- 1516 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
YUFKA EKMEK
Hakiki buğday unundan yapılan yufkanın lezzetini de besleyiciliğini de, doyuruculuğunu da hiçbir ekmek tutmaz... Yufka ekmekle besledi büyüttü annem bizi, kokusu unun, işlemiş iliklerimize... Sadece hakiki buğday unundan yufka ekmek yesem, katıksız, gün boyu tok tutar eminim.
Şimdi fırınlarda satılan çoğu ekmeğin ne beti ne lezzeti ne de bereketi var?! Kendi tohumumuzun ve toprağımızın ürününü yasaklayıp, ekilmeyen tarlaya dönüm başı prim verenlerin amaçları, elbette uzun vadede GDO’lu tohumlara mecbur kılarak ya açlıktan ya da kanserden öldürmektir, bundan hiç kuşkunuz olmasın!!!
Ne demiş Henry Kissinger: " Gıdayı kontrol altına alırsanız, tüm dünyayı kontrolünüz altında tutarsınız!"
Ülkemizin köylüsü, işçisi bu yanlış politikalara kapı aralayan iktidarlara oy vererek destek olmasın, herkes aklını başına toplasın! Emperyalizme karşı savaş veren devrimci militanlarını " Komünist!" diye, komünizmin ve emperyalizmin ayrımını, ne olduğunu okuyup öğrenmeden damgalamasın!
Milliyetçilik, Kahramanmaraş’ta katilam yapmak, Madımak’ta insanları, aydınları, ozanları cayır cayır yakmak değildir.
Şunu unutmayalım; verimli topraklarımıza sahip çıkmak, emperyalizme karşı savaşmaktan geçer. Yoksa iktidara sahip bir avuç işbirlikçinin şakşakçısı, destekçisi olmakla, her şey zamanla elimizden uçar gider. Aç kalırız, işsiz kalırız!
İşte bugün, binlerce yıldır halkın hizmetinde olan Antalya Konyaaltı Halk Plajı yeni düzenleme adı altında, siyasi iktidarın sadece ağırlıklı olarak, Antalya için çıkardığı yeni yasalar ile, il ve ilçeler köyler de dahil olmak üzere Büyükşehir Belediye sınırları kapsamına alınarak, iktidar mensuplarına ve onların işbirlikçi yandaşlarına peşkeş çekilmekte ve halkın plajı, halkın elinden göz göre göre talan edilip yağmalanmaktadır!
Bugün KONYAALTI Halk Plajına sahip çıkmaz isen, yarın dağların, ormanların meraların da elinde kalmayacak, ekmeğin unun da, koyunun keçin de olmayacak!
Onlar bizim denizimizi güneşimizi, sağlığımızı, aydınlık ve mutlu geleceğimizi, çocuklarımızın yarınlarını, sağlıklı yaşam hakkımızı çalıyorlar.
Tüm Antalya kamuoyunu duyarlı olmaya ve yasal platformlarda birleşerek Konyaaltı plajının, siyasi iktidarı ve kent yönetimi elinde tutanlarca, seçimlerde kendilerine oy veren siyasi yandaşlara, rantiyecilere peşkeş çekilmesine tepki göstermeye çağırıyorum.
KONYAALTI PLAJİ HALKIN MALIDIR!
HEP HALKIN PLAJİ OLARAK
ÜCRETSİZ HALKA AÇIK KALMALIDIR!
Tüm Antalyalılara en derin yurtsever duygularım, sevgi ve saygılarımla...
Şaban AKTAŞ
22.12.2017 - 13.28
YORUMLAR
gdo'lu tohumlara dair yasaları çıkaranın kim olduğunu, hangi iktidar olduğunu pıt diye unutan ülkemin güzide halkını en derin saygılarımla selamlıyorum.
GDO'LU TOHUM YASASI HANGİ TARİHTE KİM TARAFINDAN HANGİ ŞARTLARDA ÇIKARILDI.
"""""“MUCİZE TOHUM” YALANI
Irak’a silahla, Türkiye’ye yasayla girdiler!
Tarih: 8 Ocak 2004
Türkiye’nin tohumculukta adeta teslim alınmasını amaçlayan süreç; 5042 sayılı “Islahatçı Haklarının Korunması Kanunu” ile “Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahatçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun” başladı.
Ardından 31 Ekim 2006’da AKP, 5553 sayılı “Tohumculuk Yasası”nı çıkardı.
