- 670 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
En İyi Hediye Kitaptır
Yer karasında yani dünyamızda istisnasız kişi başına düşen ulusal geliri en azından yirmi bin doların üstünde olan ülkeler demokrasi ile yönetilen ülkelerdir. Ulusal geliri çok yüksek olan ülkelerin gelirlerini rakamsal olarak bir bir sıralayıp bizim durumumuzla karşılaştırarak moral bozmak istemem. Çünkü, hepsinin durumu bizlerin birkaç katı büyüklükte.
Bu ülkeler demokrasi ile yönetiliyorlar dedik. Bizden farkları ne peki? Demokrasinin tüm kurallarını işleterek ve halkın kendi kendini yönetme ilkesine dayanan en iyi yönetim biçimi olan bu yönetim sisteminin nimetlerinden yararlanıyorlar.
Bir kere o ülkeler yıllar önce eğitim-öğretim sorunlarını çözmüşler. Bizde zorunlu eğitimin beş yıl olduğu doksanlı yıllarda o ülkelerde zorunlu eğitimin süresi çift basamaklı sayılara çoktan ulaşılmıştı. Ve de nitelikli eğitime… Aldıkları eğitim sonucu demokrasiyle yönetilen ülkelerin insanları özgür düşünceli yurttaş olma bilincine sahip oluyor.
Daha başka, demokrasiyi içselleştirmiş ülkelerde yurttaşların kitap, gazete, dergi benzeri yayınların okunma durumu ile bizlerin durumu karşılaştırılamayacak düzeyde aleyhimize. Durum böyle olunca başta Avrupa, Amerika ülkeleri olmak üzere Japonya benzeri bazı Asya ülkeleri bilim, kültür ve sanat alanlarında büyük başarılara imza atıyorlar. Demek ki, ülkelerin cumhuriyet ve giderek demokrasi ile yönetilmesinin halkların ekonomik ve kültürel düzeylerinin iyileşmesinde doğrudan ilişkisi var.
Demokrasiyi ancak yurttaş olma bilincine ermiş halklar uygular ve yaşatır. O halde demokrasi yönetimini aydınlanma yaşamış uluslar yaşamlarının vaz geçilmesi yapıyorlar Yurttaş olma bilinciyle okuyan, okuduğunu anlayan, yorumlayan, soru soran olayları neden-sonuç ilişkileri içinde irdeleyip yorumlayan bireylerdir kastedilen
Matbaaya icadından yüz yıllar sonra kavuştuk. Okullaşma sorununu bir türlü istenilen düzeyde çözemedik. Yurttaşlarımızın eğitim düzeyini yetesiye yükseltemedik. Hal böyle olunca ülkemizde yapılacak işlerin başında sade yurttaştan en yukarlardaki ülke yönetiminden sorumlu olanların iş birliği içinde okullaşma sorunlarını en akılcı yöntemlerle çözme yoluna girmesi elzemdir. Aksi durumda dünyaya hükmeden ülkelerle aşık atmamız söz konusu bile olamaz.
Yurttaşlar olarak üzerimize düşen görev okumayı, kitabı, aydınlanmayı yaşamımızın birinci sırasına koymak yurttaş olma bilincimizin pekişmesi için ekmek kadar su kadar gerekli ve önemli.
Ulus olarak Japonya, Fransa, İtalya, Almanya… düzeyinde aydınlanmayı başarabildiğimizde ülkemizde barışı, dostluğu, duygudaşlığı ve bir arada yaşama bilimcini içlendirebiliriz. Okuyan insan kavga etmez, ses tonunu artırarak konuşmaz. Sorunlarını konuşarak çözme olgunluğuna kavuşur. Bilimde, sanatta özgün çalışmalar yapar.
Tüm böylesi yadsınamaz gerçekler adına okuma ve kitapla ilgili Don Kişotça yaşadığım serüvenlerle ilgili bazı anekdotlar anlatmak isterim.
Okuma sevgisi bende okumaya başladım ilkokul yıllarında başladı. Kitapların gizemli dünyasına dalmakla betimlenemez hazlar duyardım. Alphonse Daudet’in dediği gibi, “Kitaplarım benim sevgili dostlarım, gerçek yol göstericilerimdir. İkiyüzlülük etmeden bana görevlerimi hatırlatırlar.” Giderek kitabın okumanın soylu bir eylem olduğu bilincine vardım.
Yurt, ulus, nehir edebiyatıyla ülkede barışa ve özlenen demokrasiye kavuşulmuyor. Tırnak arasında belirteyim. Mesleğim gereği Almanya’da da çalıştım. Batı insanının kitaba, okumaya olan ilgisini bire bir gözlemledim. Yurttaş olmak bilincinin kestirme yolu okumaktan çok okumaktan geçtiği gerçeğine iyi özümsedim.
