- 728 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇAĞI AŞMAK GÜCÜ
“Çağına bir şeyler katmayan ulusların, çağlarından yeterince yararlanmaları olanaksızdır.”(1)
Bocalamaların nedeni burada araştırılmalı. Geri kalmışlıktan söz ediliyorsa, “yerinde saymak” deyimi kullanılıyorsa, o ülke çağıyla alışverişte bulunmuyor demektir. Alış veriş derken; ekinden, ekonomiden öncelikle söz etmek istiyorum. Önce o ulus kendi yerini, kendi değerini bilmeli, saptamalı durumunu. Nesi var, nesi yok ortaya koymalı, yoklamalı dağarcığını. Kişiliğini yitirmeden, kişiliğinden ödün vermeden, ne alabilir ve de ne aktarabilir başkalarına? Ekinden, sanattan yana ortaya koyabileceği yapıtlar olabilir mi? Bu tür yapıtları oluşturabileceği düzeyi araştırmalı ve bulmalıdır. Bireyler donanımlı hale getirilmelidir. Tüm olanaklar ortaya konarak çalışmalara girişilmelidir. Gerektiğinde olanaklar zorlanarak erişilmelidir hedefe. Tam tekmil ekinle donanmalı tüm ulus bireyleri.
Ekin ve sanat yüceltir onları.
Arkasından ekonomiye bakmalı. Yeraltı zenginliklerimiz ne yana duruyor. Ulusal kaynaklarımız ivedilikle ele alınmalıdır. Benim toprağım; vereceğini, ilkin bana vermeli. Ben işlemeliyim, ben çıkarmalıyım onları gün ışığına. İşte o zaman her kese karşı söz hakkımız olur. Söke söke pazarlık etme, karşılığında bir şeyler koparma sonucunu elde etmiş oluruz. Ulus olarak bu gücümüzü kullanmalıyız. Bunu yapan uluslar başkalarına el açmaktan kurtulur. Hiç olmazsa karşılıklı el uzatmalar söz konusu olur. Yol doğru tutulur, yol doğru izlenir ve de ödün söz konusu olmazsa kendi dediğini yaptırma söz konusu olur. Ulusu oluşturan bireyler, isteğine kavuşma çabalarına girer ve donanımlı oldukları için kazanırlar. Çünkü güçlüdürler onlar. Çaba harcamışlardır, alın teri dökmüşlerdir. Meydana girmiş, meydanı boş bırakmamışlardır.
Çalışmıştır, çalışınca da kazanmıştır. Ne demiş atalarımız? “Harmanda izi olmayanın, ekinde de gözü olmayacaktır... Bu söz, kültürlerini, sanatlarını geliştirme bilincinden yoksun ülkeler için önemli bir doğruyu vurgulamaktadır.”(2)
Öyleyse iz bırakmak, kalıcı olmak başlıca sorun oluyor. İzi bırakanlar arkasından ürün toplamak hakkını elde etmiş olurlar. Ürün çokluğu da, bırakılan çalışma izinin derinliği ile orantılı olacaktır elbet. Bunu bilmek, ağırlık koymak gerek girilen her alana. Büyükçe imzalar, büyükçe yapıtlar koymak gerek ortaya. Ki o zaman varsa gelsin diyelim boy ölçüşecek?
Yoksa kös kös oturmaktan, Tanrı’ya yalvarmaktan başka bir şey gelmez elimizden. “Deveni önce sağlam kazığa bağla, sonra Tanrı’ya emanet et.” dememişler mi?
Sen tut bireylerini sağlıklı, bilgili bir ortam içine yönlendirme, bunun için gerekeni yapma, arkasından da; benim her dalda söz sahibi olmam gerekiyor diye diret. Olmaz öyle şey. Önce sağlıklı bir toplum, önce birikim, önce didinme ve çalışmalar göster, arkasından başarılar bekle.
Çalışma ve araştırma yapmadan “hazıra konmaya çalış.” Nerde o yoğurdun bolluğu?
Görüyoruz işte. Yaya kalmışız. “Onlar atı alıp Üsküdar’ı geçeli” çok oldu. Ha gayret , “ zararın neresinden dönülürse kardır” deyip, kolları, paçaları sıvamak gerek. Şöyle bir çevremize bakmak gerek. Olanları, olacakları, olabilecekleri düşünmek gerek.
Öykünmek yok. Öykünmenin yanına bile varılmamalı. Ne yaptıklarına değil, nasıl yaptıklarına bakmalı. Arkasından “Biz nasıl yaparız?” demeli.
Öncelikle kişilikli, yaratıcı ve özgün çalışmalara girilmeli.
Ve gecikmeden herkes kolları sıvamalı.
Mehmet ERBİL
www.mehmet-erbil.tr.gg
(1) Adnan Binyazar, “Ulusal Birikimden Yararlanma”, Milliyet Sanat Dergisi, 08 Kasım 1974, s.17.
(2) A.g.e.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.