğruca Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a çıkar.
“Osmanlı hanımlarını bulaşık yıkarken gördüm. Onların Türkiye’ye dönmeleri için af kanunu çıkaracağım” der. Celal Bayar, “Adnan Bey sus! Sakın bu konuyu bir daha başka yerde açma, malum gazeteler tahrikiyle silahlı kuvvetlerin içindeki cunta Türkiye’de ihtilal yapar” der.
Menderes cebinden çıkardığı bir mektubu masanın üzerine bırakarak dışarı çıkar.
Celal Bayar mektubu açar.
“Analarının ve babalarının Fransa da hizmetçilik yaptığı bir ülkenin Başbakanı olmaktan utanç duyuyorum, istifamın kabulünü arz ederim. İmza: Adnan Menderes”
İstifadan vazgeçmesi için Menderes’e sabaha kadar yalvarılır.
Hanedan kadınlarının yurda dönmelerine izin verilmesi şartıyla vazgeçer istifadan.
İstanbul’ a dönenler arasında Sultan II. Abdülhamid’in hanımı ve kızı da vardır.
Bir sabah erken saatte Teşvikiye’deki evlerinin kapısı çalınır.
Kapıyı Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan açar.
Gelen kişi Başbakan Menderes’tir.
“Şayet kabul buyururlarsa Valide Sultan’ı görmek istiyorum.”
Başvekil, içeri buyur edilir. Salon tam bir Osmanlı evi gibi döşenmiştir.
Başında tülbent elinde tespihliyle zikrini tamamlayan Şefika Sultan;
“Berhudar olasın evlâdım, hoş geldiniz…” der Menderes’e.
O da, “Teşekkür ederim Valide hazretleri; hoş bulduk… ” diye karşılık verir. “Beyefendi, niçin önceden haberimiz olmadı? Böyle, hazırlıksız ve gâfil avlandık”
“Zararı yok efendim. Bendeniz elinizi öperek hayır duânızı almak ve bir ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmek için geldim.” Ayrılırken daha sonraları Yassıada da onun da hesabının sorulduğu şişkince bir zarf bırakır.
Rüyaları, aşkları, zaferleri ile koca bir devir geride kaldı. Yaptığı camilerin kandillerini kendi elleriyle yakan, imarethanelerin ilk yemeğini fakir fukaraya kendi elleriyle dağıtan derviş ruhlu sultanlar devri kapandı.
Gurup edeli neredeyse bir asra yaklaşmasına rağmen batışı sonrasındaki aydınlıkla içimizi ısıtan güneşin ufkumuzdaki son ışığı da birkaç gün önce bütün bütün kayboldu.
Osman Gazi’nin rüya devleti son buldu.’’Alıntı
***
Ermeni çocuğun gözüyle..2 zabit arasında ABDULHAMİD HAN
-Ben (Berc Buyan) istanbul doğumlu Ermenî asıllı bir vatandaşım. 7 yaşındaydım, babaannem beni birgün güzelce giydirdi, süsledi, güzel kokular sürdü ve elimden tutup yola düştük. Epey yürüdük geldiğimiz yer (sonradan öğrendiğim) YILDIZ SARAYI idi.
Büyük bir kalabalık toplanmış tezâhurat yapıyorlardı..Kalabalığın çoğu, azınlıklar ve belki de "İttihat Terakkî" mensuplarıydı.
Meğer bayram değil, Abdulhamid hanın sürgün günüymüş, biz de bu tarihi manzarayı izlemeye gelmişiz. Bir müddet sonra iki zabit arasında mazlum Sultan tüm heybetiyle kapıda belirdi. Elinde ahşaptan bir bavul vardı.
Herkes bir ağızdan cazgırların tahrikiyle: -"Bavulun içinde, hacimde küçük kıymette pahalı mücevherleri kaçırıyor, çalıyor" diye yaygara koparmaya ve ardından:
-"Hırsız, bavulu aç, aç" gibilerden bağrınmaya başladılar.
*Abdülhamid Han çok mahzundu. Tertip icabı zâbitlerden biri, kendisine ihtiram ile dedi ki:
-Sultanım, görüyorsunuz kalabalık hakkınızda ağır ithamlar yapıyor. Biz sizi isnâd edilenlerden (hırsızlıktan) tenzih ederiz, böyle bir şey olmadığına-olmayacağına eminiz. Lâkin siz bu çantayı eğer bugün açmaz, içindekileri göstermezseniz bu iftira üzerinize, hânedanınıza yapışıp kalacak. Rica ediyorum o bavulu açın, şüpheleri izale edin".