Bu yasalar, önce “tohum ıslahı” yapan şirketlerin haklarını düzenledi; daha sonra devlet eliyle yabancı şirketlere pazar yaratılmasının güvencesini sağladı. (Yasaya göre, birliğin üyeleri arasında ağırlığını yabancı şirketlerin oluşturacağı “Türkiye Tohumcular Birliği” kuruldu!)
Uzatmayayım…
Bu yasalar diyor ki; “Ey köylü, sen binlerce yıldır yaptığın gibi tohum takası yapamazsın. Tohumu artık şirketlerden alacaksın. Aksi halde; 10 bin lira ceza ödersin, tohumların yakılır ve ayrıca 5 yıl ekip biçemezsin!”
Köylü, şirketlerle sözleşme imzaladığı an kurtuluşu yoktu; mahsulden bir kısmını ertesi yıla tohumluk olarak ayırması vs. yasaktı.
Anadolu’nun “genetik mirasının” birkaç şirketin mülkiyetine geçmesi böyle başladı.
Bugün dünyaya pazarlanan GDO’lu tohumların yüzde 90’ını Monsanto ve Cargill gibi ABD şirketleri üretiyor. (Sebze tohumunu başta İsrail olmak üzere, Hollanda ve İspanya’dan alıyoruz.)
Üstelik… Sadece bizi değil dünyayı kandırdı:
- “Verimi artırır” dediler; artırmadığı ortaya çıktı! (Örneğin, ABD GDO’lu soya verimini yüzde 6 artırırken Fransa GDO’suz soya verimini yüzde 166 artırdı. Keza; pamuk üretiminin yüzde 86’sında GDO’lu tohumlar kullanan ABD’de 1996-2008 arası pamuk verimi yüzde 9 artmışken, aynı dönemde Türkiye’de geleneksel tohum ıslahı ile verim yüzde 31 arttı. 2008’de Türkiye’de ortalama pamuk verimi hektar başına 3677 kg iken, ABD’de 2250 kg oldu. AKP-ABD ittifakı, ithal pamuk için, köylümüzün pamuk ekmesini engellemek maksadıyla elinden geleni yapıyor!)
- “Üretim artışıyla açlık yok edecek” dendi; açlık sayısı her geçen gün artıyor!
- “Daha az tarım ilacı kullanılacak” dediler; olmadığı ortaya çıktı. Zaten hem tohumu hem de ilacı üreten firma aynı! (Türkiye’de kullanılan tarım ilacı, -örneğin Monsanto ürünü ot öldürücü glifosat- miktar olarak aşmaması gereken üst sınırın 50 kat üstünde!)
- “Yüksek gelir sağlar” dediler; giderler arttı. GDO’lu tohumlar geleneksel tohumlardan pahalıdır. Örneğin, GDO’lu pamuk tohumunun fiyatı geleneksel pamuk tohumu fiyatının 6 katıdır."""""" (soner yalın özetlemiş internette buldum """""
SİYASETTEN UZAK DURULARAK VİCDANLA OKUNMASI GEREKEN BİR YAZI
Yufka ekmeği ile başlayan bir yazıyı ''iktidara oy vermeyin''e , oradan alıp Kahramanmaraş ve Madımak katliamına, oradan da alıp Konyaaltı Plajına getirmeniz gerçekten de takdire şayan.
''Yufka ekmek '' başlıklı bir yazıda Konyaaltı plajı sorununu bulmak ise ilginçten de öte bir durum.
Ama sanırım olayın Konyaaltı Plajı bölümü değil de yufka ekmek kısmı daha ilgi çekici olmuş.
Haklısınız. saf buğday unundan yapılmış yufka ekmeğinin yerini hiç bir gıda tutamaz. Antalya'da uzun süre görev yaptığım için iyi bilirim
Saygılar..
Şaban Aktaş (Homerotik)
Sağlıcakla kalınız...
Şaban abi, bu sabah büyük bir lavaşın içine doğradım acı biberleri, yeşillikleri sonra bir tavada hafifçe çevirip oturup yedim. Mis mis :))
Şaban Aktaş (Homerotik)
Şaban Aktaş (Homerotik)
daha evvel yazmştım konuya ilişkin bakınız : http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=139913
KONYAALTI SAHİLLERİNE DİKKATLE VE DOYA DOYA BAKINIZ!.. ÇOK YAKINDA BAKAMAYABİLİRSİNİZ!!!
