- 1025 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
HEP AYNI TERANE : MÜFTÜLERE NİKAH KIYMA YETKİSİ VERİLMESİ MESELESİ.
Bilmem seyrettiniz mi? Oldukça güzel bir tiyatro eseridir ’Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü? ’
Bu eseri doğrudan doğruya tiyatroda seyretmedim ama gerek televizyondan gerekse internetteki cd lerinden bir kaç seyretmişliğim vardır.
Tabii ki şimdi oturup da bu eseri anlatmayacağım sizlere. Ama başlığımızla ilgili bir bölümünden bahsetmeden de geçemeyeceğim
Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği ve ayrıca çok önemli olmasa da rol aldığı bu eserde oyunun lokomotifi Demet Akbağ’dır. ( Oyundaki adı Gülseren ) Onun dışında daha pek çok tanıdığımız sanatçılar yer alır oyunda. Söz konusu edeceğim sahnede rol alanlar ise Bican Gündoğan( Oyundaki adı Nevzat bey ) ve Demet Akbağ’ın yani oyundaki adıyla Gülseren’in annesidir ( Zerrin Sümer )
Yaşlı Nevzat Bey de Gülseren’in annesi de şikayetleri olan iki yaşlı ve mızmız insandır.
Gülseren’in annesi öncelikle tek eğlencesi olan televizyonunun kızı tarafından sokağa atılmasından şikayetçidir ama daha da şikayetçi olduğu konu kızının gül gibi (!) bir kasabın evlenme teklifini reddetmesidir. Eğer kızı o kasapla evlenmiş olsaydı bir tarftan et yerken bir taraftan oturup televizyon seyredecekti. İşte bunu anlatır yaşlı Nevzat Bey’e
Nevzat Bey’in derdi ise aynı evi paylaştığı bu insanların, evinden çıkmasıdır. Gülseren’in annesi et ve televizyon derdindeyken o ne anlatırsa anlatsın Nevzat Bey ’ Çıkın evimden ’ demektedir.
Sadece ona değil tabii ki. Gülseren’e de ’ Çıkın evimden ’ demektedir. Daha da dahası, o evin kapısından kim içeri girerse ’ Çıkın evimden yahu. Mönşen Gladbhtan oğlum gelecek, Bayern Münihten oğlum gelecek ’ gibi laflar etmektedir. Ve daha da komiği Nevzat Bey o evin sahibi filan da değildir. Kafayı sıyırmış bir yaşlıdır hepsi o. Papağan gibi hep ’ Çıkın evimden ’ Diye tekrarlamaktadır. Veyahut da eski ve çizik bir plak misali iğne çizik kısım üzerinde sabitlendiğinden hep aynı şeyi söylemektedir: ’ Çıkın evimden ’ Oyundaki oyuncular ona ne söylerse söylesinler, ne şekilde kendisinin ev sahibi olmadığını anlatırlarsa anlatsınlar, ya da ortadaki mevzu ne olursa olsun Nevzat bey tek bir şey söyler: ’ Çıkın evimden ’
İşte bu oyundaki Nevzat beyi hatırlarım aynı teraneyi tutturanları gördüğümde.
Bu müftülere de ( ’de’ nin altını bir kez daha çizelim. ) nikah kıyma yetkisinin verilmesi üzerine o kadar çok şey yazıldı çizildi, bu meseleyi artık beş yaşındaki çocuk bile anladı ama bazı kafalara anlatmak mümkün olamadı maalesef. O kafalar hâla aynı teraneye devam ediyorlar ’ Müftülere nikah kıyma yetkisi verildi ’
Anlatamıyorsunuz ’ Müftülere de nikah kıyma yetkisi verildi’ ile ’ Müftülere nikah kıyma yetkisi verildi ’ arasındaki farkı. Onu anlatamadığımız için de vatandaş bozuk plak gibi tekrar ediyor ’ Nikah kıyma yetkisi müftülere verildi ’ Diye.
