SEVGİLİYE MEKTUPLAR (5)
Sevgilim,
Onüç gün beklememe rağmen hala mektubun gelmedi son gönderdiğim mektuma cevabın. Bu zaman zarfı içinde öldüm öldüm dirildim. Yarabbi ne zormuş yardan mektubun gelmeyişi. Mahallemizin mektuplarını dağıtan postacı Muzaffer’in yolunu gözetir oldum her gün. Onunla artık ahbap oldum sık sık senin mektubunun gelip gelmediğini ona sormakla. Yazık; o da benim bu bitkin, çaresiz, içimi kemiren hasretin acısını hissetmiş olacak ki postahaneye ulaşan mektupların bölge seçimlerinde senden mektup gelmiş midir diye onunda telaşları arasına girdi benim endişelerim. Mektupların ayrımı bitinceye kadar pür dikkat kesilerek zarflar üzerindeki isimlere odaklandığını anlattı geçen gün karşılaştığımda. Her gün yeşil bisikletinin sepetine doldurduğu mektupları sabahın erkeninde dağıtmaya başlar. Yıllardır hasrete susamış, gözyaşı damlatılmış, hüzün sağnağı mektupları sahiplerine ulaştırır. Kimileri coşku ile zarfı açar, kimileri önce mektubu koklar, bağrına basıp besmeleyle zarfı açarken Muzaffer postacıyada bahşişini eline sıkıştırır. Biliyor musun geçenlerde bir asker mektubunu bir yaşlı anaya teslim ederken ananın yürek atışlarını, heyacanını ve hıçkıra hıçkıra nasıl ağladığını anlatı. Bu hasretlik bir evlat, bir yar da olsa insanın yüreğini dağlıyor. İşte bu yüzden içimdeki yangınlarını iki kelamda olsa yazdığın satırlar beni mutlu etmeye yetiyor sevgilim. Kelamsız, selamsız bırakma sevda yanığı şu garibini....
Aşkım,
Biliyorsun hiç kimsem yok buralarda. Günlerimin ne dayanılmaz zorluklarda geçtiğini nasıl anlatsam bilmem. Oturup balkona uzun uzun süzüyorum Sultan dağlarının görkemli, büyüleyici, çam kokulu havasını. Ocak, Şubat karlarının bembeyaz örtüyle süslenip, Nisan yağmurlarının sağnağında o dağların nazlı nazlı yıkandığını bir görsen! Derelerinin çakır keyfle sularını kıvrıla kıvrıla Akşehir gölüne göç edişini saatlerce seyra dalarken seni alıp götürür düşlerinin yoğunluğunda. Kalbinin çırpıntıları başlar sevdadan yana! Dağların arasına gömülmüş Tekke köyünün tabiat harikası saflığını, gelin gibi çiçekler koynunda, pınarlarından akan dumduru sularında sessizliği ile kuşlara kendini teslim etmiş cennetliğini görmeğe değer verdiğim bu köye zaman zaman uğrak verir, sana yazdığım mısraların beşiği olarak haz alırım. Keşke buralara gelebilsende bu güzelim yerlerimizi cennet gözlerine serebilsem, saçlarını rüzgarlarında efil efil dalgalandırabilsem. Dağın ta en zirvesine çıkıp alabildiğimce sana ’’SENİ SEVİYORUUUMM’’ diye seslenip iki dağ arasında yankılanıp çiftleşen yankıyı duymak isterdim seninle birlikte. İnşallah bir gün nasipse bu güzellikleri el ele göz göze yaşarız. Gün ola harman ola demiş atalarımız...
Sevdiceğim, gönlümün cennetti .......