Avrupalı, Amerikalı, Çinli ya da Japon yurttaşı senede ortalama 25-30 kitap okuyorsa bizler de Türk yurttaşları olarak yılda bunun iki katı kadar kitap okumanın önemini anlamalı ve gereğini yapmalıyız.
Hem mesleğim gereği hem de yurttaş olarak kitabı yaşamımızın birinci sırasına almak, kitapları sevdirmek adına özel çabalar içine girdim. Bunun için diyorum ki, en iyi hediye kitaptır.
Öğretmenliğim ilk yılları çiçeği burnunda on sekiz yaşında göreve başlayan uzak bir köy öğretmeniyim. Kent merkezine ancak ayda bir kez gitme olanağım var. Uygarlığın tüm nimetlerinden uzağım. Bucak merkezinde çalışan bir öğretmen ağabeyimize genç öğretmenler olarak odun devşirdik. Sevgili yengemiz bizi öğlen yemeğine alıkoydu.
Yemekte öğretmen ağabeyimin evinde zengin bir kütüphanesi olduğunu gördüm. Aç tilkinin erişemeyeceği yükseklikteki üzümlerine bakarcasına kitaplara baktım. Köy çocuğuyum. Köylü insanının sırtında bir kambur olan utanma duygusunu bir türlü üzerimden atmış değildim. Kitap istemeye utandım. Yemekten sonra kahvehaneye gittik. Arkadaşlar iskambil oyunlarına tutuştu. Kafamda kurnazca bir fikir olgunlaştı. Birazcık tavla oynamasını öğrenmiştim. Şakayla karışık evinde zengin kitaplığı olan meslektaşıma tavla oynamayı önerdim.
Oyunu kazanırsam kitaplıktan o yıl ilkbahara kadar istediğim kadar kitap alıp okuyacağım. Kaybedersem meslektaşıma istediği bir roman alıp hediye edeceğim. Amacım oyun değildi elbet. Kitap dostluğu kurmak istiyordum. Oyunu kaybettim. Öğretmenime Demirciler Çarşısı Cinayetini aldım. İlk kitap hediye edişim böyle başladı. Elbette o yıl onlarca ödünç kitap aldım okudum Ali Zorba adlı saygıdeğer öğretmenimden.
Tanıştığım insanlarla özellikle meslektaşlarımla sohbetimin önemli kısmını kitap konusu alır. Ve karşılıklı kitap değişimi. Bu arada arkadaşlarıma sürprizlerim olur. Onların beğendikleri ve okumak istedikleri bir kitabı satın alıp hediye etmek…
İstanbul Küçükçekmece’de bir okulda kısa süre çalıştım. Kitap Fuarının açılışının ilk yılları. Elli sekiz mevcutlu bir ikinci sınıf okutuyordum. Fuardan altmış adet kitap alarak öğrencilerime, okuyunca birbirleriyle değiştirmek koşuluyla birer kitap hediye ettim. O gün birkaç dersi kitap okuma saati olarak işledik. Hepsi varoş semtinin yoksul çocukları olan öğrencilerimin kısa süreliğine de olsa mutlu olmuşlardı.
Teknik, iletişim olanakları baş döndürücü hızla ilerliyor. Sanal âleme girdim ucundan kenarından. Bu âlemde kalem oynatan memleketimin güzel insanlarıyla tanışıp yüz yüze konuşurcasına sohbetler ettik.
Öncelikle genç arkadaşları yazma gibi soylu bir çabanın içinde olmalarını teşvik etmek ve yazın ustalarını da kutlamaktı amacım. Derken yazma gibi hoş bir eylemin içinde buldum kendimi bu alanda çok geç kalmış biri olarak.
Bu arada kalem ve kitap dostlarımla düzeyli ilişkilerim artarak devam ediyor. Peki, niye anlatıyorum bunları. Konumuz, kitap hediye etme ve hediye kabul ederek kitaplığımı zenginleştirmek. Confucius’un dediği gibi, “Tanrım bana kitap dolu bir evle çiçek dolu bir bahçe ver.” Kitap fuarlarında ve kitapçılardan bolca kitap alarak evdeki kitaplığımı zenginleştirirken hoş sürprizlerle de karşılaşıyorum.
İki genç ve güçlü kalem: Ayşegül Akdağ (Trabzonlu yazar) Soğuk Cehennem adlı romanını ve Mehmet Öksüz (Hataylı şair) Eflatuni Mısralar adlı eserini gönderdi. Adresime kitaplar gelince ilk kez kendisine bir oyunca hediye edilen yoksul köy çocuğunun mutluluğuna eş mutluluklar yaşadım…
devam edecek.
