- 546 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
KADERİM OLAN GENÇ KIZ-3
Hoca bir önceki günün konuşmasını yaptı yine.. Çıt çıkmıyordu odada.. Hocanın sesi de biraz ürkekti.. Birçok insanın başı önde, kimi ellerini birleştirmişti, kimi arkaya saklamıştı.. Bu filmi ve sahneleri dünde seyretmiştim.. Kızımızın ana, babası refakatçi olarak yine odadaydı..
Fikri hoca “ bu nedenlerle cihazı çekeceğiz” bir iki asistan kafasıyla onayladı..Öbür hoca ve doktorlar onaylamıyorlar ama karşıda çıkmıyorlardı.. Hocaya döndüm, kararlı ve hafif sert bir ses tonuyla;
-Bu hasta için yapılacak bir şey yok diyorsunuz.. Bu hasta için zamana, desteğe ve ilaç tedavisine ihtiyaç var. İlmi olarak hiç bir şey bitmedi. Solunum cihazını çekmeniz hastayı öldürmek demektir..
-Yapacak bir şey kalmadı cihazı durduracağız..
-Daha çok şey var hocam.. Bakın, neredeyse bütün klinik çalışanları burada.. Bu cihazı çekerseniz hastasını kasıtlı öldürmekten, görevi suiistimalden hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım.. Savcıya verebileceğiniz güçlü bir savunmanız varsa çekin.. Hastasını öldüren bir katil olarak anılacaksınız belki de..
Oda da buz gibi bir hava esti.. Hoca gözlerini dikmiş bana bakıyordu.. Yüzündeki endişeyi okuyordum..
-Beni tanıyorsunuz, yapımı biliyorsunuz.. Bugüne kadar hep sözümün arkasında durdum.. Bu konuda da şakam yok hocam.
Dedikten sonra susma ihtiyacı duydum.. Herkes suskundu.. Hocanın benzi sararmaya, yüz hatları gerilmeye başlamıştı. Tatlı simasından eser kalmamıştı.. Gözler çakmak çakmaktı.. sanki alev fışkırıyordu.. Levent’e baktı, onunda bakışları çaresizdi..Ben rahatlamıştım, görevimi yapmıştım.. Sıkıntı sırası hocadaydı..Başı öne eğik doktorlar başlarını kaldırmışlardı.. Hepsi merakla hocaya bakıyorlardı. Hoca zorlanarak, hafifçe kekeleyerek;
-Kalsın o zaman, çekmeyin dedi..
Hızlı bir şekilde odadan çıktı ve viziti yarım bırakarak kliniği terk etti.. Leventte rengi kararmış bir vaziyette hocanın peşinden gitti..
Gönlüm korkunç rahatlamıştı ama omuzlarıma da dünyanın yükü binmişti.. Hocayı tamamıyla karşıma almıştım.. Ben asistandım, o klinik direktörü, ben üsteğmen, o albay.. Silahlarımız eşit değildi.. Dosyam onun elindeydi, sicilim onun elinde, geleceğim onun elinde.. Onların yükü binmişti omuzlarıma..
Hak bildiğim yolda yalnız yürümüş ve meslek ahlakımı, hastamı satmamıştım.. Hasta benim namusumdu çünkü.. Hasta benim öz anam, babam, gardaşım, bacımdı..
Zor günler başlamıştı. İlerde daha da zor olacağı belliydi.. Otoritenin baskısını hissediyordum.. Bakışları, o bakışlardaki kini okuyabiliyordum..
Hastanın kaderi benim kaderim olmuştu.. O yaşarsa bende yaşayacaktım.. Ama ölürse bende canlı canlı tabuta girecektim.. Hasta tüm dünyamı, düşüncemi kaplamıştı.. Otururken, yemek yerken, sohbet ederken, yatarken hasta hep gözümün önündeydi..
Kliniğin Türkan Anası, Hababam sınıfının Adile Naşitiydi.. Hastanın vücut bakımını ona öğrettim, hatta ezberlettim.. Her sabah üzerini değiştirdikten sonra doğru hasta başına gider, onun bütün fizik hareketlerini yaptırır, tepeden tıranağa pudralar, güçlendirici masajlarını yapar. Kırşehirli Anadolu kadını ve ana.. Bütün bunları yaparken bir taraftan ağıt yakar, bir taraftan gözlerini siler. Hiç bıkmadan, bir buçuk saat kadar bu hastanın bakımıyla uğraşır.. Birinci önceliğimiz yatak yarasını engellemek olmuştu.. Yara açılırsa yeni enfeksiyonlar gelişebilirdi, hastayı sepsisten kaybedebilirdik. Türkan ana işini o kadar önemsiyordu ki, bir tane çarşaf buruşukluğu olmadı..
