- 557 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Köylerimizde Işıklar Söndü
İlçemizdeki kültür ve yardımlaşma derneğimizi haftada bir ya da iki kez ziyaret ederim. Arkadaşlarla selamlaşmak, gazete okumak, çoğu kez de uzun uzun sohbetlerle hemşerilerimle iletişi-mi sürdürmek adına zamanın akışına kürek çekeriz.
Geçen hafta yaşı hayli ilerlemiş emekli bir öğretmen ağabeyle sıladan, sıladaki köylerimiz-den anlatarak söze daldık. Köy okullarının durumunu irdeledik. Öğretmenim bir zamanlar her köyünde ilkokulu olan ilçemizde sadece üç okulun açık olduğunu söyledi.
“Şavşat’ın içinde, Köprüyaka Köyünde ve birde Meydancık beldemizde birer adet ilkokul-da eğitim-öğretim sürdürülüyor.”
Öğretmenimizden bu gerçeği duymakla hem şaşırdım hem de aşırı üzüldüm. Hastalığına teşhis konan bir hastanın başka bir doktordanda aynı teşhisi duyup üzülmesi gibi bir üzüntüydü benimki. Okullarımızın kapalı olduğunu bili-yordum. Lakin aynı acı gerçeği bir kez daha duymak ruhumu yaraladı. Deneyimli öğretme-nimize sordum:
“İlçemizin ortalama beş yüz haneli Pınarlı Köyü’nde de mi okul kapandı?”
“Evet, ilçemizde en son Pınarlı’daki okul geçen yıl kapandı!”
Oysa birkaç yıl önce duymuştum. Pınar-lı’nın muhtarı son yıllarda yeni doğan her çocuk için anneye bir çeyrek altın hediye ediyormuş. Muhtar köyün kurulu düzeni bozulmasın, nüfu-su azalmasın istiyormuş. Sonuç hüsran. Demekki o büyük köyde de, yıllar önce açılan ilk ve orta okulun faal olması için çocuk nüfusu yeterli olamamış!
İlimiz Artvin’in her ilçe ve beldesinde cumhuriyetin ilanı ile birlikte okullaşmaya bü-yük önem verilmiş. Yurdumuzun kuzey-doğusunun en uç kısmında Gürcistan ve bulutla-ra komşu olan ilçemizin köylerine yol gitmeden önce okullaşma faaliyetleri başlamış. Genç cum-huriyet benim doğduğum dağların diplerinde kurulu bin üçyüz metre rakımlı köyüme 1930 yılında okul açıp, öğretmen göndermiş.
Artvin’de 1950’li yıllarda okullara devam sorunu çözülmüş kız-erkek tüm çocuklar okullu olmuşlar. Yanan bir mumun çevresini aydınlatması gibi öğretmenlerimiz köylümüzün aydınlanmasında büyük hizmetlerde bulunmuşlar. Öğretmen ışıktır karanlıkları aydınlatan. Bir liderdir; cehaletle yapılan savaşta bayrağı en önde taşıyan. Bu algı köylülerimizce itirazsız kabul görmüş…
Öğretmen-muhtar-imam üçlüsü devletin yurt sathındaki en uç yerleşim yerlerindeki temsilcileridir. Kaynayan kazanların altında üç ayaklı bir sac ayağının üç ayaklı olmasının önemi ne kadar büyükse köylerde işlerin düzgün yürümesi için devleti temsil eden öğretmen-imam-muhtar üçlüsünün önemi de aynı oranda önem-lidir.
Köylerimizde bu düzen bozuldu. Sacın en önemli ayağı yok oldu. Köylerimizin kimyasını, fiziğini bozan iç göç nedeniyle köy okulları tamamen kapandı. Öğrencilere a, b, c’yi öğreten, köy sorunlarında söz sahibi olan öğretmenlerimiz yok artık köylerde.
Düzgün kılık- kıyafetleriyle, örnek davra-nışları, özenli konuşmaları, her halleriyle öğret-menler köylerde birer aydın kişilerdi. Biz köy çocukları ütülü takım elbise, kravat gibi giysi ve aksuvarları ilk kez öğretmenlerimizde gördük.
