Gülgüzeli İle Murat
Caferli diye bir köyde Cafer Ağa olarak çevresine nam salmış, yürü dedi mi dağlar yürüten, dur dedi mi sular durduran güçlü bir ağa varmış. Ne var ki soyunu devam ettirecek çocuğu olmadığı için hep üzgünmüş.
Ağanın bu durumdan sürekli yakınması üzerine, karısı Esma hatun çevredeki bütün yatırları, türbeleri tek tek ziyaret eder, çocuğu olması için gittiği yer yerde “derdimize bir çare” deyip kurban keser dua edermiş...
Bir gün bir yatırın üzerinde “derdime bir çare” deyip yağmur gibi yaşlar döküp Allaha yakarırken. Kendisine doğru yürüyen ak sakallı bir dede görür ve aksakallı dedeye gözyaşları içerisinde uzun uzun derdini anlatır. Bunun üzerine ak sakallı dede omuzundaki heybeden bir elma çıkarıp kendisine uzatır. “Elmanın yarısını kendisinin yemesini, yarısını da kocasına yedirmesini, oğlan olursa ismini Murat, kız olursa Nazlı ” koymasını söyler ve ortadan kaybolur. Esma hatun aksakallı dedenin dediğini harfiyen yerine getirir ve çok geçmeden hamile kalır, nur topu gibi bir oğlan çocuğu dünyaya getirir. Bunun üzerine o köyde yedi gün yedi gece şenlik olur.
Arada yıllar geçer Murat büyür tığ gibi yiğit bir delikanlı olur. Bir gün komşu köylerin birinde küçük Ağa‘nın oğlu olarak düğüne davet edilir.
Yolda gül gibi gülgüzeli bir kıza rastlar Murat Ve kız gülgülüşüyle nazlıca gülümser Murat’a. Murat heyecanlanır bir şey diyemeden kaçamak bir bakışla Gülgüzeli’nin yüzüne bakar ve hızla oradan uzaklaşır.
Bakış o bakış Murat’ın da Gülgüzeli’nin de içine onmaz bir aşk ateşi düşer.
Gülgüzeli akşam yine çeşmeden su almaya gittiğinde, şahin bakışlı, aslan gibi, yakışıklı o güne kadar hiç görmediği Murat’la yine karşılaşmış.
Murat, neden olduğunu bilmeden kalbinin titrediğini hissetmiş. Gülgüzelini çok beğenmiş. Gülgüzeli de aynı duygular içinde kalmış. Bu kısa bakışma ve görüşme dahi iki genç kalp arasında sevgi, muhabbet, aşk güllerinin açılmasına yetmiş ve asla birbirinin aklından çıkmaz olmuşlar.
O akşam düğün evinde yeniden karşılaşlar, bu sefer daha da heyecanlanmışlar. Seyit Ağa’nın kızı olduğunu isminin ise Gülgüzeli olduğunu öğrenir Murat ve yüreği daha hızlı çarpmaya başlar. Kızla gözgöze her gelişinde içine tanımsız bir aşk ateşi akar, bir hoş olur yüreği. Kız da Murat’a karşı aynı duyguları beslemektedir.
Derken bu iki gencin tutkusu iflah olmaz bir aşka dönüşür ve aşkları kısa süre de herkesin diline düşer.
Murat‘la Gülgüzeli her gün çeşme başında buluşmaya başlarlar. Gülgüzeli’nin babası duyar bunu. Kızı’nın candüşmanı Cafer Ağa’nın oğlu Murat’la katiyetle ilgilenmesini istemiyormuş.
Bir gün Seyit Ağa’ya, kızının Küçük Ağanın oğlu Murat’la sık sık buluştuğunun haberi iletilir. Bunun üzerine Seyit Ağa küplere biner o öfkeyle Murat’ı yakalattırıp köyden uzaklaştırılması emrini verir. Bir daha köye ayak basmaması için de ölümle tehtit eder.
Bunun üzerine iki ağanın arasında yıllardan beri süregelen düşmanlık yeniden alevlenir, yeniden biribirine meydan okumaya başlarlar...
