- 1167 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Ey Ömrümün En Güzel Gecesi / Uzaktan Oku Sözlerimi
“Yanık bir türküye dolar gözlerim
Ay düşerken toprak kokan tenime
Hüzünlü akşamlarla doludur kalbim
Boşlukları dolaşırken ömrüm karanlıkta
Lal’dır aşk… Yakar dudaklarımı,
Resmini yaparım ahh ben’i hatırlamalarının…”
Diz çökerim dalgalara… Düşlerime alırım seni… Sarılıp şarkılı tesellilere, yakamozlanan yüzünü izlerim Ege denizinde. Avuçlarımda kıvranır acı içinde özlemin… Ay ışığında olgunlaşan bir üzümdür gözlerim –ki seversin bilirim. İskeleye yanaşsa da vapur, başladığım yerde bitmek zorundayım bilirim. Gözlerimi ardımda bırakıp gideceğim sızım sızım. Gün batımlarında nefesin hışırdatırken sararmış yapraklarımı, ıslaktır ay ışığı… Bilsen ne zor mavi denizlere dönmek ardımı, ah bilsen…
İşte bu yüzden siyah gökyüzü, bu yüzden umarsızdır deniz…
Mazi ıssız bir kumsaldır el ele yürüyemediğimiz… Deniz gridir ve bulutlar paramparçadır bu yüzden. Hep ayrı bir yıldızla kaybolursun bulutlu gecelerde. Martıların beyaz kanatlarında yarımdır sensiz sabahlarım. An’larım yarım, bir iç kanamadır dökülen yokluğunda… Hece hece saçlarıma dolanıyor şiirlerim, manalarım yarım… Güneşin yüzünde hayallerimiz sona eriyor bak… Biliyorum yolumuz buraya kadar. Oysa yüreğimin kenar mahallelerindeki mutsuzluğa bayılıyorum ben. Diyorlar ki bu hayat öldürecekmiş beni. Öldürseler de, inanmam.
Rüzgar kulağımda keskin bir sestir ruhumu dağlayan. Yüreğimi saran alevlerle yalnızım her gece. Yıldızlara bakarken gözlerimde ıslanır iki kahverengi leke. Koca bir ömrü tüketmek isterim yokluğunda ve hazırlanırım ömrümü terk etmek üzere. Siyah bir Eylül hiç gitmez benden. Kanayarak sarılırım içimdeki Eylül’e… Hüzün kokan saçlarımla sararmaya yüz tuttuğumda, öpüşünle darmadağınım. Söyle, sana kim öğretti böyle öpmeyi…
Derken, bir bardak suyla düşersin aklıma, çöllerime baharlar gelir.
Susma söyle, bu fakir kızı gönül sofranda ağırlar mısın... Yanaklarımdaki tuzlu yağmurlarla yıkasam hüzünlerini, yeniden sever misin... Sofranda bereketin, gönlünde servetin, damarlarında dolaşan saadetin olmaya geldim desem. Eli kürek tutan, eli yürek tutan bir bahçevan olur musun bu solgun güle, yüzü aşk gibi toprak kokan.
Susuyorsun… Hep sustun…
Kim bilir, yine susacaksın…
Teşekkür ederim… Şarkılarda yaşayan bir kadına hüzünlerini yasladın. Genişledi yalnızlığımın esmer boyalı odaları, uykularda kanıyorum gözümü yumduğumda. Ah benim masallarda kavuştuğum can özüm, düşlerimdeki su bakışlım, henüz geleceği düşünmeye fırsat bulamadan sesime vermediğin sevdiğim sesini duyuyorum sevda ülkemizin yankılanan dağlarından. Yıldızlara kurduğun salıncakların ipine asmak istiyorum kendimi yar. Islak bir güneş gibi hiç mi gerçek olmaz düşler, hiç mi ısıtmaz uzaktan uzağa öpüşler…
Kazınırken yüreğim sensizlikle ıssızlığı beş geçiyordu zaman. Tüm zamanları ölümsüzlüğe ayarladığımda sen hep o şarkıyı dinliyordun. Ve ben kıskanıyordum Elfida’yı… Gülücüklü gözlerimle nereye baksam sana rastlıyordum ve Keşke’li cümleler geçiyordu içimden her birinin öznesi sen. Belki’lere kurban ettiğin sevdamı, hayatımın her köşe başını mesken tutan gizli hüzünlerin karşılıyordu. Oysa birbirinden mutlu odaları vardı yaşadığın evin… Sanki bahar gelmişti yağmurdan çürümüş pencerelerine ve ben gözyaşım gibi üşüyordum, ayak izlerine düşüyordum yaprak yaprak. Bu yüzden parçalı ve bulutsuzdu gökyüzü. Yağmura açmıştım avuçlarımı, dualarım kabul olmuyordu.
Ve yüreğin, en zengin cümlesiydi şu fakir ömrümün…
Varlığınla güzelleşen bir hayatım olmadı da benim
Yokluğunla tutuşan hüzünlerime ateştir yüreğin.
Ekim 2008
Ayşegül TEZCAN
YORUMLAR
bir yazı okurken beni dolşatırmasını severşm, ancak böyle öğretir bana kendimi (insanları).doğallık katarak beni gezdirdin sevgili Ayşegül...Beğenerek okudum yazını, bu cümleleride çok beğendim;Oysa yüreğimin kenar mahallelerindeki mutsuzluğa bayılıyorum ben. .. Susma söyle, bu fakir kızı gönül sofranda ağırlar mısın...
devamını bekliyorum ...sevgiyle...dostça...bülent yalçınkaya...
Kazınırken yüreğim sensizlikle ıssızlığı beş geçiyordu zaman. Tüm zamanları ölümsüzlüğe ayarladığımda sen hep o şarkıyı dinliyordun. Ve ben kıskanıyordum Elfida’yı… Gülücüklü gözlerimle nereye baksam sana rastlıyordum ve Keşke’li cümleler geçiyordu içimden her birinin öznesi sen. Belki’lere kurban ettiğin sevdamı, hayatımın her köşe başını mesken tutan gizli hüzünlerin karşılıyordu. Oysa birbirinden mutlu odaları vardı yaşadığın evin… Sanki bahar gelmişti yağmurdan çürümüş pencerelerine ve ben gözyaşım gibi üşüyordum, ayak izlerine düşüyordum yaprak yaprak. Bu yüzden parçalı ve bulutsuzdu gökyüzü. Yağmura açmıştım avuçlarımı, dualarım kabul olmuyordu.
Ve yüreğin, en zengin cümlesiydi şu fakir ömrümün…
Varlığınla güzelleşen bir hayatım olmadı da benim
Yokluğunla tutuşan hüzünlerime ateştir yüreğin.
........................
Uzlaştığımız bir hayatın tarumar odalarında savruk düşünüşlerin fırtınalı gecelerinde koyu bir hüzündür sevdalı dudaklarımızla soluduğumuz. Nefesimizde gam, yüreğimizde fermanlar yazılıdır, biçare ömrümüzün siyah beyaz slayt'larına anlam ararken. Yaman özlemler kentine yağmur düşer soğuk gecelerde, penceremizi unutur ay'ın gülüşü. Kanarız bir şarkıda, söz düşünüşümüz olur, müzik yangınımız...
Uzun bir aradan sonra böylesine anlamlı ve içten bir denemeyle yeniden gönlümüzü aldınız Ayşegül hanım. Günümün yazısına ışık oldu yürek güzelliğiniz.
Kutlarım.