- 579 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAKACAK'LI GÜLİZ - 2
Halbuki elemanı ben yetiştireceğim, ben işe alacağım. Telaşa ne gerek..
- Halil bey nasılsınız.. Güliz evde mi?
Hanım yutkunuyordu..
- Yok mu? Nerde?
Merakla soruyordu.
- Burhaniye’demi, zeytin toplamaya mı gitti dediniz.
Ses çatallanmaya başladı;
- Onu hemen bir getirsen.. Astıp’ta çalışacak. Bir alıp gelsen..
Telefon kapandı. Kasım’ın buz gibi havasında, kah zeytin ağaçlarının tepesinde, kah dibinde... Zeytin topluyor.. Yine sabahtan akşama.. Ticaret lisesi mezunu. Çalışkan, başarılı bir çocuk.. Eğitimi ne için alıyoruz, nerelerde çalışıyoruz.
O dağlarda telefon yok. Haber gönderecek dost yok..
- Tamam hocam, ben gider getiririm.
demiş babası..
Baba ertesi gün yollara düşüyor. Çalıştıkları zeytin tarlasını buluyor. kızını alıp Balıkesir’e dönüyor.
Baktım Güliz karşımda duruyor. Merak ettiğim kız karşımda.. 1,55 - 1,60 boylarında, buğday tenli, siyah- kahve rengi saçları, siyah gözleri karşımda.. Heyecanını gizlemeye çalışıyor ama beceremiyor. Ara sıra mahcup ve mahsun gözleri takılıyor gözlerime..
Laboratuvarı, laboratuvar teknisyenliğini anlattım pür dikkat dinliyor. Ara sıra kafa sallıyor. Sonunda "beceririm" deyince;
- Tamam o zaman, sen varsan bende varım, bunu sana öğreteceğim, dedim.
Konuşurken baktım ellerini birleştirmiş, parmaklarsa o ellerin içinde.. Birleşmiş iki el bile minicik. Elleri de kendi gibi minyon..
Kızım eller önemli deyince biraz kızardı, yüzüme bakarak;
-Hocam zeytini çıplak elle topluyoruz, hava da soğuk... onun için ellerim çatlak..
Baktım, özellikle parmak uçları çatlamış ve kalınlaşmış.
- Olsun kızım.. Tedavi ederim, düzelir. Nasıl ısınıyor bu insanlar?
- Ateş yakıyoruz. Çakıl taşları atıyoruz. Isınınca belimizde ki eteğe onları dolduruyoruz. Elimiz üşüdükçe onları taşların arasına sokup ısıtıyoruz.
Bir sıcak, bir soğuk.. Ayrıca buz gibi ayaz.. Zeytinin üzerinde sabahın çiyi... Deri dayanır mı buna..
Astıp çalışanları ile tanıştırdım;
- Berna ablan, Gülben, Neziha hanım...
Eğitimi Astıp’ta vereyim diye düşündüm.. Baktım uzun sürecek.. Zaman kaybı.. Asker Hastanesi Başhekimi ile görüşüp müsaade aldım. Güliz’i orada yetiştirecektik...
Asker Hastanesine çıktık. Meraklı gözlerle etrafı inceliyordu. Bembeyaz giyinmiş doktorlar, hemşireler.. Bir koşuşturma içinde.. Laboratuvardan içeri girdik.
-Reşat bebek abin.. Seninle yakından ilgilenecek. Seni ikimiz yetiştireceğiz.
Reşat astsubayım çok iyi, tecrübeli bir laboratuvar teknisyeni. Aynı zamanda çok iyi bir insan. Yardımsever,fedakar.. Sıcacık bir kalp sahibi ve çok kibar...
- Reşat önce kan alımını öğretelim.
- Emredersiniz komutanım,
dedikten sonra , usta ve çırağını baş başa bırakıp ayrıldım.
Ertesi gün Güliz’i tekrar karşıladım. Hastalarım bitince akşam üzeri laboratuvara geçtim.
- Komutanım, kızımız bugün yaklaşık yüz kişiden kan aldı. Bayanlardan bile aldı.
Şaşırmıştım. İlk gün bu kadar kan alması... Hemde bazı hemşirelerimizin bile zorlandığı kadınlardan kan alması... Usta iyi usta.. Yok yok hakkını yemeyelim çırakta iyi çırak.. Sevinmiştim. Bu kızda iş vardı. Kan almak önemli ve bu işin ilk basamağıydı.. Bunda başarılı olunca bir sonraki adımı atabilirdik.
o akşam ve sonraki akşamlar Güliz’e ödevler veriyordum. Gece evde çalışıyor ertesi gün hastaneye gelince tek tek her şeyi soruyordum. Tetkiklerin yapılışı, hata kaynakları.. Daha sonra o tetkiki gün boyu yapıyorduk. Eksik gördüğüm yanları tekrar tekrar anlatıyordum.
Bir ay düşündüğüm eğitim süresi on günde bitmişti. Bu korkunç bir başarıydı. Halbuki bu eğitimi daha önce ki kursiyerlere altı ayda vermiştim. Çırak yetenekli çıkmıştı. Reşat ustalığını, bense tecrübemi kısa sürede ona aktarmıştık...Kan tetkiklerini,idrar tetkiklerini,boyamaları,kültür-antibiyogramları kısa sürede öğrenmişti...
Astıp’ta işe başladı bu eğitim sonrası.. bir on gün kadarda oradaki teknisyenle çalıştı. Daha sonra tek başına laboratuvarın sorumlusu oldu..
Diğer çalışanlarla hemen kaynaştı. Ellerinde de hiç bir çatlak kalmamıştı. Artık saklamıyordu ellerini.. çok mutluydu. Yüzü aydınlandı, gözleri parladı... Kendine güveni tamdı artık. Hocasını mahcup etmemiş, yüzünü kara çıkarmamıştı...
Çayırhisar köyüne gittiğim bir gün Nursel yenge;
- Ahmet bey, Yücel’i evlendirmek istiyoruz. Siz yardımcı olur musunuz?
Tabi yengem ne demek, Yücel gelince bana uğrasın...
Nursel yengeyle yıllardır beraberdik. Ailece görüştüğümüz çok iyi, bizler için çok değerli insandı. Çocuklarımın ikinci anasıydı. Bunu seve seve yapacaktım ama kiminle...
Yücel, Erzurum Polis Okulu’nu bitirdikten sonra İzmir Emniyet Müdürlüğü’ ne atanmıştı. Nursel yengemin ablasının oğluydu. Çok beyefendi, dürüst, kişilikli bir delikanlıydı...
Birden Güliz gözümün önüne önüne geldi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.