KONYAALTI SAHİLLERİNE DİKKATLE VE DOYA DOYA BAKINIZ!.. ÇOK YAKINDA BAKAMAYABİLİRSİNİZ!!!
Şu anda ıssız ve oldukça güzel gözüken çoğumuzun çocukluk anılarını süsleyen bu sahiller Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin hazırlamış olduğu yeni proje ile çok yakında değiştirilecek ve hemen sahilden geçen yol trafiğe kapalı hale getirilerek (Bir arka cadde devreye sokulacak) mevcut yolun olduğu alana, ’ Parayı verenin düdüğü çalacağı’ yeni rant merkezleri yapılacak!
Halkın, açıkça kullanımından yararlanamayacağı, her şeyin paraya endeksli olduğu bir sistemde yaşamak ne kadar kötü?! Artık göz zevkiniz bile olamayacak, denize, maviye hasret kalacaksınız ve beton binalara baktıkça içiniz kararacak, serinlemek için kendinizi Konyaaltı plajının sularına özgürce bırakamayacaksınız!
Bir zamanlar Antalya Seyahat Acentaları ( TÜRSAB) Birlik Başkanlığında Türsab sekreteri olarak görev aldığı yıllarda, sayın Menderes Türel, bu sahillerin, İspanya, Fransa, İtalya örneklerinde olduğu gibi betonlaşmadan, bakir biçimde kalması için, hemen her ayki Türsab dergilerinde yayınlanan yazılarda sözedildiğini de üstelik çok iyi bilen bir kişidir.
Ancak gelinen noktada, rant hırsının neleri değiştirdiğini, kentin çehresinin nasıl da betonlaştırılmak istendiğine dair projeleri görmek, bir Antalyalı olarak beni derinden üzmektedir. Keza Boa Çayı çevresine yapılmak istenen sözde düzenleme adı altında yapılacak ÇEVRE KATLİAMI son derece çirkin bir projedir. Betonlaşmaya hayır derken betonlaşmaya her gün yeni adımlar atılıyor...
Büyükşehir Belediyesinin bu projelerinin, hazırlandığı biçimde kabul edilebilecek bir yanı yoktur.
Bir diğer yandan EXPO 2016 sahasında yapılacak yatırımlarla ilgili olarak geçen ay içinde Akdeniz Üniversite’sinde Turizm Fakültesinde bir toplantı yapıldı. Buraya Antalya’nın sayılı şirketlerinden ve kurumlarından temsilciler katıldılar ve değerli görüşlerini sundular. Ana teması ’Çocuk ve Çiçek’ olarak plânlanmış olan EXPO 2016 alanı içerisinde, ülkemizin 3000 dolayında endemik bitki türlerinin de dikilerek sergileneceği bir alan olacağı konuşmacılar tarafından ifade edildi. Salon pek çok ARO ( Antalya Rehberler Odası) üyesi profesyonel turist rehberi arkadaşımız tarafından da izlendi. Amaç ülkemize daha fazla turistin gelmesini ve tanıtım ayağını bu biçimde devreye sokmak olduğu konuşmacılarca ifade edildi.
Söz sırası bana geldiğinde, söz alıp ayağa kalkarak şunları söyledim: ’Adım Şaban AKTAŞ, 18 yıl seyahat acentası işletmeciliği yaptım ve 26 yıldır da profesyonel turist rehberi olarak turizme katkıda bulunmuş, hizmet sunmuş birisiyim. Ben şu tabloya baktığım zaman, öncelikle bayrağımı, bayrağımın hemen yanında engin ufuklara derin mavi bakışlarıyla bakan büyük önderim Atatürk’ü görüyorum. Onun bakışları ve engin görüşleri bana her zaman mutluluk vermiştir, yolumu aydınlatmıştır. Atatürk 9 Mart 1930 da Aspendos antik tiyatrosunu ziyaret ettiği zaman şunları söylemiştir. ’ Bu tiyatroyu restore ediniz, burada temsiller veriniz, konserler düzenleyiniz, güreşler düzenleyiniz, ama kapısına kilit vurmayınız!’ demiştir. Atatürkün ne kadar doğru bir öngörüsünün olduğunu zaman bize kanıtlamıştır. Yaşanmış bir Aspendos deneyimimiz var. Aspendos tiyatrosunda düzenlenen Uluslarası Aspendos Bale ve Opera Festivalleri nedeniyle onbinlerce yerli ve yabancı turist bu etkinllikleri gıpta ile izlemiştir.