Dün akşam sana yoğunlaşarak uykuya daldım. Çift kişilik işlemeli seten sorganın altına girip gözlerimde seni uyuturken kendim uyuya kalmışım. Öyle bir rüya gördüm ki; Allah hayırlara vesile kılsın, bizi kavuştursun. Rüya şöyle başlamıştı. Kalkıp şehrimden İstanbul’a gittim seninle buluşmaya. Uzun ve yorucu yolculuğun ardından Esenler otagarında inip Sultanahmet’e metro ile gittim. Divan caddesinde bir aşağı bir yukarı turlar attıktan sonra aynı cadde üzerindeki Türk Ocağı’nın kahvehanesine oturdum. Saat daha erkendi randevulaştığımız zamana. Oturdum tenha bir köşeye. Simit ve çay siparişi verdim. Kahve tıklık tıklım doluydu. Ben çardak kısmında oturdum. Siparişlerimi beklerken bayiden aldığım Ortadoğu gazetesini okumaya başladım. Siyasi haberleri jet hızı ile geçiştirdim. İçim almıyordu artık ülke siyasetinin laçkalığına. İç sayfalara yöneldim. Bir haber içimi yaktı, sızlandım. İki sevdalı yüreğin iki aile arasında sorun yaratması sonucunda kızın ailesi kızı ayırmak için her türlü tezgahı sergilemişlersede, oyunları tutmamış ve iki genç kaçarak İzmir’e gitmişler. Sığınacak bir akrabasına yerleşmişler, saklanmışlar. Üç ay aramalardan sonra kızın ailesi yeri tesbit ederek eve varmışlar. Tartışmalar, kavgalar sonucunda kızı oğlandan ayırarak zor kullanarak memlekette götürmüşler. Kız ne kadar dirensede başaramamış, gözü yaşlı dönmüş bir gün tekrar kavuşma umudu ile. Oğan aldığı darbelerden bir iki hafta kendine gelememiş. Biraz iyileşip kıza ulaşmaya çalışsada başaramamış. Ve bir gece oğlan kızın evinin karşısında duran Kiraz ağacına kendini asmış. Yaftasınada ’’ Aşkım sana bu dünyada kavuşamadım, inşallah öbür dünyada kavuşurum’’ diye yazmış. Sabah kalkıp durumu gördüklerinde kız çılgına dönmüş ve evlerinde bulunan beylik tabancasını alarak ’’ ey aşkım! Bundan sonra bana hayat ölümdür!’’ haykırışı ile tetiğe basıp o da intihar etmiş! O kadar kötü oldum ki bu haberi okuyunca. Elim ayağım buz kesildi, başımdan aşağı terlerim döküldü. Simit ve çayımı getiren garson halimi görünce şok oldu. ’’ Abi hasta mısınız? Doktora götürelim mi sizi?"" dediğini zar zor duyabildim. ’’ Yok evladım, iyiyim. Gazatedeki bir habere içerledim.’’ dedim. Dualar ettim ayrılıklara zorunlu bırakılmış sevdalara... Allah sabırlar versin, birbirlerine kavuştursun hasret acısı çekenleri sevgilim.
Biraz dinlenmiş, ortalık kalabalıklaşmaya başladı. Oturduğum Türk Ocağı kahvesinden kalkarak aşağı indim. Gelmişken büyük Türkçü Ziya Gökalp’in mezarına gittim. Benim yetişmemde rehber olan kitaplarına çok şeyler borçluydum. Dualarımı mezarı başında göndermeliydim aziz ruhuna. Yasin-i Şerif okuyacaktım ama yanımda Kuran’ım yoktu. Bende Fatiha okudum, dua ettim. Oradan da az ilerisinde istirahatgahında Abdülhamid’in mezarını ziyaretine gittim. Geçmişteki devlet büyüklerimizin mezarlar başından huzurla ayrılırken Yerebatan sargıcı soğağındaki randevulaştığımız kafeye vardım. Oturdum seni beklemek için. İki saat kadar tesbik çekerek, kahvemi yudumlayarak gelmene odaklantım ama gelmemiştin. İçimde bir korku. Titremeye başladı yüreğim. Mutlaka geleceğini söylemiştin. O yüzdendi endişem. Telefonuma bir msj geldi o ara. Aceleyle mesajı açmış, kimden geldiğini, ne yazdığını meraktan yüreğim ağzıma gelecek gibi oldu. Nihayetinde gördüm mesajın senden geldiğini. ’’ Aşkım, kızım rahatsızlandı gelemiyorum, özür dilerim’’ Hem üzülmüş, hem de kızının yanında olmanın gerektiğinin şuuru içinde olduğumdan üzülmemiştim ama bu bizim ilk buluşmamız olacağından ne çok heyecanlar tattıracaktın bana. O yüzden içimde kırgın bir rüzgar esti. Vuslatımız başka bir bahar diyerek boynu bükük şehrime dönmüşüm. Sabah ezanına doğu bu rüyanın etkisi ile uyandığımda kan ter içindeydim. Allah’ıma şükürler ettim. Bizim sevdamız geçte olsa mutlaka vuslatı olacaktı Allah’ın izniyle. Sabah ezanı okunuyordu. Kalkıp abdestimi aldım, namaza durdum.
