- 1019 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
ANKARA HİKAYELERİ (ÇUBUK BARAJI)
ANKARA ÇUBUK BARAJI
Şimdi nasıldır bilmiyorum. Seneler var ki gitmedim. Ama ben size, genç kızlığımda gittiğim Çubuk Barajını anlatacağım. Şimdiki halini görenler, benim zamanımın Çubuk Barajını hayal etmeğe çalışsın ve karşılaştırma yapsın. Eğer şimdiki hali benim anlattığımdan daha güzelse; Baraj ile ilgili yetkili ve yetkisiz herkese şapka çıkartıyorum. Ama değilse, lütfen şapkalarınızı önüne koyup düşünün. Neden!!!
Çubuk Barajına gitmek için mevsimler hiç önemli değildi. Dört mevsim güzel ve bakımlıydı. Hafta sonunu iple çeker, öyle salaş pantolon, uyduruk T-Shirt’lerle değil, en güzel elbiselerimizle giderdik. Çiçek, çiçek organze elbiselerimizin altındaki kabarık jüponlarımızın dantelaları azıcık gözükür, incecik ipek çoraplarımızın arka çizgisini özenle düzeltirdik. Beyaz dantel eldiven ve elbisemizin kumaşı ile süslenmiş hasır şapkamız ise baş aksesuarlarımızdı. Erkekler de bakımlı, temiz ve tıraşlı olurdu.
Barajın daha bahçe kapısında başka bir mevsime adım attığınızı bilirdiniz. Sizi yemyeşil bir serinlik koynuna alır, suların şifalı ellerine bırakırdı. Önce çevreyi gezer, sonra ortadaki çiçekliği görmeye giderdik. Öyle sıradan bir çiçeklik değildi. Koskoca bir Anadolu halısı serilmiş sanırdınız. Mevsimine göre çiçekleri yenilenir ama halı deseni daima korunurdu. Bu çiçekten halıyı daha iyi görmek için barajın tepesine çıkar, Hereke’nin ‘’Yedi Dağın Çiçeği’’ halısını seyrediyormuş gibi olurduk. Yeni çiçekler ekilip yeni halılar dokunduğunda sırf bu güzelliği görmek için özellikle tekrar giderdik.
Piknik sepetlerinde getirdiğimiz yemeklerimizi ‘’duvardan davara’’ halı gibi serilmiş çimlerin üzerinde, ağaç gölgesinde yer, kır kahvesinde çaylarımızı içerdik. Akşama kadar rehavet içinde gazetelerimizi okur, güzel havanın keyfini çıkarırdık. Esas eğlence akşam başlardı. Girişte sağda çok şık bir restoran vardı. Şahane yemekleri ve çok hoş bir havası olan bu restoranda her akşam canlı müzik yapılırdı. Restoranda içki eşliğinde yemeklerini yiyen piknikçiler, Türkçe Tangolar dinler, ‘’papatya gibi zarif ve ince’’ genç kızlar, kendilerini dansa kaldıran delikanlılarla, jüponlarının dantellerini uçura uçura dans ederlerdi. Bu güzel atmosferde tanışmalar olur, ‘’bir yastıkta kocayacak’’ evlilikler kurulurdu.
İşte böyle bir yerdi Ankara Çubuk Barajı. Hiç abartmadım anlatırken. O dönemde oraya gitmiş olan zarif Ankaralılar zaten böyle olduğunu bilir
Pandora’nın kutusu açıldı, güzel Ankara ve güzel insanları sanki zaman içinde bir yerlerde kayboldular.
AYTEN TEKİN
.