Oysa daha ilk okul çağlarındaki çocuklar bile ’ Müftülere de nikah kıyma yetisi verildi’ ’ Müftülere nikah kıyma yetisi verildi ’ ve ’ Nikah kıyma yetkisi müftülere verildi ’ cümleleri arasındaki farkı rahatlıkla anlayabilmektedir.
İşte o ’ de ’ nin anlamını kavratamadığımız için o vatandaşlara bu ülkenin yegane sahiplerinin kendileri olmadığını da anlatamıyorsunuz. Dolayısıyla da ’ Çıkın evimden diyorlar sık sık.
Sonuç?
Sonuç genellikle aynen Gülseren’in yaptığı gibi oluyor tabii ki ’ Tamam tamam en yakın zamanda çıkacağız ’ Deyip bu bunaklara aldırış etmiyoruz. Yani zamanımızın gözde ifadesiyle ’ He yav he ’ deyip geçiyoruz.
’ He yav he ’ deyip geçmeyenlerimiz de var. Onlar da oturup gereksiz ve lüzümsuz bir şekilde bunlara Atatürk’ün nikahını da bir müftünün kıydığını, ( İzmir Müftüsü Rahmetullah Efendi ) O müftünün 14 Mayıs 1915 de ’ Bu sakalım kanımla kızarabilir, ama bu alna Yunan alçağını sukûnetle selâmlamış olmanın karasını sürerek Huzur-u Ilâhiye çıkamam” Dediğini anlatıyorlar.
Ne kadar gereksiz bir şey. O vatandaşların nezdinde beyaz sakallı biri ancak on on bir yaşında bir kız çocuğuyla evlenir ya da o yaştaki çocukları evlendirir, muta nikahı denen sapıklıklara alet olur, çocuklara cinsel istismarda bulunur. Öyle Yunan alçağının karşısına çıkmak, Milli Mücadele için kanıyla canıyla kendinini ortaya atmak ak sakallıların, hele de müftülerin işi değildir. O beyinlere Ne Rahmetullah Efendiyi, ne Denizli Müftüsü Hulusi Efendiyi anlatamazsınız.
Siz onlara ’ Atatürk’ün nikahını da bir müftü kıymıştı ’ dediğiniz anda ne cehaletiniz kalır ne yobazlığınız ve bir de küfür yersiniz ’ Ulan geri zekalı ! Atatürk’ün nikahı kıyıldığı 29 Ocak 1923 de Türk medeni Kanunu yürürülüğe girmiş miydi?’ Diye... Bir de tarih dersi verirler size.
Yani demem o ki aslında Gülseren’in yaptığı gibi ’ he he ’ Deyip sallamamak varken ne diye hâla bu vatandaşlara bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz onu da anlayamıyorum.
..........................................
Bu arada...
Dün ilk kez bir müftü tarafından resmi nikah kıyıldı.
Milli Savunma Bakanımız Nurettin Canikli’nin oğlu Furkan Canikli ile Rabia Tuna’nın nikahlarını Ankara Müftüsü Mehmet Sönmezoğlu kıydı. Nikah şahitleri ise Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve Meclis Başkanımız İsmail Kahraman’dı.
Şu ana kadar ne başımıza taşlar yağdı ne de kıyamet koptu... Bazı vatandaşlarda gaz şişkinliği ve hazımsızlık yapması dışında 1926 yılından bu güne kadar yapılmış ve yapılmakta olan resmi nikahlardan hiç bir farkı yoktu.
YORUMLAR
Kalemine emeğine sağlık Sami hocam neden bu kadar yaygara yapılıyor.
Kıçını kokladıkları batı da nikahı papazlar kıymıyor mu?
En azından imam ve müftüler nikahı kıyarken besmele çekecek, hangi memur çekiyor.
Daha yazarım da terbiyem bozulacak hocam.
Saygılar
Filiz Şahin.