Kadınların en güzeli aşkım,
Rüyalar sızı verse de geleceğe tatlı bekleyişler mutlu ediyor beni. Seni o kadar çok sevdim ki; iki cihanda da aşkım, sevgilim, evdeşimsin. Ne fırtınalı yıllar geçirdik, bundan sora bu çetin kasırgaların mükafatı olarak aşkımızı doya doya bir ömür yaşamalıyız. Yurtlarımızın ayrı olması, senin özel durumlarının oluşu ne mana ifade eder ki? Her şey ten birleşimi demek değil. Ben senin, sen benim yüreğime dokunmamız yeterlidir. Biz birbirimizi yürekten sevdik riyasız, hilesiz, yalansız, dolansız. Bu bizim aşkımızın teminatıdır. Sen olmasan bu hayatta sözüm vardır yüreğine, asla başka bir yürek girmeyecek aşkın Alperen’in yüreğine, gönlüne. Biz Kürşat yemini ettik vatan yemini gibi. Zaten hep derim; sen benim vatanımsın, bayrağımsın. Bu dünyadaki gülistanlığım cennetimsin... Hiç bir kadın anam hariç güzel olamaz senden. Asil ve zerafetin dünyaya beldedir. Hasretine amade ömrüm sana fedadır!
Ela Gözlüm,
Her ne zorluklar olursa olsun her fırsatında bana mektuplarını yazmada gecikme ne olur. Şurada az bir zamanım haldı. Yakında uzak diyarlara gideceğim. Belki uzun kalabilirim. Ama bu hasretin her geçen gün alevlendikçe dayanamayacak gibiyim. Belki tez dönerim. Yaban ellerde yerleşik bir hayata geçersem sana net adresimi bildiririm ama şuan bir şey demem zor. Daha zaman var. Umarım ben senden uzak diyarlara Turna gibi uçup gitmeden mektubun tez gelir. Ne olur beni mektupsuz bırakma. Ben mektupsuzluğumun acısını aşk romanları okuyarak geçiriyorum. Biliyor musun kaç aşk romanı devirdim hasretine, kaç yürek prangaları eskittim ben.
Aşkım,
Satırlarıma geçici nokta koyarken hasretle o eşsiz manolya kokuku dudaklarından öpüyorum, sıcacık sarılıyorum. Geceleri yatarken bana sarıl yat, sıcaklığımı hisset, bende öyle yapıyorum. Her ne kadar teninden uzak olsam da; hayalinle yatıp kalkıyor, başucumda duran foroğrafınla seni taptaze yaşıyorum. Dün gece yine uyuyamadım senle hayallere dalarken. Ufkumda beliren hayaline baktıkça ilhamın doldu yüreğime ve aldım kalemi elime imgesiz, süssüz, dupduru bir şiir yazdım özlemine...
Allah’a emanetimsin oralarda. Sakın ağlama, hüzün sağnağına kapılma. Ben ikisinide ikimiz adına yapıyorum zaten! :(
DÜŞLERİMİN KADINI .......
Ilık bir nisan akşamı düştü cemren gönlüme
Islattı yağmurların çorak vadimi
Ipızsız karanlıklarıma doğdu dolunayım
Nice yıllarımı mahvetmişim sensizliğe
Beklediğim bahar gülüm açtı ayaz bahçemde
Ölümsüzlük iksiri aşıladın değişmez talihime...
Ay ışıması deniz gözlerinde büyülendiğim yar
Yakamozlar seranet eder bakışlarında
Vurulmuşum asalet abidesi zerafet gülüşüne
Hangi gizli sokaklarda saklı kalmıştın sen
Hiç uğrak vermedin gelip geçtiğim mekanlarda
Ya da ben körkütürüm dolaştım kaldırımlarında.
Rabbim körebe kuşağımı çözdü gözlerimden
Yar diye kaderime yazıldın ezelden ebed-e
Nizam getirdin sefil düşmüş benliğime
Dört mevsim şiirler doldurdun sen yüreğime
Artık fırtınalar depreşse, kasırgalar olsa ne gam
Sen benim düşlerimin kadınısın, yoktur tasam!..
Zafer Direniş
...
25 Aralık 2017 Pazartesi 21:45 Lahey/nl
YORUMLAR
başka başka insanlar, başka başka yaşamlar ama aynı duygular... özlem, hasret, acı ve bir gün mutlaka inancı... kaleminize, yüreğinize sağlık...