ÇORBA
Ne yepyeni bir hikâyeden ne de dünyanın mucizelerinden bahsetmeyeceğim. Yer ve gök arasında sıkışıp kalmışlığın çırpınışlarının sade sessizliği ile kucaklayacağım her kelimeyi.
Ne çok kırılgan yanlarımız var. Muhteşem söylevlerimizden, aşktan, sevgiden, dürüstlükten ve erdemlerden bahsederek bordo bir perde ile gizliyoruz sahne arkamızı.
Hele şu sevmekten tiratları… Yolda gördüğümüz eli yüzü tertemiz komşunun çocuğunun başını okşamak sandığımız erdemli tavırlarımız yok mu? Midemi bulandırıyorsunuz. O sahte avuç içlerinizle gün boyu tutup bıraktığınız yaşama dair onca saçma şeyinizle hiçbir ederimiz yok ki parmak uçlarınıza hücum eden sinirsel destekli dokunmaların amacı olsun.
Dokunmanın büyüsü düşlemekten geçer. Gerçekliğin hiçbir önemi olmadığını aradaki farksızlıktan anlayabilirsin. Sevgi esir eden değil özgür bırakan dokunuşların müziğidir. Yüreğinizde uçurumlar, irinli yaralar bırakan dokunuşların bir büyü ile kapanıp iyileştiğini gördünüz mü hiç? Ama o büyülü dokunuşun size daha iyi hissettirdiğini inkâr edemezsiniz. Sevmenin yarını olmaz. Ya şimdi ya da hiç.
‘’ günlerden bir gün
belki de tek bir gün
bir kadın ve bir adam
sevdiler birbirlerini ‘’
Robert Desnos
Güneşi koynuna almış bir bulutun yağmaktan başka bir şansı kalmamıştır. Yağmur olmanın nesi kötü?
His kaybı tüm insanlığın hastalığıdır. Açları ve yoksulları düşünürken uzak bir ülkede dönen mahkeme oyununu çekirdek çitleyerek izleyen bir millete anlat anlatabilirsen. Kudüs’ü kutsal kılanda onun için tüm kutsallarını çiğneyip kendi içinde çelişende sensin. Hiç bir çöl de diğerlerinden üstün değil. Maneviyatı topraklarda arayıp dünyanın geçici bir sınav hane olduğunu da söyleyen sizler değil misiniz?
Onca kötülüğün, tacizin, istismarın, yolsuzluğun, açlığın, pişkinliğin ortasında iki eski sevgilinizin arkadaş olmuşluğu mu dokunuyor size? Yok, daha neler. Diş ağrısı dediğin nedir ki? Sadece o dişten kurtulabilirsin, sırada daha çok benzeri var.
Aptalca paragrafların, hayal ürünü cümlelerin ardı sıra yazıldığı bu yazıyı hala okuyan birileri varsa bilmelidir ki buradan koltuğunuzun altına sıkıştırılacak bir mezar taşı kadar soğuk ve acımasız gerçekleri yük edinerek ayrılacaksınız.
300 kemikten 206 ya dek indirgeniyorsun insanoğlu. Birleşe birleşe küçülürken büyümek illüzyonunun yanılgısı ile bir çocuktan daha kocaman olduğunu sanıyorsun. Ayrıca dilin kemiği vardır. İnanmıyorsan ‘’hyoid’’ e sor. Atalarımız dedi diye cümle hurafeyi yalayıp yutmuşluğumuza kapak olsun bu bilimsel gerçekler. Bizde işler doğal seçilimle değil doğuştan saçılımla yürüdüğünden dağılıp dökülmeye ve dahi pek çoklara bölünmeye alıştırılmışız. Et, kan ve kemiksin işte hepsi bu. Yok ama benim kanım senin kanını döver diyeceksiniz. En sonunda kan gölüne çevirdiğiniz dünyanın haline ah vah edeceksiniz. Bu ne küstahlık…! Oysa bilmelisiniz ki bu satranç turnuvasının sadece piyonlarısınız.
Gecelere korku salan… yok o öyle değil işte. Geceyi bile korkunç kılan sensin. O karanlığın taze dinginliğini, sahte ışıklarınla perdelediğin gökyüzünün inci tanelerini, yerine diktiğin betonlarla yok ettiğin yaprakların hışırtısını benden, bizden alıp yerine saldığın vahşetin suçunu geceye yükleme.
‘’Siyasal eylemci’’ tanımı bir mitten türemedi. Kendi içinde kuralları olmasını saymazsak özgürlükçü bir tanım gibi duruyor. Bence buda bir yafta olduğu için fikrimi incitecek bir tarafı var.