İBRAHİM YILMAZ tarafından 12/6/2017 5:35:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
hotamisli
hangi bati ulkesinde dershane var diye sormussunuz. Musadenizle ben cevapliyayim. Hollanda'da 980.000 ogrenci okul disindaki ozel kurumlarda ek ders aliyor (derhane gibi bi sey yani). Ek dersler icin 150 milyon Avro harcandigi dusunuluyor. Orta ve lise ogrencilerini kapsayan bir arastirma sonucu bu, ilkokul ogrencileri de arastirilsa kesin daha yuksek rakamlar cikar. Ben de oglumu ilk okukdayken bir donem ozel bir kuruma gondermistim. Hic bir faydasi olmadi, ayri bi konu ....
Batinin diger ulkelerinde durum nedir bilemem ama sorun sadece Turkiye'de yok, her tarafta var yani....
selamlar,
abdulah
Alp Aldatmaz
hotamisli
yalanin tatlisi filan olmaz, yalan yalandir.... Ben yalan soylemedim, gunahimi aldin ... Gunahimi alacagina kaynak isteseydin daha iyi ederdin .... sen istemedin ama al sana kaynak
https://www.nrc.nl/nieuws/2015/05/21/ouders-geven-150-miljoen-euro-uit-aan-bijles-1496451-a1211470
bu habere de inanmazsan, yapabilcegim bir sey yok... Ben sahsen Hollanda' da binlerce ogrencinin ek ders aldigina sahidim (huiswerk begeleidingen)
biraz google yap, ek ders veren ne kadar kurum oldugunu gorursun. Ayica evinde ozel ders veren cok sayida ogretmen de var (zie marktplaats )
Bir daha insanlari yalancilikla itham etme!
sami biberoğulları
Bilmem ilginiz çeker mi ama araştırdım bu güne kadar Nobel ödülü alan sadece üç Türk vatandaşına rastladım. Ama üzüleceksiniz biliyorum çünkü hepsi de bu ödülleri 2002- 2017 yılları arasında almışlar. Yani 1926-2002 yılları arasında Türkiye'yi adam yerine koyup da bir Türk'e bu ödülü vermek kimsenin aklına gelmemiş.
Neyse...Kimlermiş bu Nobel ödülü alanlar ve hangi yıl almışlar yazayım yine de...
1- Orhan Pamuk--- Edebiyat dalında 2006 yılında
2- Aziz Sancar- Bilim dalında 2015 yılında
3- Tevekkül Karman---Yemen doğumlu olan bu kadın 2011 yılında Nobel Barış ödülünü kazanmış, 2102 Yılında ise Türk vatandaşlığına geçmiştir.
4- Bir de örgüt var ki onu da ekleyelim isterseniz. Bu örgütün adı: Kimyasal Silahların Yasaklanması örgütü. Örgütün direktörlüğünü bir Türk olan Ahmet üzümcü yaparken bu örgüt 2013 yılında Nobel ödülüne layık görülmüş.
Gördüğünüz gibi hepsi de 2002- 2017 Yılları arasında. Bunun elbette ki mevcut hükumetle hiç bir alakası yok. Hele de Orhan pamuk'un zaten olmaz, olamaz...
Sadece siz ''Artık o kıyılan nikahtan sonraki evlilikte doğacak çocuk muhakkak ülkemize Nobeller ve Oskarlar kazandıracaktır. '' Dediğiniz için ve benden Nobel ödülü almış Türkleri araştırmamı istediğiniz için böyle bir araştırma yaptım.
Dersaneler konusunda da iki ayrı arkadaşım iki farklı açıklamada bulunmuşlar. Yurt dışındaki eğitim öğretim konusunda herhangi bir şey bilmediğim için ve bilmediğim konuda ahkam kesme gibi bir adetim olmadığından maalesef bu sorunuza cevap veremeyeceğim.
Tekrar selam ve saygılar.
hotamisli
su gunlerde birlige, beraberlige, kardeslige o kadar muhtaciz ki... En az kurtulus savasi yillarindaki kadar.... Kenetlenmeye cok ihtiyacimiz var, fikirlerimiz, yasam tarzlarimiz ne olursa olsun. Aramizdaki fark 180 derece de olsa gercekten birbirimize muhtaciz.... Izaha gerek yok sanirim.... Buna ragmen tartisilan konular (sadece bu yaziyi kasdetmiyorum) yapici olmaktan daha cok kirici uslupta olabiliyor maalesef, ben de buna dahilim.