Murat her gece Gülgüzeli’ni rüyasında görmeye başlar ve bir gece Gülgüzeli’nin elinden aşk badesi içer. Sabah uyandığında şiirler yazıp, türküler söyleyen Murat eline sazı alıp duygularını şöyle dile getirir.
Zaman kadehinden aşk iksirini
İçti gönlüm eyvah eyvah diyerek
Sürüyüp ardından gam zincirini
Biçti ömrüm eyvah eyvah diyerek
Şu figan bülbülün yaslı sesi mi
Yaralı kalbimin inlemesi mi
Yakama sarılan aşk perisi mi
Deşti gönlüm eyvah eyvah diyerek
Sonra her gün saz çalıp sevdiği kızın üzerine türküler söyleyen Murat teselliyi yalnızca türkülerde, şiirlerde bulur.
Medet mürvet ey sema-i hidayet
Serveti mülkümün yeganesiyim
Halimi kimlere edem şikayet
Serseri gönlümün divanesiyim
Hasbahçede karanfilsin destesin
Buram buram gül kokuyor nefesin
Sensiz kimler bu gönlümü eylesin
Şerbeti dilinin şivanesiyim
Aşkın badesini içtim dün gece
Gönül kafesini deştim dün gece
Sevda sıcağında piştim dün gece
Üfleti mecnun‘un avaresiyim
Bir garip aşığım ey gülü gülşen
Hasreti narına tutuşup pişen
İflah olmaz bir kez aşkına düşen
Feryadı bülbülün figanesiyim
Durmamaksızın yanık sesiyle türküler söyler ve şiirler yazıp Gülgüzeline gönderir.
Harman eyle beni esen yellere
Savrulup gideyim elden ellere
İster boyun eğem günde yüz kere
Kurbanım de hiç acıma kes beni
Sen bir pınar isen bende göl olam
Sen bir yağmur isen akan sel olam
Yolunun üstünde açan gül olam
Zülfünün teline alıp as beni
Sarıl şefkat ile sarıl haz ilen
Usandırma türlü türlü naz ilen
Keman ile cümbüş ile saz ilen
Türkü türkü sevdalara yaz beni
Bir derdin var ise anlat ki bilem
Kapına kul olam, uğrunda ölem
Acınla ağlayam neşenle gülem
Hasret ile al sinene bas beni
Gülgüzeli de rüyasında aşk iksiri içer Murat’ın elinden ve o da başlar türküler söylemeye, şiirler yazıp göndermeye.
Gülgüzeli
Sen uykuysan, ben gördüğün düş olam
Sen yuvaysan ,ben bır yavru kuş olam
Ağlar isen gözlerinde yaş olam
Damla damla yanağına çiz beni
Sen sevda ol, ben uğrunda can veren
Sen gülnişah, ben eteğe yüz süren
Sen avcı ol, ben yaralı bir ceren
Sıra sıra kurşunlara diz beni
Sen güneş ol, ben günyüzü görmeyen
Sen neşe ol, ben ömrünce gülmeyen
Sen tabip ol, ben derdinden inleyen
İlmek İlmek acılardan süz beni
Babası kızını, Murat’tan uzaklaştırmak için Gülgüzeli’nin komşu köyden biriyle nikahını kıydırır. Bütün umudunu yitiren Gülgüzeli ekmekten, aştan kesilir. Günlerce ağzına bir şey koymaz. Artık her şeyin bittiğine kanaat getiren Gülgüzeli kendisini ağaca asmak ister ama kurtarırlar.
Haberi duyunca beyninden vurulmuşa dönen Murat. İnsanlara, dünyaya, kendisine lanet eder. Çok geçmeden üzüntüsünden o da yataklara düşer.
Civan gibi oğlunun günbe gün erimesine gönlü razı gelmez Cafer Ağanın. Gururunu yenerek Gülgüzeli’ni oğluna istemek için nihayet Seyit ağanın evini hediyelerle donatacak kadar eşya verip görücüler gönderir. Allah’ın emri, Peygamberin kavli ile Gülgüzelini istetir...