Sultan gayet vakûr bir şekilde cebinden bir anahtar çıkarıp bavulun kilidini açtı, lâkin bavulun içinde mücevherat bir kenara ne bir mendil ne de bir çorap vardı. Bavul bomboştu.
Ortalık suspus oldu. Herkes (iftiranın yapışmamasının) hayâlkırıklığı ile şaşkın şaşkın bakıyordu.. Zâbit dahi şaşırmıştı, şu soruyu Sultan’a sormaktan kendini alamamıştı:
-Efendim, içinde bir mendil bir çorap dahî olmayan bavulu kitlemiş olmanızın hikmetini anlayamadık. Îzah ediverseniz?
-Sultan şu ibretlik sözleri söyleyiverdi:
-"Ben bu bavula beni anlayamayan milletimin bereketini kilitledim"
(Bereketimiz onunla mı gitti acep? Rûhun şâd, olsun, mekânın cennet olsun Ey Ulu Hâkan, bu millet seni yıllar geçti hâlâ anlayamadı.)
Sultan Abdulhamid Han her geçen yıl kendisinden bahsettirmeye devam edecektir.Yetkili Devlet adamlarımızdan tek isteğimiz yeni açılan 3.Hava limanına Sultanın adının verilmesi okullarda,köprülerde barajlarda adı verilerek yeni yetişen gençlere anlatılmasıdır.
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun..
26.02.2018//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
özellikle tarihi kişilikleri o an ki bağlamından kopararak çok çok iyi veya çok çok kötü demek ne derece doğru?
Abdulhamit osmanlının en zor döneminde 33 yıl ülkeyi yönetmiş. ülke dediğnde ucu yok bucağı yok, her milletten insan var. 33 yılda hatası da olmuştur elbet, ama asıl onun indirilmesi ve sonrası felaket, gafillikler ve hainlikler içiçe geçmiş.
osmanlı imparatorluğuyla türkiye cumhuriyetini kıyaslamak akıl dışı bir aymazlıktır. çünkü biri imparatorluktur, biri ulus devlettir.. ama tarihimizdeki diğerdevletler gibi ikisini de biz kurmuşuz.
Beliz.
küçüklükten beridir bişey birilerine empoze edilir ise sadece uzaklardan dahi olsa
deye deye o artık vazgeçilmez unsur olur hele ki biraz soysop da bozukluk varsa, adamların yıllardır hazırladığı oyunu bir hamlede bozarsanız ve bunu islamın anlayışı dahilinde yapıyıorsanız fırsatı vere vere artık ürüyen it bitmez...
yanii ekmek yağlıysa kim yemez
zavallılar bilmiyorlar bilseler hala bişileri üstelemezler değil mi bak ingiltere bile ayrıldı avrupabirliğinden, velakin kalleş kalleştir huy değişmez< hele ki müslümanlara karşı
aynı oyunu şimdi de yapıyorlar lakin bu kez oyunun kurallarını belirleyen biziz neden
onca silahı yapmışız dışarıya bağımlılığımız kalmamış kim tutar müslüman türk ü abi
osmanlı nın adı bile milletin bi yerlerine nişadır değirtiyor yerinde de duramıyorlar adeta...
güzeldi yazınız tebrik ederim
selam muhabbetlerim ile
yok,sul tarafından 2/26/2018 11:12:08 PM zamanında düzenlenmiştir.
Osmanlıyı hanlarını hamamları mı yad ediyoruz bu günlerde yine. Oysa Osmanlılar Türk boylarının göçü esnasında en ziyade araplarla haşır neşir olması sonucu çoğu kez dayatmalar ve ender olarak tercihler sonrası Türklerin İslam dinine geçişini ve bir nevi asimile oluşunu tanımlar. Biz bu gün hiristiyanlık dinini de tartışıyor olabilirdik hakeza. Osmanlılarda vatanseverlik kavramından ziyade aile kavramı ön planda olmuştur. Babadan oğula geçen dayatma bir erk hakimiyeti. Biz türkler aslımızı ve özgürlüğümüzü Mustafa Kemal Atatürk sayesinde kazanmış olup Cumhuriyetimizi de ulu önder sayesinde ilan ettik. Velhasıl bizler arap soyundan gelmiyoruz ve bundan böyle de savunacağımız ve kutlayabileceğimiz yegane kavram Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal Atatürk ilkeleri olmalıdır.