Bundan dolayi hepinizden ozur diler, su saatten sonra daha fazla gerginlige yol acmamak adina hic bir yaziya yorum yapmayi dusun-mu-yorum.
Affiniza, anlayisiniza siginirak istirham ediyorum, lutfen daha duyarli olalim.... Millet olarak cok hassas bir donemden geciyoruz, bu zor gunleri birlik, beraberlik, kardeslikle asabiliriz...
saygilar, selamlar...
abdullah konuksever
İBRAHİM YILMAZ tarafından 12/6/2017 5:36:27 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Yazdıklarınızdan şöyle bir sonuç çıkıyor :1926 yılından 4 Aralık 2017 tarihine kadarki dönemde Müftülerin resmi nikah kıyma yetkisi yoktu. Ama yine bu 91 yıllık dönem içinde 2012-2017 yılları arasını kapsayan dönemde iktidar olanlar müftülere de nikah kıyma yetkisi verebilmenin çalışmaları içindeydiler. İşte bu on yıllık dönemi saymazsak daha önceki yani 1926- 2002 yılları arasında nikah kıyma yetisi ile müftü arasında hiç bir ilişki olmadığı için ülke çocukları hep Nobel ve Oscar ödülleri alıyorlardı. Pisa sınavlarında Türkiye hep birinci oluyordu. İşssizlik sıfırdı.
Valla hocam haklısınız. ne kadar Müftü varsa hepsini kurşuna dizelim. Ülkenin anasını ağlamış nikah kıyma yetkisi onlara verildiği için.
Bu arada sizden rica etsem de bana 1926- 2002 yılları arasında Nobel ya da Oscar ödülü almış Türk vatandaşlarının resimlerini bana göndersiniz. Şu yukarıdaki uğursuz resim yerine onların resmini koyayım bu yazıma. Okullara da rica edelim 1926-2002 yılları arasında Nobel ve oscar ödülü almış vatandaşlarımızın resimleriyle süslesinler sınıfların duvarlarını.
Serlam ve saygılar.
chaotica
BEN DE MERAK EDİYORUM
Neden buna gerek duyuldu neden müftülere DE imamlara DA nikah kıyma yetkisi verildi?
dünde ismi lazım değil bir bay üye coşa gelmiş yazmıştı sözüm ona tenkit ediyor ama kullandığı resimde kız çocuğu ve sakaldan ibaret bir herif ( rahatsız olduğum içinde böyle tarif ettim)
tamam anladık müftünün kıydığı da resmi nikah belediye nikahı ama neden din adamlarının nikah kıymalarına gerek duyuldu?
ayrıca şu papaz nikah kıymıyor mu zırvasının yanlışlığı lütfen sen izah et Müslüman Hristiyan ya da Yahudi ya da Mecusi vb. onara benzemelerinin yasak olduğunu anlat rica ederim, bunlar nasıl Müslümansa ona buna benzemek derdindeler tövbe yarabbi
Filiz Şahin. tarafından 12/6/2017 11:34:28 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Mesela bu nikah kıyma yetkisi din adamlarına değil de mesela nalburlara verilseydi. Ya da mesela öğretmenlere... Yine bunca patırtıya sebep olacak mıydı?
Neden din adamlarının nikah kıymalarına gerek duyuldu?
Sanırım en can alıcı ve bu sorunda asıl sorulması gereken soru bu.
Bunu defalarca anlattım ama bir kez daha anlatacağım. Anlatmasına anlatacağım ama '' Yok ya sebep bu değil '' deneceğini de adım gibi biliyorum. Çünkü vatandaşımızın bir kısmı maalesef peşin peşin bu hükumetten olumlu ve hayırlı bir icraat gelmeyeceğine adeta iman seviyesinde inanıyor.
Neyse neden din adamlarına da resmi nikah kıyma yetkisi verildi?
