- 641 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Demokratik Yollarla Savaş mı Olur!...
Aktütün Jandarma Sınır Karakoluna yapılan hain saldırı, tüm ulusumuzu yasa boğmuştur. Televizyonlarda konu ile ilgili alışıldık tartışmalar sürerken, özellikle halkın sağduyulu analizine kimsenin itibar etmediğini üzülerek gözlemlemekteyiz. Bilinmelidir ki halk; siyasetçiler gibi timsah gözyaşları akıtarak konuya yaklaşmamaktadır. Onlar duygularını gerek şehit cenazelerinde tepki olarak gerekse çözüme yönelik beklentilerini ifade ederek samimi bir şekilde dile getirmekte, duyduğu derin acıyı ifade etmeye çabalamaktadır.
Gerçekleştirilen bu hain saldırı sonrasında siyasetçilerin en üst seviyede yaptıkları açıklamaları dikkatle okumamız gerekmektedir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Terörle mücadele kısa süreli değil; uzun süreli bir iştir” diye tanımlarken, ” Sadece Silahlı Kuvvetlerimiz, Emniyet Güçlerimiz değil; devletimiz ve milletimizin tüm varlığıyla bu mücadele sürdürülecektir. Ayrıca ‘Bu son hain saldırı nasıl yapıldı?’ Bu sonuna kadar takip edilmektedir. ‘Buna kimler yataklık etti? Böyle bir saldırıya kimler kolaylık sağladı?’ Bunlar da sonuna kadar araştırılacak, takip edilecek ve hesabı sorulacaktır. Bundan da Türk Milleti emin olsun” şeklinde bir açıklama da yapmıştır.
İşte tam da bu noktada Sayın Cumhurbaşkanına ve özellikle Sayın Başbakana sormak istiyorum;
Mecliste bölücü terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı olan ve dokunulmazlık zırhının sağladığı rahatlıkla söylemlerinde pervasızca PKK yanlısı açıklamalarda bulunan milletvekilleri ile de mücadele edilecek midir? Bunun için dokunulmazlıkların kaldırılmasından yana mısınız yoksa dokunulmazlık konusu yasalarla başı dertte olan bazı milletvekillerinin mecliste bulunabilmelerinin garantisi olarak uygulamada kalmaya devam mı edecektir?
CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın Başbakana “dokunulmazlıklarımızı kaldıralım” şeklindeki teklifinin karşılık bulmadığını da anımsarsak dokunulmazlıkları kaldırma gibi bir niyetlerinin olmadığını görürüz.
Bu durumda başta meclistekiler olmak üzere yatakçılarla ne şekilde mücadele edecekler!
Demokratik yollarla mı?
Sahi demokrasi nedir?
Hırsızlığa, yolsuzluğa ,vatan hainliğine hoşgörü ile yaklaşmak mıdır?
Gerek Dağlıca baskını gerekse Aktütün saldırısı sıradan terörist saldırıları değildir. Her ikisi de başta ABD olmak üzere bölgemizde kendi emelleri doğrultusunda hareket edecek yönetimlerin köşeye sıkıştıkları noktada gerçekleştirdikleri planlı ve destekli uluslar arası istihbarat servislerinin bir operasyonudur.
Bir yandan silahlı kuvvetlerimizin elini kolunu bağlayacak yasalar çıkaracak diğer yandan yaşanan her olumsuzluktan sonra sorumlu arayacaksınız!
O zaman; demokratik yöntemlerle kazanılmış bir tek savaş ya da başarıya ulaşmış bir tek terörizmle mücadele örneği bulunmakta mıdır diye insana sormazlar mı?
Terörle mücadele niçin uzun soluklu mücadele olsun?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti 3-5 bin teröristle mücadele edebilecek kudrette değil mi ki bu acılar onlarca yıldır süregelmektedir?
Bir yandan askeri mücadele sürerken diğer yandan siyasi acizlik içinde bulunarak bir mücadele nasıl başarıya ulaşabilir?
Daha yakın bir geçmişte İsrail örneğini anımsayalım;
İki askeri kaçırıldı diye Lübnan’ı yerle bir etmemiş miydi?
Devletlerin caydırıcılık gücü işte budur?
Sadece şehitlerinin ardından ağıtlar yakarak mücadele eden bir devlet anlayışının, silahlı kuvvetleri ne kadar güçlü olursa olsun caydırıcılığından bahsedilemez.
Türkiye Cumhuriyeti PKK terörünü çok kısa sürede bitirebilecek yetenekte ve güçtedir. Tek eksiği; nitelikli ve ulusalcı yönetim kadrosundan yoksun olmasıdır.
28 yıl içinde kendi seçmenini yaratan tarikat ve cemaat bataklığı kurutulmadığı sürece nitelikli kadroların işbaşına gelme olasılığı bulunmamaktadır. Terör diyince sadece PKK’nın akla gelmesi de son derece yanlıştır. Cemaat zihniyetlerinin hâkim olduğu ortamlarda demokratik kurumların dahi antidemokratik uygulamalara yönelerek toplum üzerinde terör etkisi yapabileceği unutulmamalıdır. Ülkemiz işte böylesi sıkıntılar içindeyken terörle mücadelede başarılı olması beklenemez. Hukukun farklı tecelli ettiği, siyasi baskılarla adaletin kılıcının masumların başının üstünde dolaştırıldığı, ulusalcıların sorgusuz sualsiz adeta hukuka tecavüz edilerek susturulduğu ve insanlar üzerinde korku hâkimiyeti kurulduğu müddetçe ne demokrasiden ne de herhangi bir alanda başarıdan bahsedilemez.