- 681 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hademe Günlüğü
İşimi sevmediğimden değil yanlış anlaşılmasın; başıboş, iş arayarak geçirdiğim onca günden sonra hastanede, daha önce hiç deneyimlememiş olsam bile, temizlikçi olmak benim için kesinlikle altın tepside sunulmuş bir fırsattı. Başlarda aslında her şey normaldi, hiçbir sıkıntım yoktu. Yerleri paspaslamak gibi rutin işlerle günler günleri kovalıyordu. Buradaki insanlara da çabuk alıştım. Yaşça en küçükleri olmama rağmen bana yaşıt muamelesi yapıyor, her türlü kaynaşmayı sağlıyorlardı. Hepsi de iş ahlakını iyi biliyor diyebilirim; işlerini ellerinden geldiğince düzgün yapıyorlar… Her neyse…
Geçtiğimiz ay başında beni yoğun bakım ünitesine verdiler. Başta bu değişimin bana hiçbir etkisi olmamıştı. Ancak zaman geçtikçe içim bir tuhaf olmaya başladı. Yoğun bakım ünitesi sanki hastanenin geri kalanından bağımsız gibiydi. Duvarları ilk günlerde fark edemediğim ölgün bir renge sahipti. İnsanlar da yalnızca ünitenin giriş bölümünde konuşuyor ve şakalaşıyordu. Hastaların olduğu bölümde duvarlara sinen ölgün renk gibi, bir ölüm sessizliği çökmüştü. Yalnızca çeşitli aygıtlardan çıkan ritmik sesler; biplemeler, cızlamar…
Her şey tıkırında işliyormuş gibi görünse de buraya girip de sağ çıkan bir hastaya bir türlü denk gelmedim. Acaba kendi aralarında anlaşıp benim çalışmadığım günlerde mi sağ hastaları çıkartıyorlar diye bizim Hüseyin abiye de sordum. Güldü geçti tabi. Benim içimse günden güne daha kötü oldu; bir türlü her gün servisten canlı gelip üzerlerinde bir örtü ile morga gönderilen insan sayısının bu kadar fazla olmasına diğer çalışanlar gibi alışamadım. Doktorlar ve diğer çalışanlar sanki bu tür konuları konuşmamak için kendi aralarında sözleşmişler.
Günler geçtikçe daha kötü oldum. Her gün etrafımda çeşitli acıları görmek, hissetmek; feryatları işitmek, benim gibi yufka yürekli biri için çok ağır geliyordu. Kendimce sonuçlar çıkarmaya başladım : İyi ki doktor olmamışım dedim. Bu ünitedeki doktorların mesleklerini nasıl uyguladıklarını anladığım an sağlığımızın da bir güvencesi olmadığını anladım. Doktorlar, ofislerine girip ceketlerini çıkarır gibi insanlıklarını çıkarıp askılığa asıyorlar. Bunun yerine giydikleri beyaz önlük ise insanlığın yerini insanlıktan çok uzak bir şey ile dolduruyor. İş çıkışı önlüklerini çıkartıp askılığa asmalarıysa hastanede yaşanan her şeyin hastanede kalmasını temsil ediyordu. Aksi takdirde doktorlar nasıl eve gittiklerinde çocuklarının başlarını okşayıp eşlerinin yanaklarına öpücük kondurabileceklerdi ki ? Hastanede olan hastanede kalmalıydı ve kimse bunları konuşmamalıydı.
Tüm o ölümler, göz yaşları, bağrış çağırışlar, koşuşturmalar, ihmaller, inkarlar, isyanlar, son dakika müdahalesi ile kurtulmalar, elimizden geleni yaptık ama..lar, bunlar hep sigaradan deyip de bir sigara da kendileri yakan doktorlar, duygusuzca ölüleri morga taşıyan görevliler, abla valla sabah çok iyiydi birden ne olduysa oldu – lar , şu dünkü hanım teyze nerde – he o mu , onun hastası dün vefat etmiş – ler , beyefendi süreniz doldu çıkmanız lazım artık- lar, ‘’ Ooo bugün sizi çok iyi gördüm – turp gibisiniz maşallah ‘’ denilen hastaların akşamı görememeleri, olayların boyutunu kavrayamayıp saf saf oturan küçükler, bakın öncelikle sakin olun – lar, arkadaşlarıyla gülüşürken kahvesini karıştırıp pişkin pişkin gülerek ‘’ elimizden geleni yapıyoruz – hiç merak etmeyin ‘’ doktorları, ufak bir kaza/sıkıntı yaşadık ama merak etmeyin büyük bir şey yok- lar, senin yaşın kaç çocuğum – lar , abi ben sadece temizlikçiyim valla bişi bilmiyom-lar, ölüm belgesini kim imzalıyacak-lar, Allah şifa versin-ler, Allah büyüktür-ler , Allah yardımcı olur- lar ve en sonunda da Allah rahmet eylesin-ler başınız sağ olsun- lar. Bunların hepsinin yaşanabilmesi için örgütlü bir insansızlık kurumuna gerek var ki ben ona hastane diyorum. Kendi kendime, eğer doktorlar insanlıklarını hastanenin dışında bırakmasalardı doktorluk yapamaz, doktor olamazlardı dedim.
Çok şaşırdığım bir konu da hiçbir hasta yakının bazı şeyleri sorgulamaya kalkışmamasıydı. Hastası geliyor ve ölüsü çıkıyor ama hasta yakınlarının hiçbiri kayda değer bir şekilde içerde yaşananları sorgulamıyordu.
Sonunda daha fazla dayanamayıp ekonomik sıkıntılarıma rağmen işi bıraktım. Bıraktığım gün de içimden dedim : ‘’ Ne mutlu bana ki tüm bu örgütlü insansızlığın içinde bir parça olmayacağım ‘’.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.