- 576 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BENİ BENDE ARAMAM GEREKEN BİR GÜN...
Özelikle bu gün yaşadığım şehrin helal hazırda bulunan şu görüntüsü inan ki hiç iç açıcı değil.
Hayat tamamen durmuş bulutların yüzü asık geceden kalma bir sarhoş gibi bütün güzelliklerin bir kenarda unutkanlığı da vardı.
Oysa ki yağmurun bir şaire verdiği ilhamları da çok değerli ustaların şiirlerinde okumaya incelenmesine bolca vakit ayırmışımdır.
iyi ama beni her şeye küstüren bu gün ki ruh halimdir. pencerenin önünde bakışlarım limit şaşırmayan bir terazi misali eşit oluşana gelip takılıyor.
inadına diyor ki hayır gözünün önünde karelenen senin görmeye tahammül edemediğim bir eksiklik var. ve onları bulana kadar döneme özüne.
mesela ilk aklıma gelen benlik birkaç neden saya bilirim !
…bizim sokağı her gün aynı saatte yaprak dal artıklarını süpüren o çöpçü gelmemişti. nede ayak seslerine takılıp gittiği o insanlarda.
düşüncelerimi sessizliğe itekleyen şu gerçek var..bu insanlar sabah işlerine akşam evlerine dönüş yoluydu.
biraz iyimser düşünmek yüreğinin iyi hal durumunu teşkil eden fikrilerden uzaklaşmadan geldiler de ben duymadım yağan yağmurun yan etkileri hızlıca geçip gitmişlerdi kim bilir!
keza doğanın hakimiyetine diyecek sözün ifade ediliş şeklini kafamda yazıyor aynı şekilde zaman kayıp ettirmeden bozuyor olmam söz konusu bende. çok uzak ihtimaller üzerinde de durmamın zaman kaybına bakınmalıyım doğrusu bu.
işte iç bocalama gittikçe benliğinle yıkılıyor ayak ucuna ve sen seni hangi kaldırma gücü ile kaldıra bilirsin.içerde sen dışarı da yağmur olunca su birikintisinde kağıttan gemiler yüzdürmek gerek kimi zaman en azından içinde ölüm korkusu yok fır-tanın el temasında gizli.
Pinokyo’nun hikayesel anlatımın bilmeyenimiz yok sanırım tahtaya can veren değil cümlelere can verirken burnumuzun uzayacağının düşünmeyi de ihmali etmiyorum..)
…beynimde zikzaklar çizen bir yağmurun sesi var.ve bu damlaların mağduru toprak mı?
yoksa insanlar mı? oda aklımın bir köşesinde …hani atalarımız der "su gibi aziz ola"…rezillik yanın sokakta yatan ve dışarı da çalışmak evine ekmek götüren işçiler ötesine geçtiğinde diğer canlılar var. ben en çok kuşların kanatlarının ıslanmasına üzülürüm
çünkü özgürlüğü selamladığı sema ellerinden şuursuzca kayıp gidiyor.. evlerin çatıların kıyı köşelerine tutunma mücadelesi verirler ne kadar zor bilinmesi üzerinde durulmalı..
düşünceler o kadar bir başına ki.
evde oturan çalışmayan bir birey olarak elimin altında günlük işlerimin sonrası inan ki yok!..ve bende sık sık ocaktaki çayın ısıtma çabası artıyor.tv kanalarında..kayıp çalıntı aranıyor kim vurdu falan filanın koşuşturmasını takip ettiğimde ise içimdeki o öz güven anında tuzla buz oluyor
hayretler içinde ya benim başıma ya bunlar gelirse korkusu başlıyor..umutlarım aslında çocuklar dağıtılan bayram şekeri gibi herkese küçük de olsa bir pay verdiğim zamanları biliyorum..yahu ben nasıl bu hale geldim işin melodram tarafı var olan huzurum kaçmış şiddetle kendimle bir bağ kurmanın ötesine gidemiyorum…
özelikle ben öyleyim çayımda bardağa doldurduktan sonra pencere önüne geldiğimde içmeyi de unuttuğumu da biliyorum ve şehrin ıslak düşüncelere teslimiyeti beni alıp çok uzaklara götürürken …acaba kaçımız şu düşünceye sahibiz içimdeki pinokyo ne kadar aktif ne kadar değil…