YORUMLAR
Okumak, okumak yine okumak onun kadar güzel bir olay var mı? Okuyan milletleri ve ilerlemelerini görüyoruz. Matbaa bize gerici yobazların yüzünden çok sonraları gelmiştir. Sonuç ortada onlar uçtular gittiler biz de yetişmeye çalışıyoruz. Okuma alışkanlığı haliyle çok küçük yaşlarda kazanılıyor, sonra çok zor kitaba ve okumaya alışmak. Bu neden ile çocuklarımızın okuması için hep teşvik etmeliyiz. Doğum günlerinde çocuklara incik boncuk yerine kitap hediye etmek ne kadar güzel ne kadar ulvi bir davranış. Bakıyorum şimdilerde okullarda daha çok teşvik ediyorlar çocukları derslerinin de dışında okumaları için, hoşuma gidiyor. Kitap Fuarlarına okullardan sık sık ziyaretçiler, okullu çocuklar gelip gidiyor, ne güzel. Bir de şu meslek eğitiminin on iki yıla çıkması ki çok olumludur. Küçük sanayiye de çırak ve kalfa yetişmesi için ayrıca meslek liselerine ve meslek yüksek okullarına da gereken önem sıkça verilmelidir diye düşünüyorum. Siz de dostlarınıza, arkadaşlarınıza özel günlerinde kazak pantolon alacağınıza gidin birer kaliteli kitap hediye edin de okudukça sizi hatırlasın, kafasında da bilgiden ağlar oluşsun. Özetle güzel bir yazı kaleme almışsınız yürekten kutluyorum İbrahim Bey.
İBRAHİM YILMAZ
Emeğe ve sanata saygımla.
Evet, en iyi hediye kitaptır !
12 yaşımdaydım sünnet olduğumda,
Anadolu'da kirve sünnet olan çocuğu kucağında tutan kişiye denir..
Kirve olan kişi ailenin sevdiği bir kişiden o kişiyi payelendirme,sevildiğini hatırlatma ve ifade ediş biçimidir..
Kirve sünnet olan çocuğa sünnetten sonra takı için beraberinde, çikolata, saat, altın..vs gibi hediyelerle gelir..
Benim Kirvem de sünnetimden sonra lokum, saat, altın ve para hediyesinde bulunmuştu..
Akşama doğru kirvem tekrar ziyaretime gelmişti, elinde de kurdelalı bir hediye paketiyle, beni sorup okşadıktan sonra paketi yanıma bırakıp gitmişti..
Kirvem gidince hediye paketini merakla açmıştım..
Ömrümde ilk defa tanıştığım, hayatımın sonrasında bana çokca eşlik edecek iki güzel kitap getirmişti..
Kitaplar;
* Minyeli Abdullah (Hekimoğlu İsmail)
* Şirpençe (Yavuz Bahadıroğlu)
Sünnet olan çocuk için iyi düşünülmüş, okuma alışkanlığı kazandıracak mükemmel bir hediye idi...altın harcandı, saat bozuldu, para uçuştu gitti..
Ama hediye kitaplar hala duruyor ve yanında dahada güzel hediye bırakarak da okuma alışkanlığı, kitabı sevme ve kitaplarla vazgeçilmez bir bağ kurmamı hediye etmişti..
Sünnet, düğün, doğumgünü, hayırlı olsun ziyaretlerinize bence en güzel hediye Kitap olduğunu herkes herkese hatırlatmalı ve göstermeli..
yazınız da bu manada harika ve isabetli..
teşekkür ederim..
İBRAHİM YILMAZ
Evet saygıdeğer kalem dost kirve geleneği bizde de var. Kirve olan kişiler ekonomik gücüne göre kirve oldukları çocuğa çeşitli hediyeler getirirdi.
Aynı hoş geleneği sürdürmeye çalışıyoruz.
Minyeli Abdullah'ı bende okudum. Şirpençe adı yabancı gelmiyor. Yavuz Sultan Selim'i öldüren hastalıktı yanılmıyorsam Şirpençe.
Taha bey biz okuma özürlü bir toplumuz. Amacım kitaba-okumaya ilgi çekmektir. Yoksa okuma-yazma işinde yol kat etmiş ustaların yanında naçizane Mekke Yolunda bir karıncadan farksızım.
Emeğe ve sanata saygımla...
Evet saygıdeğer öğretmenimiz;
aslında siz farkında olmadan bir sayfaya bir kitap sığdırıp hediye etmişsiniz biz okurlara efendim. Okumayı sevmeyenlere ulaşsın isterim sizdeki bu kitap aşkı okumak sevdası. Her sayfanız takdire şayandır kalem ve kitap sevginize hayranlığımla...Kutluyorum efendim..
Sonsuz Saygımla daima...
İBRAHİM YILMAZ
Yazmak gibi soylu bir eylemin içinde düşe kalka yol alabiliyorsam bu yolculukta beni cesaretlendiren size ve sizler gibi kalbi temiz ,ruhu arı güzel insanlara borçluyum .
İlgi ve içtenliğinize teşekkür ederim.
Emeğe ve sanata sonsuz saygımla selam, saygı ve sevgimle esen kalın