1- Çünkü vatandaşlarımızın oldukça önemli bir bölümü kadına karşı herhangi bir yasal zorunluluğu olmasın diye resmi nikah yerine dini nikah yaptırıyor, canı istediği zaman da '' Boşsun '' diyerek kadını kapı önüne koyuyordu. ne nafaka, ne kadına karşı herhangi bir maddi ve manevi yükümlülük söz konusu değildi.
Bu yetki din adamlarına da verilince artık daha önce dini ama yasal olarak erkeğe hiç bir yükümlülük getirmeyen nikah artık yasal ve yükümlülük getiren bir nikah haline geldi.
Bundan böyle her kim nikah için bir müftünün ya da imamın karşısına gelirse bilecek ki evlendiği kadını öyle keyfi olarak boşamayacak. Kadın başta miras olmak üzere her türlü haktan faydalanacak. Boşanma durumunda kadının hakları korunacak. Erkek ikinci bir kadınla artık dini nikah adı altında evlenemeyecek. Çünkü resmen evlidir ve evli biri ikinci kez evlenemez.
2- Evlenme çağına gelmemiş kızların zorla evlendirilmelerinin önüne de geçilmiş olacak böylece. ( bu konuda en azından eskiye oranla azalma söz konusu olacak ) Çünkü her din adamının yapacağı nikah resmi bir hüviyet taşıyacağı için ve resmiyette evlenme çağına gelmemiş kızların ( ya da erkeklerin ) nikahının kıyılması kanunen mümkün olmadığından din adamları evlenme çağına gelmemiş olan kız ve erkeklerin nikahlarını kıyamayacak.
3- Bundan böyle artık ülkede hiç bir fuhuş vakası '' dini evlilik '' maskesi altında saklanamayacak. Her dini nikah aynı zamanda resmi nikah olacağından hiç kimse bundan böyle '' bu benim imam nikahlı eşim, bu da resmi nikahlı eşim '' diyemeyecek.
Tabii ki bu uygulama ile gayrı resmi imam nihahları ya da gayrı kanuni küçük çocukların dini nikah adı altında evlendirilmelerinin tamamen önüne geçilemeyecek. Bunu iddia etmek salaklık olur. Ama eskiye oranla daha azalacağı da kesindir.
Kısaca: Bu yetkilerin din adamlarına da verilmesi aslında oldukça hayırlı bir karardır.
Selam ve sevgilerimle.
Filiz Şahin.
birinde cübbe diğerinde sarık var. demem o ki cıks bu süt maya tutmaz, çünkü süt kesilmiş.
adamın derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmekse istersen kemer tak gene o bağcı dövülür. sen inanıyor musun bu sakallı namusu bitlilerin her bir kadın için nikah kıydıklarına.
BAŞLIK PARASI DA YASAK AMA HALEN BAŞLIK İSTENİYOR ALINIP VERİLİYOR. BERDEL DE YASAK
sen diyorsun ki yükseklik korkusu olan adam imam dediği için bu yüksek köprüden hoplaya zıplaya geçecek.
aynı evrakı toplayacak, aynı harç vezneye yatırılacak, aynı sağlık raporu vs. derken birinde imam ve sarığı ötekinde belediye memuru ve cübbesi var
sen buna inandın mı? evet inanmış görünüyorsun
ben de diyorum ki
onca evrak rapor ıvır zıvıra katlanan adam zaten nikahın imamlısına cübbelisine bakmaz . yahu gider çölde gemi kaptanı bulur gene üçüncüyü, beşinciyi alır evlenir ,alır yani
sen her dini nikahlı karım diyenin gerçekten nikahı olduğunu mu düşünüyorsun. hiç sanmıyorum. Ben seni severim çok da saygı duyarım ama inşallah ben yanılırım da bu kadın kıyımı son bulur amaaaaaaaaaaaaa hiiiç inanmıyorum, bu algı masal.
çık sokağa cübbeliye 35. karı olmaya aday kaç kadın atlar bilüyun mu artık vesika devri kapandı nikah var.