Sınırsızlığı arayışın sonunda bulduğumuz her yeni durum veya akıma önce bir isim koyuyoruz. Kuralsızlığı savunduğumuzu zannedip başka kurallar ile yeni özgürlük alanımızı pençelerimizle boğup gömüyoruz. Kübizm-Dadaizm- Sürrealizm.’’Dikenli tellerden ördüğüm zırhım yüzünden sınırlı bir sınırsızlığa ancak tahammülüm var’’dedi insan.
Psikolojik sorunsalların geçici çözümü ‘’tahta at’’ bile açlığımızı doyurmuyorken ciltler dolusu inanç müfredatına ve kuralına aykırı olduğumuzu düşünüyorum. Bizi bunca özgür bir ruh ile dünyaya gönderen yaratıcı bir hata yapmadığına göre neyi yanlış anlıyor olabiliriz?
Üzerime giyindiğim geçmişimin küflü kokusu nekes duygularımın mazeretidir. Affetmeyi bilmeyişim değil iç huzursuzluğumun sebebi beni affetmek sorumluluğuna iten davranışlarınızdır. Asla sevilesi bir yer olmadı tavan arası. Nostaljik eskimişliklerde aradığım çocukluğum siyah beyaz pranganın sadece tek bir dişlisi. Ben tavan arasından nefret ettiğimden daha çok banyolardan nefret ederim. Her evin bir banyosu olması nefretimle yüzleşmenin kendi içinde tekrarıdır. Doğmayan bir bebeğin gözyaşları kırmızıdır.
Şimdi gramofondan bir ev yaptım. Üç yüz karınca koşuşturuyor üzerinde. tuttukları ritim ve bir filin hortumuna asılı kalmış her bir nota oluk oluk fışkırıyor ‘’HES’’ lerin duvarlarına. Daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Ben sadece kağıttan bir bardağım.
Antibiyotiğimi tavuğuma karıştırmış iyilikseverler. Arkadaşlarını yiyip semirdikten sonra bana ulaşan tavuğumu yemek vaktidir. Çorbama karıştırıp beynimi bir jöleye çevirmeleri için sıcak sıcak içiyorum.
Tüm tavuk suyu çorbalardan nefret ediyorum.
Aslında kendimden kurtulabilirsem tüm nefret ettiklerimin yok olacağını düşünüyorum. Acze tahammülümün olmadığını kendime bir türlü öğretemedim.
Sevgilerimle...
Deniz...
YORUMLAR
Tadını bildiğim ancak içmeyeli çok zaman olan şifalı bir "Çorba" gibiydi gerçekten..
Yerli saf genetiği bozulmamış ürünlerden oluşan bu önemli yazıya bırakılan yorumlar da en az yazı kadar değerliydi bana kalırsa.
Hele o kefen işine bayıldım :)))
Herkese çok teşekkür ediyorum.
Aktivist Marina Abramovic eyleminde altı saat hareketsiz kalmak suretiyle bi gösteri yapar...gelen seyircilere kullanmak isteyecekleri bir takım eşya ve metalleri masanın üstüne dizer...çiçekten, pastadan tutun da bıçak ve silaha kadar hangisini kullanmak isterlerse bu altı saat süresince kullanmak serbesttir...kendisi her ne olursa olsun pasif duracaktır...ilk başlarda izleyiciler gayet nazik ve kibar davranırlar.. biri çiçek tutuşturur eline, biri pasta yedirir...ama süre uzadıkça aynı insanlar bu sefer de çok farklı bir karektere bürünür...az önce çiçek uzatan şimdi de bıçakla boynunu, karnını çiziyor, makasla elbiselerini parçalıyordu...hatta biri silahı bile dayar alnına...sonra tacizler başlar, öyleki tepki vermeyen kadından cesaret alıp tecavüz etmeye kadar götürürler işi...kadının ağladığını gören başka bir bayan aktivistin gözyaşlarını silip boynuna sarılır...gitgide vahşileşip içindeki kötülüğü dışa vuranlara geç de olsa birkaç kişi engel olur ve sayıca az denecek kadar azdır...
bunu anlatmamın sebebi, insanların içinde yatan bi canavar hep vardır...ve fırsat kollar...eğer iyi niyetli azınlık cesaret edip daha erken davransaydı bunların hiçbiri yaşanmayacaktı oysa...
yerimde oturup sessiz sessiz hiçbir şey yapmamaktansa, bir şeyleri değiştireceğine ve güzelleştireceğine inandığım bir takım eylemlerde bulunmayı tercih ederim...
insanı iyi irdeleyen bir yazı ve de sorgulayan...
sevgimle gülüm...
Yemeklerin başlangıcı olsa da gecenin finalidir çorba :)
Taşmaya ramak kala altını kısmak hatta söndürmek lazım beyinlerin :(
Yazı daldan dala uzansa da duygusunda aynı ağacın kökleriyiz hemşehrim
Ruhun dert görmesin…
ilhanaşıcı tarafından 12/8/2017 1:09:06 PM zamanında düzenlenmiştir.