Kızın annesi razı gelir ama Seyit ağa öldürürüm de can düşmanımın oğluna kız vermem deyip olumsuz yanıt verir. Cafer Ağa’nın adamları başları önüne eğik bir şekilde geri dönerler.
Seyit Ağa gece gündüz Gülgüzelini gözetim altında tutar ve Gülgüzeli Murat’tan, Murat da Gülgüzelinden haber alamaz olur.
Murat yataktan kalkıp dağa çıkar ve gidip o köyün iyi kalpli çobanını bulur sevdiğinden kendisine haber getirmesi için yalvarır.
İyi kalpli çoban Murat’ın yalvarmalarına dayanamaz, bütün tehlikeleri göze alarak Gülgüzeli’ne ulaşır. Gülgüzeli Murat’ın ismini işlediği oyalı bir mendil ve yazdığı şiirleri çobana verip Murat’a gönderir. Mendili gören Murat’ın özlemi dayanılmaz bir hal alır ve çobandan kendisini Gülgüzeli’ne kavuşturmasını ister. Murat’ın yalvarmalarına dayanamayan çoban Murat’la birlikte akşam vakti köye gelirler.
Bu sırada Gülgüzelinin düğünü yapılmaktadır, gümbür gümbür davul zurna sesleri gelmektedir köyde. Babası Gülgüzeli’ni evlendirme çabasındadır. Murat, konağın bütün giriş çıkışlarını bilen çobandan yardım ister. Nihayet Murat, kız elbisesi giyer ve konağa girer. Kısa bir sürede Gülgüzeli’nin yanına ulaşır ve o gece konaktan gizlice kaçmayı başarırlar. Çobandan başka kimsenin bilmediği Mercan dağının eteklerinde bir mağarada gizlenip belli bir süre orada yaşamaya başlarlar.
Seyit Ağa bir daha biricik kızını göremeyip ölümüne hasretini çekeceğini düşünerek derinden göğüs geçirmiş. Lakin birbirlerini seven iki genç kalbi birbirinden ayırmanın doğru olmayacağını bildiğinden sakalını kaşıya kaşıya, sevimli kızının da gönlünü hoş etmek için razılık gösterip Küçük Ağaya haber salıp barışıp dost olmak istediğini söylemiş...
Tüm çabalarına karşın biribirine kavuşamayan aşıkların netice de nereye kaçıp gittiklerini öğrenemeyen iki ağa da çok üzülmüş, çocuklarını çok seven bu iki ağa yıllarca süren düşmanlıklarına son verip barışmışlar ve böylece aralarında yıllarca süren düşmanlıkta orada bitmiş olur. Her iki ağa da Çocuklarının yerini bulup haber getirenlerin ödüllendirileciğini ve Murat’la Gülgüzeli’ninde görkemli bir düğünle evlendirileceğini duyururlar...
Ağalara, çobanın haberi olabileceği haberini iletirler. Murat’ı en son çobanla gördüklerine dair bilgiler verirler. Ağalar çobana gidip “seninde bildiğin gibi biz artık barıştık ve dost olduk” deyip Murat’a haber vermesi için yalvarırlar. Çoban her iki ağanın da barıştığını ayrıca üzgün ve pişman olduklarını görünce gidip Murat’ı görür ve köyüne dönmesi için ikna eder. Birlikte köye inerler. İki köyün ağaları da Murat’la Gülgüzeli’ni davul zurnalarla karşılayıp bağrına basarlar. İki ağada yıllarca süren düşmanlıklarına son verip iki candan dost ve arkadaş olurlar.
Murat ve Gülgüzelinin arkadaşlarının da katılımıyla. Köyü baştan başa çeşit çeşit, renk renk çiçeklerle donatırlar...
Murat ile Gülgüzeli ise yedi gün yedi gece süren bir düğünle evlenip ve yaşamlarının sonuna kadar mutlu yaşamışlar.
20/07/1974 Caferli