SN mümin hocam dinimizde resmi nikahtan sonra evde cami imamı gelir dini nikah kıyılırdı hırıstiyanlarda papazlar nikah kıymıyormu ,ki bizde çok görülüyor ,illaki dini nikah olacak diyede bir dayatma yokki şimdiye kadar büyük şehirlerde resmi nikah kıyıldıktan sonra dini inancları geregi nikah kıydıran kaç kişi varki dini alet ediyorlar .Toplumumuzda öyle şerefsiz insanlar varki her şeyi büyütüyorlar dürüstlere sözüm yok,70 yaşındaki bir insanında 11 yaşındaki kızla evlenmesi ise şerefsizligin danıskası o cocugu 70 yaşındaki şerefsize veren anne babada şerefsizdir kuran kurslarında o ahlaksızlıgı yapan şerefsiz din adamları dinlen alakası olmayan kişilerdir basında yazılıyor ama hiç birinin ceza aldıklarını dogrusu pek duymuyoruz kanunlarımız yetersiz demekki 550 millet vekili ne için secilmişlerdir bu tür yanlışlıklar devamlı yapılıyor neden kanun maddesi cıkarmıyorlar işlerinemi gelmiyormu kendi başlarına gelse ne yaparlar merak ediyorum daha yazılacak çok şey var toplumun kanayan bir yarası malesef saygılarımı sunarım
sami biberoğulları
Evet, bahsettiğin konularda devletin eksiklikleri bir hayli fazla. 550 Milletvekilini süs olsunlar diye göndermedik meclise. Bahsettiğiniz ahlaksızlıkları görmek ve gereken tedbirleri almak onların birinci görevidir.
Selam ve sevgilerimle.
Beni saymazsak...
İlk toplum modellerinde klan birleştirmek için araya atkı atmanın bir versiyonu olan evlilik, tarihin hiçbir döneminde birey algısındaki ütopik tanıma oturmadığı gibi, ders kitaplarındaki tanımla toplumun çekirdeği olan en küçük topluluk tanımından da öteye gitmedi.
An itibariyle evlilik, bireyi, toplum içinde serseri mayın gibi süzülen kontrolsüz bir bomba durumundan kurtarıp! kendisi hayalî, etkileri gerçek olan bir statükoya bağlayarak kurumsallaştırmanın yegane yoludur. Yanisi nedir? Ferhat, uğruna dağları deldiği Şirin'le evlenseydi de Ferhat mesaiye gidecek, Şirin de ev temizleyip çocuk bakacak, o efsanevi aşk, sıradan bir evliliğe dönüşecekti. Büyük büyük ütopik aşkları aşk yapan daima kavuşamama ön koşuluna sahip olmasıdır. Nihayetinde evlilik, bireyi ve bireyselliği öğütür. Birey üzerinde sürdürülmesi gereken sırtında ekonomik bir kambur, ayağında zincirdir. Çünkü sistem bireyi tek başına ayakta duramayacak biçimde koşullandırır. Uzun mesai saatleri, düşük ücret ve piyasa koşulları, bireyi ekonomik ortaklığa mahkum eder ve hayali bir kurumun kölesi durumuna düşürür. Hal böyleyken, evliliği birey kafasındaki o ideal tanıma yaklaştırmak şöyle dursun, içini iyice boşaltıp mahkumiyete çevirmişken tartışma ne? Nikahımı kim kıysın? Kim kıyarsa kıysın, nikahınızı kıymıyor size kıyıyorlar.
Bu nedenle tartışılması gereken şey bence evliliğin kendisidir.
sami biberoğulları
Hoş geldin değerli dost.
Sen olaya oldukça farklı bir açıdan yaklaşmışsın. Dolayısıyla da tamamen farklı bir tartışma konusu olmuş seninki.
