(Bay)kuş (Bay)kış
Çevremi sarıp sarmalayan huzur sıvısıyla korundugum zamanın karanlığı dur durak nedir öğrendim,ayetler oyuyorum kimselerin bilmediği bir dağın gövdesine ki Musa’nın ağzıyla damlıyordu ilahi bir nida ,bir nida ayaklarımın ucundan tutup çekti beni unuttuğum çınarın köküne... akşam suyuna daldırıp mütevazı sandalimi saygın şiirler düşüyorum kendimin dilnotu diye ki guftesiyle gece göğünü okşadım ... parmaklarım kanadı onmaz bir kederin ıssız sokağında... üzgün bir denizin yırtılma anını düşündüm, düştüm...kendi suyumun akışına bırakıp kendimi ,oraya çıktım ilahi bir mujdeyle sabahın yeniden doğumu için... kızıl bir şafağın sayfası boyunca , tutkuyla dökülüyor dansımın armonisi...suyu çekilmiş bir üzüm kırışığıdır yaşamım... doğmak için daha kaç gecenin yüzüne dokunacak ellerim,daha kaç klubenin çatısı altında çınlayacak kulaklarım...belki engin denizlere acilmanin türküsüdür sayfalara dokudugum,kendime okuyup kalbime soluduğum tutkunun abecesi... delilik işte... yüzümun suyu, ekmeğimin buğusu,zeytinimin karası,misralarımın sahibesi dinle beni.
Sen ki sabah soğuğunun imzası çiy , ıslak yüzeyli menekşe...Gökçe sarsıntının imlediği rüzgarla gömüldün gözlerimin etine,etimin zerresine...ne bir ah ne bir efgan yükselir ıssızlığında ... dudaklarım kalbimin kurumuş mührünü düşer burada , zamanın kimselerin animsamak istemediği dingin kuşağında kızgın bir baykuş gibi dalında gardiyan , kökünde mahkûm, özgürlüğünde düşkün...iyi mahkumların iyi gardiyanları olur benim minik kekiğim ...
Solgun gözlerimi canlandıran biberiye bir papatyanin ortası denli sarı ve bir mezar kadar doğurgan ...bana bak bana , kadife yüreğini aydınlık bahşeden bir meşale gibi taşıyorum... önümde çalılar , önümde taşlar , önümde duvarlar ... Yusuf’un iffetinde, Muhammed’in namusunda, dünyanın gerçeğinde, sonsuzluğun belirsizliğine mut bir kuyuyum.İyi uykular diler gibi sana iyi kuyular iyi kuyular bana. Sancılı bir ana ,kederli bir baba...
Ahhhh ömrüme düşülmüş kızıl müjde bak nasıl da güneşli günler bekler , güneşli günler bekler kalbimin zemherine oturmuş çocuk...cuk... çık... vakti geldi ... Çattım yine kutlu bir pazartesinin suratına ki üstüme yağıyor animsamaların damlaları ...arka sokağım şimdiye... çıkmaz sokak kendime ve sana bulut ey gece ...
Esmer bir boşluğun simasina okuyorum yürekte tepelenen efsunu ah dedim çöktüm zaman denen kayanın dibinde ...gam tiremesiyle sarhoş yürek zarım... loş bir düşüşün mırıltısıdır gülüşün ...emzirir beni... baykuşların gardiyan olduğu bir orman gecesinde , ağaçlar göğe değen bir urperişti ...dinledim... dinledim... dinledim... uğultular altında kalbim ... Ölüme adıyorum yokluğundan geriye kalan dingin heceleri ...
Saflığın dergahına sürüyorum alnımi , gözlerimi kanayip kaybettigim ne varsa dile düşüp, hepsiyle evrilecegim bir keşişin yalnızlığına...