- 1011 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GEL VE BUYUR GÖNÜL SOFRAMA...
Soyut terennümlerle dolu bucağım,
Somut yarınlara dönüşmek isteyen umutlar.
Saklı yaralarımı aklıyorum
Ah’ların peşrevinde yitik bir abdalım,
Yitimlerim kadar hicvindeyim hüznün:
Karaladıkça boşlukları
Düşüşe geçen telaşlarımı kapıyorum
Akan rimelinden arakladığım siyah saçlı kadının.
Siyahtan öte bir yol varsa
Elbet görürüm ekseninde yitip giden gölgemden
Edindiğim en muteber cümle belki de;
Varla yok arası umutların tarhında.
Kırk haramilerin tarhındayım… epeydir…
Bir garip eksen bir garip heyelan yüklü ömrün de
Kıyamında hele ki sükûnetin
Alt yazı geçtiği sesli coğrafyası içimin hüznünde
El pençe divan kader.
Damsız hüzünlerin reçinesine boca etmekse aşkı bir de yoldaş bildiğin bir can ise canından bile öte.
Serkeş tınıları gecede raks eden ela acıları yüreğin…
Belası başın adın gibi nakşeden, zaman gibi bir yanıp sönen belki de şatafatı gizemin.
Aryaların bayat gürültüsü, sezilerin kalburüstü algısı bir de demlenen çay misali gittikçe rengi koyuya çalıyorsa elemin.
Başörtüsünden fışkıran üç beş tel saç misali hatta saçının DNA’sından yonttukların bir de körebe oynayan zaafların…
Tozpembe tüm hülyalar.
Zansız tüm aşklar ve zamansız ve sorgusuz belki de en muteber kaygı ölümüne sevdanın muzip reveransında eğilip bükülmeden sevdiğinin yansımasını görüyorsan her bulutta, her zerrede ve her yok oluşta varlığına kani isen üstelik duraksız bir notada gizem, serkeş bir eksende rota belki de muzip bir şarkı yine başın her göğe erdiğinde usulca titrerken için.
Titrindesin işte aşkın ve kovuşturduklarından bile hallice bir nüansa tabi iken evren.
Evrelerin kâbusunda biten korku, sarı yaprakların şeceresini tutan ulu çınar oysaki her hazan bile baharın coşkusuna vakıf, eğer ki nükseden duygular barınak misali bir kelam kadar da yakın bildiğin her akran cümle.
Tümden gelen niyazların bitiminde belki de hatta varmayı dileyip adımlamaya dahi başlamamışsan…
Külfet mi yoksa neşeli bir var oluş şarkısı mı hele ki gıptayla süzüyorken mutluluğu bir de kayıtsız açılımlar getiriyorsan her saçmalığa bil ki âşıksın.
Terennüm eden her çiçek.
Noksan bulduğun her uzvun.
Yansımayı değil de yansıtmakla haşır neşir bir aynanın meali işte içindeki ukdeyi yükseğe taşıyan, alçakları bulutlara değdiren bir de muzdarip olduğun her bağnaz fikri bir hipotez olarak sunabiliyorsan…
Sözlerin saltanatında bir avuç kumu boca ediyorum serptiğimin bilincinde olmaksızın aslında bilincimin sınandığına bile kani değilim.
Epriyen kumaşlar dokumaksa hayalim, sükûtun izini sürüyorum cahil bir şiiri meal bilip, yükümlü kılındığım neyse atıfta bulunduğum.
Sararan parmaklarında içimin mutaassıp coşkusuna nazire eden o kırmızı saçlı çocuk çıka geliyor: kâh bir şiire nakarat olan kâh kayıp bir masalı peşinden sürükleyen…
Zemherilerin bakışlarındayım.
Zamansız gölge misali bir edimde, bir konumda, bir sezide… dokunuşun müdahili feveran, aşkın nüansı ise sadece hasret.
Gölgelik misali her kelimem, sevgiyi mahcup kılan da bir ikilem bir de beynamaz bir şarkı tutturdum mu.
Tutuklu serenadı gecenin; dip acısı noktasız cümlelerin hele ki kaybedip boşluğu iken o marazi hatıra ve tanımsız duyguların da altını fosforlu kalemle çizerken.
Mesul kılınmak çok göreceli hele ki işinin erbabı bir fani isen. Bir mukavvadan ev yapan, elinin çatlaklarına aldırmadan temizliğe girişen belki de attığımız çöplerin çetelesini tutan nice yabancı hatta serzeniş bile etmeden ve biz sadece nefsimizle tokalaşırken.
İşteler yüklü ama asla işveli ve müptelası olmadan zaafların sonra da kanmamak adına algıların gücüne sığınmak.
İmla hatalarına bulanmak sonra da silgiyle silmek yeniden dilin gücüne inanıp sessizliğimi bozmak.
Sayfalar kadar hoyrat olmayı dilediğim, saflığımın muteber dokunuşunda sığınmak adına saklambaç oynadığım bir parantez belki de.
İçim kıyılırken yan odadan seslenen annem ve güne yine onun ayak sesleriyle uyanmak.