Ferhat ile Şirin evlenseydi Ferhat asgari ücretle çalışan bir gariban, Şirin her sene bir çocuk doğuran sıradan bir ev kadını olurdu ve muazzam aşk da ölürdü belki. Lakin aralarında bir evlilik bağı olmadan düzeyli ve seviyeli ( ki ikisi de aynıdır aslında ) bir ilişki yaşasaydılar Ferhat'ın gelir düzeyinde bir değişiklik olmayacağı gibi Şirin de sıradan bir ev kadını olmaktan kurtulamayacaktı.
Ha bu arada, eğer evliysen bana yazdıklarını eşinin yanında söyleme. Fena çıngar çıkar valla ))
Selam ve sevgilerimle.
"İşte o ’ de ’ nin anlamını kavratamadığımız için o vatandaşlara bu ülkenin yegane sahiplerinin kendileri olmadığını da anlatamıyorsunuz. Dolayısıyla da ’ Çıkın evimden diyorlar sık sık."
Çok manidar bir cümleydi.
Sadece şunu merak ediyorum.. Neden müftülere verildi... Burada ki amaç hem dini hemde resmi nikahı bir arada kıymak için mi... Bu ülkede artık dinin de ,din görevlilerininde suyunu çıkardılar..
Üç çocuk meselesinden ,nikaha kadar insanların tercihine saygı duymayan emri vaki bir durum.
Bir nikah kalmıştı karışmadıkları.. Ne halt ederse etsinler. artık bu ülkede hiç bir şeye şaşırmamak lazım
Bence müftüler kuran kurslarındaki ve yurtlarda taciz edilen çocukları koruma altına alsın.
Selam ve saygılar
Dilek USTA tarafından 12/6/2017 2:09:31 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Bakın siz de aynı şeyi yaptınız.
''Neden Müftülere verildi?'' Diye soruyorsunuz.
Soruyu bu şekilde sorduğunuzda nikah kıyma yetkisi belediyelerden ve diğer yetkililerden alındı, sadece müftülere verildi anlamına gelir. Oysa olan olay bu değildir. Olan olay kısaca şudur: Ülkemizde nikah kıyma yetkisine sahip olan makam ve kişilere müftüler de ilave edildi. Yani bundan böyle isteyen vatandaşlar nikahlarını müftülere de kıydırabilecekler ve bu nikah resmi bir nikah olacak. Yani Müftü, resimde de görüldüğü gibi üzerinde müftü cübbesiyle değil, nikah memuru cübbesiyle nikah kıyıyor. Dini nikahlarda olan prosedürlerin hiç biri bu nikahta uygulanmıyor ( Mesela mihir belirlemek gibi ) Vatandaş dini nikah yapmak isterse bunu ayrıca yaptırıyor.
Daha da açık konuşalım.
Kimse sizin, benim nikahıma karışmıyor. İsteyen nikahını belediyede, isteyen nüfus dairesinde, isteyen kilisede kıydırıyor. İsteyen de Müftülüğe gidip orada kıydırıyor nikahını.
Şimdi siz diyorsunuz ki '' hayır hiç kimse müftülükte nikah kıydırmasın ''
Ben de soruyorum o zaman: Neden? Benim müftülükte kıydıracağım nikahın size ne zararı var. Ya da sizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Siz ister belediye memuruna, ister nüfus memuruna ya da muhtara vs kıydırın nikahınızı buna karışan yok. Aynı şekilde benim müftülere kıydırtacağım nikaha da siz karışmayın.
Aynı şey üç çocuk meselesi için de söz konusu. Devlet hiç kimsenin kafasına silah dayamadı '' Üç cocuk yap '' Diye. Bu bir tavsiye idi sadece. Ama sanki her evli çiftin kafasına silah dayanmış da üç çocuk yapmaya zorlanmış gibi bir algı yaratıldı.
Ayrıca o üç çocuk tavsiyesinin de çok önemli sebepleri vardı ama buraya yazıp da yeni bir polemik konusu yaratmak istemiyorum.
Bana göre de Müftüler Kuran kurslarında ve yurtlarda tacize uğrayan çocukları da koruma altına alsınlar, nikah da kıysınlar.
Selam ve saygılar.