Biraz gerilere gideyim. İlçemizde ortaokul yıllarım. Öğlen paydosu oldu. ilçenin tek cadde-sinden yürüyerek oturduğum eve gidiyordum. Cadde boyunca genelde takım elbiseli, kendin-den emin adımlarıyla yürüyen adamlar gördüm. Şaşırdım birden. İlçede çoğunlukla ayaklarında lastik ayakkabılı, üzerlerinde yıpranmış elbiseli gün yanığı kırış kırış yüzlü insanlar görürdüm. Kim bu öz güvenli yürüyen adamlar diye merak ederken; ilçeye mesleki toplantıya gelen köy öğretmenleriymiş bu beyler…
Şimdi ilçemiz sokaklarında o güzel insan-ların esamesi okunmuyor artık. Köylere daha motorlu taşıt girmeden yolsuz, ışıksız, susuz köylerimize ilk kez öğretmenler girdi. Bilgi biri-kimleriyle yüz yıllarca karanlıklar ve cehalet içinde yaşayan insanlarımızı aydınlatma çabası içinde oldular.
Köylerde kar yolları kapadığında hastahaneler ulaştırılamayan hastalara doktor oldular. İğne yaptılar. Sağlık kurallarını öğrettiler küçük-büyük köy halkına.
Asker mektuplarını okudular. Gelen mek-tuplara cevap yazdılar anne-babaların dilinden. Genç kuşakların ileride daha rahat yaşamaları için çocukların ilkokuldan sonra da okumalarrı için büyük çabalar harcadılar. Onları okumaya yönlendirdiler. Çocuklarını okula göndermek istemeyen babaları ikna ettiler.
Elleri öpülecek idealist duygular taşıyan bu öğretmenler sayesindedir ki, Artvin yıllarca ülkemizde eğitim-öğretim yönünden sürekli ilk sırada yer aldı.
Doğup büyüdüğüm köyümde beş sınıflı ilkokulumuzda yaşamımın en mutlu yıllarını yaşadım. Aynı köyün çocukları bir taraftan çok sevgili öğretmenimizle ders işlerken okulumuzun geniş bahçesinde bitmesini hiç istemediğiniz nice güzel oyunlar oynardık.
İlkbahar geldiğinde komşu köylerin okul-larıyla birlikte yaptığımız kır gezilerini, yemye-şil çayırlarda doğanın tam merkezinde olmanın ruhlarımızda bıraktığı hazzı günümüz şehir ço-cuklarının tatması ne mümkün!
Dağların yamaçlarından esen serin yeller, kuş sesleri “tepeden tırnağa çiçek açmış ağaçlar” bir başka güzeldi ilkokul yıllarımızdaki kaygısız günlerimiz.
Uzun kış gecelerinde sınıf kitaplıklarından edindiğim kitaplar yalnızlığıma derman olurdu. Hala anımsarım, yaşamımda ilk romanı başöğ-retmenimizin (50’li, 60’lı yıllarda okul müdürü baş öğretmen diye adlandırılırdı) kurduğu köy kütüphanesinden alarak okumuştum.
Evet, başöğretmenimiz köyümüzdeki okullu öğrenciler ve kitapsever insanlarımızın katkılarıyla oldukça zengin bir köy kütüphanesi kurmuştu. Köyümüzde her yıl piyesler oynanırdı. Öğretmenlerimiz, ortaokulda okuyan ağabeylerimiz ve köy delikanlıları piyeslerde rol alırlardı. Biz ilkokululara da piyeslerin perde aralarına şiir okumak görevi verilirdi.
1960’ların sonlarından başlayarak 70 ve 80’li yıllarda tüm yurdumuzun diğer bölgelerin-de yaşandığı gibi il ve ilçemizde de yaşanan iç göçlerle köylerimiz neredeyse tamamen boşaldı. Dağlar, kırlar, evler ıssız kaldı. Okullar kapandı. Bir çok köy okulu ilgisizlikten tarumar oldu. Çatılarında geceleri baykuşlar ötüyor.
Yaz günlerinde doğup büyüdüğüm, ba-şımda kavak yellerinin estiği ilk gençlik yılları-mı yaşadığım köyüme giderim. Köyde ilkoku-lumu ziyaret etmek bir kutsal görev olmuştur benim için. Okulun bahçesinde dolaşmak, çerçe-veleri eskiyip dökülmüş, camları kırık okulumu görmekle hüzünlenirim.
Bahçede dolaşırken bir an çocukluk günlerimi anımsar iki yüzün üzerindeki akranlarımın seslerini duyar gibi olurum. Öğretmenlerimin okulun bahçesinde oturup sohbet ettikleri anlar bir resim karesi gibi hayalimde canlanır. Tekrar yaşadığım ana döndüğümde yalnız olduğumun hüznüyle yavaş yavaş boynu bükük okul saha-sından uzaklaşırken köyümün, köylerimizin öğretmensiz, ışıksız kalışının ruhumda oluşturduğu onanmaz rahatsızlıkla nasıl baş edeceğimin çaresizliğiyle karşı dağlara yansıyan güneşin altın ışıkların seyrederek efkâr dağıtırım...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.