Dilsiz, gözsüz ve sözsüz olsa da insan bir duyumun bir bir meal teşkil ettiği o farkındalık üstelik niyazlarınız dahi duyumsanırken ve takdir görürken.
Varlık ne kaygılı ne de alaylı ama edepli ama sıra dışı belki de bakir bir cümleyi abartmadan sunmak lahzasında ömrün.
Kirişi tüm acıların, edaların da yürek burkan tınısı bir de seyrine doyamadığın ama her seferi bir sonraya aktardığın yolculuk: pervasız üstelik.
Kılıksız ve doğaüstü bir olay babında mademki dualarının kabulünde yine yürekte fettan ve muzip bir şakayığı baş tacı etmişsen.
Durmaksızın.
Sevip de sevilmeyi önemsemiyorsan eğer ki.
Müptelası olmaksa kelamı da selamı da eksik etmediğin.
Gel ve buyur gönül soframa o zaman ve duraksamadan dök içinin kırıklarını, dökelim gözyaşı hem de ahkâmların bile umurumuzda olmadığı bir dünyayı değil tahayyül etmek bilfiil inşa etmişsek gönlün pervazında ve sükûtun dansına iştirak eden bir gölgeyi dahi kabul etmişken korkusuzca ve asil bir reverans ile o hoyrat şarkıyı bile sinemize sıkıştırmışsak.
YORUMLAR
Gel ve buyur gönül soframa....
Gönül sofranız çok zengin,bir o kadar da engin,bu güzel davete icabet etmemek olmazdı,iyi ki buyur ettiniz iyi ki bizde nasiplenmek adına geliverdik sayfanıza,
Ne güzeldir bir dilim ekmeği bölüşüp yemek,ne güzeldir paylaşmak,duayı bile paylaşırken bu kadar zormu ki sevgiyi paylaşmak,
Hatalarımız olmuştur illaki şükürler olsun gönül kırmadık,çok güvendim insanlara ama öyle bir noktaya geldim ki kendimden bile şüphe eder oldum,en büyük kayıpları dostum dediklerimde yaşadım,geriye dönüp baktığımda hiç bir şey kaybetmediğimi farkettim,meğerse insan kaybettikçe kazanıyormuş,
Aslında bu güvenmek konusunda çok muzdaribim konumuzla çok alakası yok biliyorum da gönül sofranızı açmışken paylaşmak babında yazayım istedim
Çok teşekkür ediyorum size ve gönül sofranıza Gülüm hanım
Paylaştıkça mutlu olmanız dileğiyle
Selamlar saygılar efendim......
Gülüm Çamlısoy
Söze nereden başlasam ki?
Yanılmak, değil mi? Değer verdiğimiz ve yüreğimize buyur ettiklerimizden aldığımız darbeler. Biri bitiyor derken diğerine rast gelmek.
Nasıl bir sarmalsa artık ve evet, insan kendinden şüphe ediyor bir noktadan sonra. Sanırım hiç birimiz durduk yere paylaşmıyoruz.
Konuyla öyle derin bir bağlantısı var ki dediklerinizin.
Kazanmak anlamında size katılıyorum gerçi kayıpların haddi hesabı yok ama ve söyleyemediğim çok şey var muhataplarına sonra da karalıyorum kendimce. Ama kazandıklarımız her iki alemde de bize faydalı olacak.
En iyi tarafı ise bunca sıkıntı ve mağduriyetle bizlerin Yaratan ile aramızdaki mesafenin kısalması.
Ne var, biliyor musunuz?
Her şey çok çok farklı olabilirdi an itibariyle belki de kötü anlamda daha beter olabilirdi de. Bakar mısınız maneviyat ve şükür yüklendikçe nasıl da aydınlık kılınıyor karanlık addedilen.
Çok sağ olun hele ki duygu ve düşüncelerinizi paylaşmanız çok mutlu etti beni. Bir ömür yetemediğim ne çok şey ve ne çok insan ama ötesinde kendime yetememek yine de seviyorum kendimi ama bir o kadar da kendimle olan mücadelemde kendimce güzel bir şeyler yapmaya çalışıyorum.
Sağ olun. Gülümsettiiniz.
Güven denen duygu zaten öylesine bir enkaza dönüştü ki...
Çok ama çok teşekkür ediyorum hem yalnız da bırakmadınız gönül sayfamı ne de olsa paylaşınca insan yine misafir etmek istiyor gönül dostlarını.
Kim bilir, belki de beyhude tüm kurduğum hayaller hele ki çocukluğumdan beri entegre olduğum dipsiz hayal gücüm ama bu da benim mutluluk kaynağım hem kimseye de en ufak zararı yok.
Ömrünüz çok olsun değerli Sadık Bey. Var olun.
En iyi dileklerimi gönderiyorum.
Ve evet, yazmak da paylaşmak da çok mutlu kılıyor beni en azından bir süreliğine de olsa unutuyorum sıkıntıyı cefayı.
Her şey gönlünüzce olsun.
Sonsuz saygı ve selamlarımla...
Mutlu kalın.