Başhemşire ve hemşirelerimiz, bazı asistanlar desteklerini arttırdılar.. Canla başla çalışarak bana moral veriyorlardı.. Bende her an duamı ve bilgimi eksik etmiyordum..
Her sabah hastaya uğruyorum, bütün hayat bulgularını kontrol ediyorum.. Türkan ananın ağıdının eşliğinde, tüylerim diken diken, o masum yüze bakıyorum. Çok şükür kötüye gidiş yok deyip çıkıyorum. İlaç takibi tam yapılıyor. Noksanımız yok. Her şey zamana ve vücut direncine bağlı..
Bu olayın üzerinde yirmi gün kadar geçti. Asistanlar odasında çay içiyor, hem de Ankara’yı inceliyordum. Ara sıra diğer asistanlarla sohbet ediyordum.. Birden içeri bir hemşire girdi.. Soluk soluğa.. Yüzü kıpkırmızı..
-Hocam parmağını kıpırdattı.
-Kızım ne parmağı, kimin parmağı?
-Ayak baş parmağını oynattı
-Kim oynattı.
-Hasta, hasta
-Hangi hasta?
-Bizim hasta.
Dört doktor yerimizden fırladık. Koşarak hasta koğuşuna gittik.. Uzun süre bekledik.. Baktık hiçbir hareket yok, o hala mışıl mışıl uyuyor..
-Kızım karyolaya değmişsindir?
-Yok doktor bey
-Kızım bacağına dokunmuşsundur.
-Yok doktor bey.. Ben tedavisini yapacaktım. Baktım ayak başparmağı bir milim kadar oynadı..
-Kızım sana öyle gelmiştir.
-Yok doktor bey vallahi gördüm..
Hemşire hanım o kadar ciddi anlatıyordu ki inanmamak mümkün değildi. . O telaş ve heyecan bazen yüz hatlarını farklılaştırıyordu. Ben de gülmemek için kendimi zor tutuyordum..
Bizim hasta demişti.. Klinik ikiye bölünmüştü.. Hastalarında bölünerek sınıflandırıldığı bu cümlede yatıyordu. Bizim hasta ve diğerleri..
Ümitlenmiştik bizim hastada.. Bana yapılanlardan sonra hasta bizim hasta olmuştu.. İnsan varlığına, hayatına değer verenlerin hastası olmuştu.. Ama bizim hastada hiç hareket yoktu.. Bir saat kadar sonra diğer asistanlar gitti. Ben halen başparmağa kilitlenmiş bir şekilde oturuyordum.. İkibuçuk, üç saat kadar gözlemledim. Hiç hareket olmamıştı. Ümitlerim tamamıyla kırılmıştı. Yinede bir ümit diyerek başka bir hemşireyi görevlendirip odadan çıktım. Ama kulağım, hep koridorda çınlayacak bir sevinç çığlığı bekliyordu. Uzun sürede bekledim. Baktım nafile bir bekleyiş.. Sonra kendi dünyama, diğer hastaların işlerine döndüm... Soluksuz bir tempoyla çalışıyordum. Servis saati yaklaşıyordu. Servisi kaçırmamam gerekiyordu.. İşlere dalmışken “oynattı, oynattı” diye bir ses yankılandı.. Gaipten mi geliyor derken..
-Oynattı diye bağıran hemşire bizim hemşireydi..
Koridora çıktım ki sanki maraton var. Çığlığı duyan doktorlar, hemşireler, hastabakıcılar, hademeler hepsi koşturuyorlardı. Hepimiz odaya dolduk. Heyecanla, karışık garip bir heyecan vardı bende.. Büyülenmiş gibi hepimizin gözleri hastanın başparmağındaydı.. Kıpırtı göremedik ama ikinci hemşirede aynı şeyi söyleyince ruhumdaki sıkıntı yerini ümitli bir bekleyişe bıraktı.. Herkes rahatlamıştı.. Herkesin yüzü gülüyordu.. Kliniğin bile havası farklılaştı, o kasvetli, buz gibi olan hava gitmişti, yerine sıcacık, pırıl pırıl bir hava hakim olmuştu.. Tam bir bayram havası vardı hem gönüllerimizde, hem klinikte..
Her şey daha anlamlı geliyordu artık.. Bedenimi korkunç bir mutluluk ve rahatlık kaplamıştı. Sırtımdan tonlarca yük inmişti. Bir kuş hafifliği içindeydim. Bıraksalar uçacağım neredeyse. Büyük bir zafer kazanmış komutan edası ve huzuru vardı dünyamda.. Beni ezen duygulardan sıyrılmıştım. Huzursuz eden, ruhumu hapseden duygulardan kurtulmuştum. “ Sağol kızım” diyordum içimden “ sağol bizim hasta” diyordum..
