- 618 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bu yaşanmış bir olayın öyküsüdür. Yaşlı bekçi ileyılan arasındakimücadelenin anlatımıdır. bun lazıdan önce iki kez üst üste verdem çokuzun olduğundan okulucuya yormuş okumaktan caldırmıştır. kendim bile tamamınıokumakta zorlanıyorum. Bu
Bekçi Coca Dayı
Mevlüt Dayı anısına
(rahmet olsun)
Bekçi kulübesinde yalnız yaşıyordu.Bulunduğu yer bir vadiydi.
Vadinin ortasında bir dere, derenin iki tarafı ağaç, bahçeler
bostanlar,çayır çimenlik.Yamaçlar meşelik,çalılık,otlakiye…
İlkbahar gelende kar sularıyla dere coşar ki…Uğultusu vadiye sığmaz,yamaçlara yansır, uzaklardan duyulur… Bazen deliliği tutar,yatağına sığmaz,taşar, koca vadi sular altında kalır…
Mısırın Nil’&i gibi..
Şubat ayından itibaren çimenler yeşermeye, ekinler gövermeye başlar… Toprak kabarır,ağaçlar dumura durur, güney yamaçları çiğdemler bürür, sarı,beyaz,maviş hercai çiçekler…Çiğdemleri papatyalar takip eder,çakır beyaz sarı beyaz desenli papatyalar…Onları gelincikler, menekşeler,çayır gülleri izler…
Nisan ayında meyve ağaçları çiçeğe bürünür…bahçeler çiçek demeti olur.Mayıs’ta kavaklar,ak serviler yapraklanır,pisi pisiler uçuşur…
Tüm vadi çiçek tozundan bulutumsu olur . çiçeklerin tozlaşması
döllenmesi doğanın gizemli gücü…Bağında,bostanında,bahçesinde çalışan, didinen insanlar kadınlı erkekli aile boyu…
Dallarda yuva derdinde, eş arama derdinde,telaşında olan kuş ve kimi yuvada yavru cıvıltıları… vadi cennetten bir köşedir artık.
O, işte bu güzelim vadinin bir parçasıdır, otuz yıldır değişmeyen tek bekçisi.. burada yatar kalkar. Kuş çığlıklarıyla uyanır, çayını kor,
bir bardak çaydan sonra değneğini eline alır; görev alanı olan beş altı km. vadiyi dolaşır. Sabah turunu tamamlayıp kulübesine döner.Yine çayını demler, mevsimine, o günün havanın durumuna göre içerde, camın önünde, ya da dışarıda,balkonunda, salkım söğüdün serinliğinde kahvealtısını yapar. Yorgunsa biraz kestirir. Dinlendikten sonra yine görevi başına. Akşama değin.Otuz yıldan beri süren bir yaşam.
Akşamları bekar hanesinde, nevalesini atıştırdıktan sonra, karyolanın üstünde uzanıp mevsimine göre kuş, kurbağa, cırcır böcekleri.., seslerini dinler,dinler… Efkarlanır, çoğu kez rakıdan bir iki bardak atar, bu da tek keyfidir Coca babanın. Böyle olsa da içmeye gelenleri sevmez. Hele içip de zırıltı edene,ya da edenlere gıcık olur; değneğini çekip
‘ haydın bakalım, burayı terk edin!..’ der,kovar.Direnenlerin üstüne hışımla yürür… Oysa bir yumrukluk canı var mübareğin. Ama
cürümüne bakılmayınız , ejderha kesilir..
Kişiler de genellikle tanıdık bildik gençlerden olduğundan ona direnmez, hatırını kırmaz, tersine bu disiplinine alışkın olduklarından sessizce toplanıp giderler. Bu titizlik halini severler de.
Otuz yıl içinde neler görmüş neler, neler yaşammamıştı ki. Anlatsa saatler değil günler sürer; oturup yazsa ciltler dolusu tutarmış. Onu böylesi diri tutan parçası olduğu bu doğa ve buradaki yaşamı olduğunu söylerdi hep. Hangi ağaçta hangi kuşun yuvası olduğunu, hangi çalı
altında hangi canlının saklanma yeri, ini, yuvası olduğunu;
nerede yılan, nerede tilki, porsuk, kirpi olduğunu bekçi Coca emmiye sorun. Kimlerin çevrede hırsızlık yapar olduğunu bilir, kayıp olanı, çalınanı, eliyle koymuş gibi bulur,yakalar. Herkesin malını mülkünü
bağını bostanını kendi öz malıymış gibi sahiplenir korur.Su sırasını ayarlar,kimsenin sırasını kaptırmaz. Sıraya uymayanlara, başkasının bağına,bostanına izinsiz girenlere karşı kükremiş aslan,kaplan kesilir. Bunca uzun süre Çiftçi Mallarını Koruma Derneği tarafından görevinin devam ettirilmesi boşuna değil elbet!
Ufacık, tefecik, sevimli halinden dolayı ‘Coca ‘ demişler…
Coca; ‘coca dayı’ ona ikinci ad olmuş, öyle ki hemen herkes onu bu ikinci adıyla bilir; yiğit lakabıyla anılır olmuş, tıpkı bazı eserlerin yazarlarından önce anılıyor olmaları gibi. Ama saygıda kusur edilmez, etmezler; adıyla seslenir, adıyla anarlar. Bu da ona olan sevgi ve saygının kanıtı olmalı.
“Bu semte neden Kargalı denmiş!..” dedikte;
“Burada o kadar çok karga vardı ki… kargadan geçilmezdi, daha çok
kara kargalar… vak vak bir çirkin sesleri var ki mübareklerin!”
“Şimdilerde pek karga yok!”
“Olmaz tabii başı boş kediler kuşlara göz açtırmıyor. Sade karga değil türlü türlü,cins cins kuş cıvıldardı.! O kadar güzel,o kadar değişik sesi olanlar vardı ki! Hele baharın ,marttan haziran sonlarına kadar.”
Çevreye hüzünle bakınıp, şöyle kollarını açıp elini sallayarak;
”O cinsler, o türler, o sesler şimdi neredee… saatlerce kendimrden geçercesine dinler, bir hoş dinlenmiş mutlu olurdum.”
“Bu semte bekçi tutulmasının nedeni kargalar mı !?” dedim.
“ Ne bileyim…sadece onlar değil elbet. İnsanın , insan topluluğunun olduğu yerde çeşitli sorunların olması kaçınılmazdır. Örneğin en başta su sırası başlı basına bir sorun oluyor yaz aylarında. Sonra sınır sorunu, mal davar zararı… derken bir düzenin olması gerekir. Bu her yerde böyledir..
Bura, bu semt, bu sulak vadi ilçe halkının can damarı,geçim kaynağıydı. Pek çok üzüm bağları vardı. pekmez , pestil yapılır,kurutulur…”
Dedi mendiliyleyüzünü gözünü sildi, devamla;
”Şimdi fabrikalar var, herkes oralarda iş peşinde. Buraları kim ne yapsın! Bir bakıma kaderine terk edilmiş… Eskiden burası üç bölge,üçbekçilikti” Anlattı da anlattı Coca dayı…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.