Eğer Expo 2016 sahasını Perge antik kenti ile entegre biçimde düşünmek istiyorsak, bir yanı Tekirova, bir yanı Side- Alanya’ya kadar uzanan güzergahın tam ortasında yer alan Perge antik kentinde de 12.000 kişilik muhteşem bir antik tiyatro vardır. Ama bugün görüyoruz ki bu tiyatronun restorasyonu konusunda yıllardır bir adım atılmamış ve kapısına kilit vurulmuş haldedir. Aspendos’ta Anadolu Ateşi gibi halk dansları ve opera ve konser etkinlikleri burada da düzenlenebilir. Seyahat acentalarının düzenleyeceği öğleden sonra yarım günlük bir tur programı çerçevesinde, önce EXPO 2016 gezilir, daha sonra yemek molası ve Perge antik tiyatrosunda izelenecek bir konser ya da halk dansları gösterisi ile etkinlik taçlandırılır.
Bu ülkenin sanatçıları aç, şairleri aç, fotoğrafçıları aç, heykeltraşları aç. Ben turizmi sanatçılardan bağımsız olarak düşünemiyorum. Bu bağlamda Antalya’da sanatçılara ait tek mekan olarak kullanılan ANSAN’ın Büyükşehir Belediyesince sanatçıların elinden alınmasını ŞİDDETLE PROTESTO EDİYORUM!!!
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum’
diyerek sözlerimi tamamladığımda salondakiler bir alkış tufanı ile beni onure ettiler ve ben de onlara doğru dönerek sağ elimi kalbimin üstüne koyup, jest ile teşekkür ettim. Bu konuşma üstüne konuşmacılar gerekli notları yazılı olarak aldılar ve konuşmaya ara verildiği esnada Turizm fakültesinden öğrenciler de beni salonda bularak Kamera ile kısa bir kayıt yapmak istediklerini söyleyip bana soru yönelttiler ve görüşlerimi orada da yineledim.
Ben doğma büyüme Antalya’lıyım: O sahiller betonlaşır ise en çok benim ciğerim yanar tüm Antalyalılar gibi. Elin oğlu başka başka kentlerden kasabalardan, ’Dağdan gelip de bağlıyı kovarsa’ ben buna dayanamam. Şu an sessiz gibi gözüken ortalık, önümüzdeki seçim sonrasıdan tekrar AKP’nin kazanması halinde hareketlenerek, bu projeler hızla hayata geçirilecektir.
O nedene diyorum ki, sevgili Antalyalılar, bu kent hepimizindir; bir avuç zengine peşkeş çekilecek sahilimiz kalmamıştır. Her kim ki rant için bu kenti peşkeş çekerse bu açgözlülüktür. Ne yazık ki mevcut iktidarın ve ona bağlı yerel yönetimlerin Antalya üstündeki oyunları çok büyüktür. Bunlar gerek doğayı talan eden yüzlerce HES projesi, gerekse Taş ocakları, Kıyı yağmacılığı biçiminde habire süremektedir. Buna ’ DUR!’ deme zamanı geçmektedir.
Bu nedenle sivil insiyatifler ile betonlaşmaya karşı sonuna kadar direneceğiz. Haklarımıza ve kentimize,
YAŞAMA HAKKIMIZA, KENDİMİZ, ÇOCUKLARIMIZ VE KENTİMİZ ADINA SAHİP ÇIKALIM!
’Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.’- Edip Cansever
Tüm Antalyalılara en içten saygılarımla..
Şaban AKTAŞ
09.03.2015
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
Dirseğin iskemleye dayalı
-- Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri
Resimler: özlem
Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık
Sevmen acele
Dostluğun çabuk
Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde.
Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle
İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar
Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası
Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında
Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
Kadının ütülü patiskalardan bir teni
Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek
O çocuklar...
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi
Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır
Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
Çocuklar, kadınlar, erkekler
Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi
İşçiler
Almanya yolcusu işçiler
Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
Ellerinde bavullar, fileler
Kolonyalar, su şişeleri, paketler
Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
Mendilimde kan sesleri.
Edip CANSEVER
Fotoğraf: Şaban AKTAŞ