- 1110 Okunma
- 4 Yorum
- 3 Beğeni
En Uzun Ölüm
Gri bir kelebek çarptı lambaya, yere düştü. "Ah! Canımın ruhu gelmiş" dedi ananem. Eline aldı kelebeği, kelebek çırpındı biraz, sonra sakinleşti. Ananemin kolunda yürümeye başladı. Ev, gül suyu kokuyordu. Acıklı bir Kur’an sesi evin odalarını dolaşıyordu. Kırkım çıkmıştı. Ateşli bir hastalık yüzünden ölmüştüm.
Doktorlar teşhis koyamadı hastalığıma. Ateşim hiç düşmedi. Her gece sayıklıyordum acı içinde; "Yanıyoruz!" Sürekli aynı rüyayı görüyordum. Evimiz yanıyordu rüyamda. Ateşlerin içinden sıçradığımda, ananemi, annemi ve babamı yatağımın başında buluyordum. Ananem, ıslak tülbentler tutuyordu alnıma. "Geçti yavrum" diyordu. "Sadece bir rüya... Ateşin olduğu için..." Babam ve annemi bulanık görüyordum. Sanki uzaktaydılar, tül bir perdenin arkasında, ölene kadar da öyle gördüm onları. Bir gün evimizde gerçekten yangın çıktı. Panikle, apar topar dışarı doğru koşuyorduk. Annem ve ananem dış kapının önünde, apartman boşluğundaydılar. Babam oraya doğru sürüklüyordu beni. Dış kapının eşiğine gelmiştik. Babamın elinden ani bir hareketle kurtuldum. Alevlerin içine doğru koştum. Annem ve babam bağırdılar arkamdan. Ananem sustu. Susarak uğurladı beni. Apartman, yardıma gelen komşuların çığlıklarıyla yankılandı. Ben alevlerin içine koştum, arkaya doğru, kendi odama... Yatağıma oturdum."Bu bir rüya anane" dedim. "Çok ateşim var... Ondan..." Eridim ateşte. Ateşi, ateşle söndürdüm. İyileştim.
Cenazem kalabalıktı. Karlar içinde, küçük bir kulübenin önündeydim. Kar kokulu bir rüzgar değdi yüzüme, önümden geçti cenazem. Cenazemin yürüdüğü yol alevler içindeydi. Babam ve amcalarım vardı en önde. Beni taşıyorlardı. Ananem en arkadaydı. Komşu kadınlar koluna girmişti. "Yandı benim yavrum!" diye ağlıyordu. Ölmeden bir gece önce, benim için yaptığı karışımın kokusu geldi burnuma. Tarçın ve zerdeçal kokusu... "Koklayarak iç bunu." diyordu ananem. "Ruhunu ve içini iyileştirir. Ateşin şimdi düşer." Yüzümden ve ellerimden ateş fışkırıyordu. Sanki vücudum erimiş, soğuk bir bölge bulmak için evin tüm odalarına yayılmıştı. Ellerimi ve ayaklarımı yatağın yanındaki duvara dayamıştım. Anlık bir serinlik oluyordu vücudumda, ama saniyesinde ısınıyordu duvar ve tekrar ellerimle ayaklarımı, duvarın başka, soğuk bir noktasına dayıyordum. Babam, banyoda gizli gizli ağlıyordu. O’nu erimiş kalbim gördü.
İlaçların etkisiyle ateşim biraz düştüğünde, herkes yorgun birer savaşçı gibi uyumaya giderdi. Odamda yalnız kalır kalmaz, beyaz bir kumru konardı yatağımın baş ucuna. "Beni buradan götür!" derdim her gece ona. "Evdeki herkesi üzüyorum." Beyaz kumru böyle düşünmememi, gidersem beni çok özleyeceklerini söylerdi. Ama belli bir süre sonra artık dayanamadığımı o da fark etmişti. Ölmeden önce, evimizdeki yangın çıkmadan bir kaç saat önce, baş ucuma kondu. "Seni alacağım artık." dedi. Ben de "Çok teşekkür ederim." dedim. "Peki nereye gideceğiz?"
Gömdüler beni. Kulübemin önünden izledim. Bembeyaz bir dağın eteğindeydi kulübem. Upuzun çam ağaçlarıyla kaplı bir ormanın içinde. (Herhalde Norveç’teydim.) Beyaz kumru omzumdaydı. Bakıştık ve güldük birbirimize. "Ateşim düştü" dedim ona. Ateşin çatlattığı dudaklarım düzelmeye başlamıştı. Serin bir rüzgar esti karla örtülü çam ağaçlarından. Gözlerimi yumdum, derin bir nefes aldım. Son ateş de söndü içimdeki. Boğazımda, akciğerimde gezindi bu beyaz rüzgar. Dünyanın kapkara izini temizledi. Kalbimde durdu bir süre, orada daireler çizdi, son yangının külleri de savruldu kalbimden. Beyaz çam ormanının üzerinde dönerek yükseldi ve gözden kayboldu.
Gri bir kelebek olurum bazen. Beyaz kumru, senede bir kez, ölüm yıl dönümümde izin verir buna, ama sıkıca tembihler beni "Dikkat et, yanarsın..." Yalnızca ananemi görmek için dönerim dünyaya. Sarı bir ışık gördüğümde, o cehennem yangınını hatırlarım. Elimde olmadan paniklerim her seferinde. Lambaya çarpar ve düşerim. Ananem alır beni ellerine, "Ah! Canımın ruhu gelmiş" der. Biraz çırpınırım önce, sonra dururum. O’nun kolunda yürürüm bir süre, boynuna kadar yürürüm O’nun. Boynu, tarçın ve zerdeçal kokar. Kıpırtısız dururum. Uzun uzun içime çekerim o kokuyu. Sonra dünyanın ateşine, çam kokulu, soğuk bir rüzgar bırakırım.
kıyıdaki adam (Ö.K)