3
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1333
Okunma
Düşünüyorum da,
Sanırım en büyük korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık kalbimizin fark edilmesi,
Naif yönlerimizin keşfedilmesi,
Cesaretsizliğimizin anlaşılması,
Korkularımızın paylaşılması
Sanki zarar göreceğimizin en büyük işareti.
Kabuklarımızın altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız
Ve ne kadar güçlü korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el değmeden, sevgimizin göstermeden. Deniz minareleri, midyeler.
Kirpiler ve kaplumbağalar gibi.
Sahi koruyor mu bizi çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
Duygularımızı bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
Ne çıkar ateşböceği sansalar beni?
Belki en hoyrat yürek bile ateşböceğinin
O uçucu, masum, sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz?
Güçlü kapıların arkasına kilitlemesem kendimi,
Korkaklığımı, sevgi isteğimi
En insani yönlerimi kayıtsızca sunabilsem
Bu sert kabuğun ağırlığından kurtulup
Bir kuş gibi uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
O da çözülecek belki.
Samimi ve güvenliksiz, silahsız biriyle göz göze gelince
Oysa bir görebilsek bunu.
Kalmadı böyle insanlar demesek.
Güven duygusuna bu kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan korkmasak. Yaralansak.
Ne olur bir darbe daha alsak.
Yeniden açsak kendimizi, atabilsek kabuğu.
Denesek.
Risk alsak.
Yanılsak.
Fark etmez.
Tekrar, tekrar bıkmadan denesek.
Ve kucaklaşsak yeniden.
Tıpkı eskisi gibi.
Ne olduğunu anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
O zaman fark edeceğiz.
Ne kadar özlediğimizi birbirimizi.
Neler biriktirdiğimizi,
Kaybolan değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
Beraber geldik beraber gidiyoruz oysa.
Vakit az, paylaşmak, sarılmak için
Yaşadığımız coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla küstürmemek lazım.
Sırtmızda ağır küfeler, her gün katlanan.
Ve koşullar bir türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok ihtiyacımız var.
Ufakta kara bir kış görünüyor.
Ancak birbirimize sokularak atlatırız o günleri.
Kırın o sert, o ağır kabuklarınızı.
Kurtulun bu yükten. Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız.
Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi.
(Rabindranath Tagore )
KADIN
Tüm gün yine salaş bir şekilde dolandı dört duvar arasında,
yorgundu uzandı kanepeye elinde tv kumandası
derken salonun duvarındaki asılı şey ilişti gözüne
doğruldu bir an kalktı ayağa hızlı adımlarla yaklaşıp bir günü (361.) daha işaretledi takvimden,
Salondan çıkıp koridorun sonunda sağ tarafta yer alan mutfaga doğru yöneldi...
su kettle hazırdı
rafa doğru elini uzattı kavonoz boştu
Kabuğundan çıkmayıp alışveriş yapmazsan kalırsın böyle dımdızlak diye kendi kendine kızdı...
Tamda bitecek zamanı buldun be kahve geceye yarensin sen ..
Uff
saat 00.30 şimdi açık bir markette yoktur ya
neyse çıkıp bakayım şansıma diyerek mırıldandı...
Hazırlanmış dışarıya çıkmak üzereydi, tam anahtarı aldı ki kapının zili çaldı
irkildi bir an...
kim olabilirdi ki bu saatte...?
Kapıyı araladı hafiften
Aman Tanrım
Bu
O
Neden geldin dedi..?
Adam;
Şeyy
Seni
Özledim
Affet ...
Şaşkınlığını gizleyemedi Kadın,
O gururlu ,kibirli Adam gitmişti...
Sustu epeyce....
Sonra
Toparlandı bir anda
Ve yüreği dile geldi...
Seni öyle çok sevdim ki
Sözlerin çelme attıkça
dizlerimin kanayan yaralarına inat hep acıma(mış) gibi davranırdım,sen kırılma diye...
Ben sana dokunmaya kıyamazken
mütemadiyen kırıp savurdun bizi...
Adam
kısık bir sesle
Haklısın
hadi
tut ellerimden
bu katran karası şubat gecesine inat
varmısın bu şehri yeniden yürümeye dedi...
Kadın epey bir vakit sustu
Ve
sonra...
Bakma öyle yüzüme pişman gözlerinle...
Son bir şans diliyorum
bu aşkın yüzü suyu hürmetine dedi..
Tuttu adam kadınının ellerinden
basamakları hızlıca inip karıştılar geceye...
O gece soğuğa aldırış etmeden
şehrin tüm sokaklarını gezdiler,
uzun uzadıya konuştular...
sonra bir sabahçı kahvesinde soluklandılar
iki çay söylendi...
Adam başını yasladı kadınının göğsüne,
saçları suretine dokundukça huzur kokuyordu her bir teli,
Sessizce güneşin doğuşunu izlerlerken
yine Aşk galip geliyordu hayata...