- 532 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Uçulacak ne çok yıldız var!
Silgim yok. Kalemim de yoruldu. Baştan yazamam hiçbirşeyi. İnsan önce geçmişine acizdir. Zamanın sonrası öncesinden ’yapamayacaklarını’ öğrenir. Yaşanmışları yaşanmamış yapamam. Ama barışabilirim. Cümlem daha kapanmamış. Kalem üzerimden kaldırılmamış. Noktam konmamış. Ne anlama geleceğimi hâlâ söyleyebilirim. Tevbelerim var. Pişmanlıklarım var. Keşkelerim var. Eylemek ellerimde... Daha yapabileceğim çok şey var. Bahtımı doğru kullanırsam kitabın sahibinden sayfama acımasını isteyebilirim.
Herşeyi benim söylememe gerek yok zaten. Kitabın bütünlüğünde bir hikmet eda etsem yeter. Ona tutunabilirim. Değişebilirim. Hem de hiçbirşey değişmeden. Geçmişe sirayet etmeden. Sırtımdaki bıçakları fırsata dönüştürebilirim. Onlara yaslanmama gerek yok. Secdeye varıp sahibimden çıkarmasını isteyebilirim. İzleri gitmeyebilir. Fakat o izlerle de barışabilirim.
Harf bir kelime değildir ama iş görür. Nokta bir harf değildir ama işe yarar. Bir işe yarasak acımazlar mı bize? Bir kervanın arkasında topal topal koştursak kervandan saymazlar mı bizi? Geri kaldım. Evet. Çünkü ağlamak için de nedenlere ihtiyacım vardı. Peşinden koşmak için kaçırdığıma yanmalıydım. Kalp kırıklıkları olmalıydı içindeki kuşun semayı bilmesi için. Kabuğuna kıyılmasaydı şu anka göğe kanat kaldıramazdı. Nereden bilecekti özlemenin acısını hiç özlemese. Ve nereden bilecekti özlemese vuslatın lezzetini. Burnu sızlamasa hüzünlendiği için gözleri yaşlanır mıydı sevincinden? Bütün bunları öğrenmesi lazımdı. Çarptığı her duvarda onu bin duvarlardan kurtaran bir sır vardı.
Kendi içimizde yürüdük duygular sayesinde. Ayaklarımızdan da fazla mesafe aldırdı ayrılık. Sızım sızım kırıldı kabuklar. Önce sevdiklerimiz gitti görmediğimiz yerlere. Gördüklerimizi görememeyi öğrendik. Göremediklerimizi özlemeyi öğrendik. Ve hiç görmediğimiz yerleri dahi özlemeyi öğrendik. Gayba giden herşey bir parçamızı götürdü oraya. Gaybdan bir parça haberdar etti bizi kopan her parça. Gayba ünsiyetimiz böyle oldu. Ayaklarımız tereddüdünden bir parça kurtuldu. Şimdi, gidince bulacağı bir can parçası var oralarda, yani hepten de ’görmediği’ değil artık oralar. Gördüklerini gönderdi çünkü görmediği yerlere.
Elbette ’İyi ki olmadı!’ diyecek noktaya gelmedim. Ancak ’olmamasını’ da suçlamıyorum eskisi kadar. Geçen yıllar bana ne yaptı? Geçen yıllar bıçakların dokunduğu her yerden kanatlar çıktığını gösterdi. Yara aynı kanattı. Dert aynı derman. Herbiri için yüzümü tekrar merheme döndüm. Herbiri için hekimler hekiminin kapısını çaldım. O Şifacı uçmak için kanatlar verdi. Kesiklerden çıktılar hepsi. Her kesik bir ’bilmek’ti. Benden akıtılanın bana bağış olduğunu öğrendim. Zaman geçti. Şimdi gülden de geçti gönlüm. Dikeni umursamıyor. Ama kanatlar duruyor. Gözünü yukarılara çeviriyor bu sefer. Uçulacak ne çok yıldız var!