Özlem Tarhan
Yeşilköy deki ''zafer anıtı'' hakkında ne düşünüyorsunuz? Hani saygıdeğer sultan zamanında Ruslar tarafından dikilmişti. İnkar edilemeyecek kadar devasa bir anıt olduğundan iftira denemez sanırım. Yıllarca o anıta bakarak iktidarda kalmak hiç kolay olmamıştır hünkar için. Belkide hiç takmamıştır...
ikici sorum ise ;1901 yılında Fransızlar ne sebeple Limni ve Midilli adalarına asker çıkarmıştır?Bir devletin düşürüldüğü bu durum hakkındaki fikirleriniz nelerdir?
son olarak Vahdettin'in imzaladığı Sevr'de Abdülhamit'in ne iş vardı? Bir ilahiyat profesörümüz bu antlaşmanın Abdühamit'in yüksek dış siyaset yeteneği ile gerçekleştiğini söylediler.
Sevgilerimle
"İSLAM HALİFEMİZ NERDE..?"
Şiirin Hikayesi
Meal Karşılaştırma | Mâide ; 67.Ayet (Arapça)
يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّـغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ
Diyanet İşleri Başkanlığı
Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.
Diyanet Vakfı
Ey Resûl! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.
Kuran Yolu
Ey peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O’nun mesajını iletmemiş olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphe yok ki Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.
=====================================================================================================
Meal Karşılaştırma | Ahzâb ; 33.Ayet (Arapça)
وَقَرْنَ ف۪ي بُيُوتِكُنَّ وَلَا تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ الْجَاهِلِيَّةِ الْاُو۫لٰى وَاَقِمْنَ الصَّلٰوةَ وَاٰت۪ينَ الزَّكٰوةَ وَاَطِعْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُۜ اِنَّمَا يُر۪يدُ اللّٰهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ اَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْه۪يراًۚ
Diyanet İşleri Başkanlığı
Evlerinizde oturun. Önceki cahiliye dönemi kadınlarının açılıp saçıldığı gibi siz de açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah'a ve Resülüne itaat edin. Ey Peygamberin ev halkı! Allah sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Diyanet Vakfı
Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Kuran Yolu
Evlerinizde oturun ve daha önce Câhiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın, namazı güzelce kılın, zekâtı verin, Allah’a ve resulüne itaat edin. Ey peygamber ailesi! Allah’ın istediği, sizden kirliliği gidermek ve sizi tertemiz kılmaktan ibarettir.
======================================================================================================
Meal Karşılaştırma | Mâide ; 55.Ayet (Arapça)
اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
Diyanet İşleri Başkanlığı
Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Resûlüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü'minlerdir.
Diyanet Vakfı
Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resûlüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler.
Kuran Yolu
Sizin velîniz ancak Allah’tır, peygamberidir, bir de Allah’ın emrine boyun eğerek namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren müminlerdir.
=======================================================================================================
En güzel din bizimdir, en güzel ne varsa biz
Söz yetmez söz yetmiyor, gel en güzelini çiz
Her yaratılan kulken, kulları ayırmak suç
Özgürlük evrenseldir, Allah işidir bu giz..!
Riya ile riyakâr, şeytan iblistir sözde
Kur’an-ı Kerim bizde, farzı olmalı özde
Sözümüz özümüz bir, olmadıkça düzelmez
"İslam Dünyası" sözde, "Halifem" hangi gözde..?
Allah vermiş bir akıl, kullanmıyor bizim kul
Varsa yoksa hep para, el kiriyken para pul
İslam lidersiz kalmış, İslam savaşa dalmış
Kudüs zalim elinde, gel duyarlısını bul..!
Bu işte bir hikmet var, dünyayı ediyor dar
Güvendiğim dağlara, yağıyor lanetli kar
Kar beyazımı çalmış, beyaz sakallı şeytan
Farza farz demeyen var, gidi bilmez namus ar..!
Bedel ödüyor İslam, paramparça olmuşuz
Birbirimize karşı, kin nefretle dolmuşuz
Bu işte tek çözüm var, Kur’an farzına uymak
"Halifemiz" yok neden, neden böyle solmuşuz..?!