Hastanın durumu hocaya iletildi. Hoca üzülmüştü, surat bir karış “ yanlış görmüşsünüzdür” diyordu..
Bizim hasta, ertesi gün geri dönüşün işaretlerini yine verdi..Ertesi gün, ertesi gün daha da arttı. Artık emindik.. Sevinçlerimiz boşuna değildi. Bizim hasta geri geliyordu..Ne büyük mutluluk; inandığım, uğruna savaş verdiğim, geleceğimi tehlikeye attığım o körpe, o yavru, o bizim hasta geri geliyordu..
Bir taraftan da garip bir endişe sarmıştı; ya yürüyemezse, ya gözü görmezse, ya kulağı duymazsa.. Şimdi onları merak ediyordum..
Günler günleri kovaladı.. Hasta gözlerini açmaya başladı.. Derin uykudan uyanıyordu.. Sonra tamamıyla açtı. Gülümsüyordu, konuşuyordu.. Ayağa kaldırdık, yürüyordu.. Hiçbir araz kalmamıştı. Mutluluğumuz ikiye katlanmıştı. Bayram üstüne bayram yapıyorduk. Hele o annenin, babanın sevinç gözyaşları.. Mutlulukları görülmeye değerdi.. Evlatları canlanmış, onlara sarılıyor, onları öpüyordu.. Tabuta koymaya razı oldukları evlatları cıvıl cıvıldı. Bir kuş gibi şakıyıp duruyordu..
Her seferinde minnet dolu bakışlarla bana bakıyorlar, gözyaşlarını silerken teşekkür üzerine teşekkür ediyorlardı..
-Görevimi yaptım.. İnandığım değerlere sahip çıktım diyordum..
-Siz olmasanız hocam, şimdi mezar taşında ağlıyor olacaktık..
Minnet dolu bir ses tonu. Gönlüme ayrı bir huzur ekiyordu..
Fikri hoca hiç hastadan bahsetmiyordu.. Hiç hastanın adını ağzına almıyordu.. Levent ortalıkta gözükmüyordu.. Sanki yer yarılmış içine girmişlerdi.
Hasta tam şifa buldu. Türkan ana artık gülüyordu.. Ağıt yakmıyordu.. Başhemşire, hemşireler, doktorlar çok rahatlamışlardı.. Kavga bitmişti artık..
Bütün muayene ve tetkikleri normale geldikten birkaç gün sonra hasta taburcu edildi. . Bütün klinik hastayı uğurluyordu.. Durumu bilmeyen hastalar meraklı meraklı bakıyorlardı.. Büyük neşe vardı bu uğurlamada.. Birkaç defa sarıldık kızımızla, anasıyla, babasıyla büyük dualar ediyorlardı.. Benim duam tutmuştu, inşallah onlarında duaları tutar..
Taburcu olduktan bir ay sonra kontrole geldiler ailecek.. Pürneşeydiler.. Hasretle birbirimize sarıldık.. Muayene ve tetkikleri yine normal çıktı sevindik.. Tamamıyla sağlıklı bir kız vardı artık karşımızda.. Hayalleri, idealleri olan bir kız vardı..
Gözlerini gözlerime dikti bir ara;
-Doktor amca, babamlar bana her şeyi anlattılar..
Bakın, sizin sayenizde hayattayım.. Siz olmasaydınız ben şimdi mezardaydım.. Eğildi çantasından küçük bir yelek çıkardı.
-Bunu kendi ellerimle ördüm.. Çocuğunuza iyi günlerde giydirin..
-Çok da becerikliymişsin kızım.. Ne güzel örmüşsün teşekkür ederim sana..
Aslında yelek için teşekkür ediyordum.. Gerçekte onurumu kurtardığı, mahcup etmediği için teşekkür ediyordum.. Anasına, babasına mahcup etmediği için, başımı öne eğdirmediği için.. Samimi, içten teşekkür ediyordum, hem de binlerce kez..
Tatlı bir sohbetten sonra “Allah bahtını açık, sağlığını daim etsin” deyip gözlerinden, yanaklarından öperek uğurladım..
El sallayarak ailesiyle beraber klinikten ayrıldılar.. Ne büyük mutluluktu bu manzara..
Kızımız yolcu ettim ama hocayla aramızdaki asıl savaş yeni başlıyordu.. Asistanlığım boyunca, hatta uzmanlık dönemimde bile devam edecek bir kavga..Haklı çıkmanın bedelını ödemeye hazırdım...Değişik dönemlerde o bedeli ödedim..Daha doğrusu ödettiler..
Kaderim olan bu kızımız şimdi nerde kimbilir? Kimbilir ne yapıyor? Ama inanıyorum ki ikinci hayatını mutlu yaşıyordur..