Dilek USTA
sami biberoğulları
Toplumsal kaygıları anlamayıp bir de bunu savunan yazı yazmanız harika olmuş.
Size sadece şunu sormak istiyorum, muhafazakar kimliğiniz ile ileride bu konuda daha radikal kararların alınmasının ( nikah kıyma yetkisinin belediyelerden alınması vb.) önüne geçebilmenin bir yolunu biliyormusunuz? Yoksa böyle iyi mi?
sami biberoğulları
Her neyse.
Ben bu konuda toplumsal duyarlılığa sahip(!) bir vatandaş gibi işime gelmeyen yorumu silme huyuna sahip olmadığımdan sorunuza cevap vermeye çalışayım kendimce.
Toplumsal kaygılar?
Nedir bu kaygılar? diye sormama gerek kalmamış. Nikah kıyma yetkisi belediyelerden alınıp da sadece müftülere verilirse bunun önüne geçebilmenin bir yolunu biliyor musunuz? Diye sorarak toplumsal kaygının ne olduğunu dile getirmişsiniz.
Evet..Bir müftünün, üzerine müftü değil de nikah memuru cübbesi giyerek resmi bir nikah kıyması. Bu nikahı kıyarken hiç bir dini prosedür uygulamayıp '' Falanca kızı filanca ile evlenmeyi kabul ediyor musun'' ve '' Filanca oğlu falancayla evlenmeyi kabul ediyor musun?'' Diye sorması, şahitlere de sorduktan sonra ''Sizleri karı-koca ilan ediyorum'' demesi, gelinin eline RESMi bir nikah cüzdanı vermesi sizi oldukça kaygılandırıyor.
Olabilir... Bir müftü suratı görmek istemiyorsunuz nikahınızda. Dolayısıyla da üzerindeki cübbe ne cübbesi olursa olsun nikahınızı bir müftünün kıydıracak olması tüylerinizi diken diken ediyor. Çok kaygılısınız.
Bir vatandaş olarak sizin de haklarınız var tabii ki. İşte bu haklarınızı bilen ve anlayan devlet size diyor ki '' sen istersen nikahını müftüye kıydırtma. Nikah kıya yetkisine sahip olanlar içinde canın kime isterse ona kıydırt''
İyi ama ya ileride bu yetkiyi sadece müftülere verirse?
Bu neye benzedi biliyor mususunuz?
Türban tartışmalarının en ateşli olduğu, üniversitelerde ikna odalarının kurulduğu yıllarda türban taraftarları '' yahu bu türbanlıları okullara alın. Eğer kanunen suç sayılan bir fiil işlerlerse o zaman okuldan atın '' diyordu. Buna karşılık toplumsal kaygıları olanlar ( mesela Kemal Alemdar, Nur Serter ) '' Ya suç işlerlerse ?'' Diye cevap veriyorlardı.
Sizin endişeniz ve bana sorduğunuz soru da aynen işte böyle boşlukta olan bir sorudur.
Eğer tüm hayatımızı '' Ya şöyle olursa, ya böyle olursa '' endişleri içinde geçirisek yaşamamız mümkün olmaz değerli arkadaşım. Öyle ya çocuğumu okula gönderiyorum ama ya servis aracı bir başka araca çarpıp da çocuğumun ölümüne sebep olursa ?'' Diye endişe edersek hiç bir çocuğu okula gönderemeyiz. '' Ulak kızımı evlendirdim ama bir kaç ay sonra bu hamile kalırsa, sonra da doğum yaparken ölürse'' endişesini taşıyıp durursak kızımız ömrünün sonuna evlenemez.
Ama yine de şundan emin olabilirsiniz. Eğer böyle bir şey olursa, yani tüm yetki sadece müftülere verilirse sizinle kol kola girip '' Yetkinin sadece müftülere verilmesine hayır '' Diye en ön saflarda yürürüm.
Ve son sorunuza cevap:
''Böyle iyi mi? '' Diye sormuşsunuz. Şu haliyle en iyisi bana göre...
Selam ve saygılar.