Ankara'ya Alışmak
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Masamda kurumuş bir deniz, kıyısında gözlerin. Naz tınılı bir sevda türküsü düşüyor aklıma. Dilimde acı çay burukluğu. Ankara, deniz olmayan bir şehir. Bu yüzden çoğu zaman sıkıcı geliyor insana. Sabık şehremini Ankara’ya deniz getiremeden azledildi. Aslında bu durumun benimle pek alakası yok. Ama nerden düştüyse düştü aklıma. Mersin’in Mersin olduğu zamanlarda Mersinde doğup büyüyüp Ankara’da yaşamak ne kadar cazip gelebilirse o kadar alıştım Ankara’ya. Yosun kokulu kıyılardan Bozkır ayazı ile imeceli günlere düştü yolum.
Yine de Ankara’yı sevecek sebepler icat ettim kendime. Şarkılara takıldı aklım zaman zaman.
Teşrinlerin son günlerinde olsam da :
“Pembe küçük dudağın söyledi şarkımızı
İndi bahar Ankara’nın sisli yamaçlarına
İçli sesin ah ne kadar açtı gönülde sızı
Her gören ağladı, kalbini bağladı, dalgalı saçlarına
Boş yere ağlama, kalbini bağlama, Ankara kızlarına
Her gören ağladı, kalbini bağladı, dalgalı saçlarına
Boş yere ağlama, kalbini bağlama, Ankara kızlarına
Önce biraz gülecek kalbe ümit katacak
Söz verecek, gelmeyecek, hep seni aldatacak
Sev diyecek, sevmeyecek belki de ağlatacak
Her gören ağladı, kalbini bağladı, dalgalı saçlarına
Boş yere ağlama, kalbini bağlama, Ankara kızlarına
Her gören ağladı, kalbini bağladı, dalgalı saçlarına
Boş yere ağlama, kalbini bağlama, Ankara kızlarına” şarkısının eteğine tutunarak baharı ve seni hayal ettim. Bir Ankara anemonunun albenisinde gördüm senin suretini. Şarkıdan izin isteyip Heykelden Kızılay’a doğru ağır aksak adımlarla yola düştüm. Yanımdan ivedi adımlarla geçen insanlara hiç mi hiç aldırmadım. Çünkü aklım ve gönlüm işgal altındaydı; bense ikliminde bir mülteci bile değildim. Bozuk aksanlı arabesk Ankara havalarını es geçtim. Nedense hiç mi hiç sevemedim Sincanlı fincan tarzı ( Ulus Cebeci Çankaya Gardaş Deriz Kankaya) söylemleriyle harmanlanmış söz yığınlarını.
Yani bu tarz arabeskin hiçbirisi (Pembe küçük dudağın söyledi şarkımızı /İndi bahar Ankara’nın sisli yamaçlarına ) sözleriyle başlayan şarkının yerini tutamadı. Bu şarkının benim gönlümdeki tahtı bâki. Bir de çocukken içtiğim Ankara gazozlarının tadı hâlâ damağımda. Eski Gençlik Parkı ve semaverde çay içtiğimiz günler de aklıma geliyor zaman zaman. Ankara’yı sevmeme senin de dahlin dahil oluyor.
Sonra, Ankara’ya ilk geldiğim yetmişli yıllara yolculuğa çıkıyorum. Kolej durağından dolmuş taksilere binip Beşevler’e geldiğim günler canlanıyor bir bir gözümde. O vakitler Gazi Terbiye Enstitüsü ,Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu ve Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Eczacılık Fak. İlahiyat Fakültesi, Yüksek Öğretmen Okulunun yurtları, Teknik okullar ve benzeri dışında pek bir bina yoktu Konya yolu civarında. Her yan bomboş araziydi bense 18/19 yaşlarında bir taşralıydım. Henüz İstanbul’u görmediğimden aşina olduğum ilk büyükşehir(Adana’yı saymazsam) Ankara’ydı. Yüksek Teknik Öğretmen okuluna başladığım yıl. Ankara’ya saatinden önce avdet eden otobüs şoförünün yüzünden kısa kollu gömleğimle hayli üşümüştüm. Ama serde gençlik vardı. Ayrıca bozkır ayazının sert çehresini eski terminalin kahvesinde çay içerek de yumuşatmayı başarmıştım. Güneş doğup hava ısınıncaya kadar. O zamanlar Ankara maceram pek uzun sürmedi. On İki Eylül öncesi, kurulup yıkılan siyasi iktidarlar yüzünden okulumuz süresiz kapatıldı. Ben ve benim kaderimi paylaşan binlerce kişi kös kös memleketine dönmek zorunda kaldı. Yarım kalan yüksek öğrenim hayatımızı başka şehirde başka bir üniversitede tamamlamak nasipmiş.
Ankara ile ikinci buluşmamız. 1989 yılında Muş İli Varto ilçesinde başladığımız ilk görevimizden tayin nedeniyle oldu. Kadere bak ki görev yapacağım okul Yine Beşveler semtindeki Şimdi kapalı olan 5.Akşam Sanat Okulu idi. 1989 Yılının Nisan ayında adı geçen okulda göreve başladım. Bundan sonraki hayatım o semtte şekillendi sanki de. Ankara’ya bu semtte demir attım. Fani ömrün nerdeyse otuz yılı Ankara’da geçti. Sonrasını ise Allah bilir. Hayırlısı olur inşallah. Yani bu şehr-i Ankara’yı bize kader sevdirdi. Gençlerin tabiriyle Ankara in Mersin out oldu. Geçen zaman içerisinde yazının ilk bölümündeki düşünce yavaş yavaş değişmeye başladı. Ankara alışkanlık yaptı. Biz Ankara’ya ısındık, Ankara bize. Artık otuz yıllık bir Ankaralı olarak nokta koyuyoruz yazıya. “İndi bahar Ankara’nın sisli yamaçlarına…”
Ankara, 22.11.2017 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Sıcacık, sıcacık bir esintiydi.
Bir an Ankara'da olduğumu hayal ettim.
Güzel ülkemin her köşesi ayrı güzel ve siz o kadar güzel betimlemişsiniz ki Ankara'yı.
Sarıldım sonra da sararan bir yaprak oldum düştüm yazının ta içine.
Yüreğinize sağlık efendim.
Yerine yakışan ve yüreklerimize sığmayan bir yazıydı.
Saygılarımla...
zakir
Ankaranın insanı sert bakışlı, sert görünüşlüdür. Lakin içine girip de dost olduğun zaman ne yumuşak yürekli, yardımsever, hoş sohbet olduğunu görürsün. Çünkü Ankaralı Ankaralıda gamını kederini atar, deniz Kenarında değil. Hangi ile gitsem Ankaranın oyun havaları ile eğlendiklerini gördüm. Ayrıca İç Anadolunun dertli dertli uzun havaları ve bozlakları Ankara'da ayrı bir güzellik almıştır.
Bir Ankaralı olarak kendini Ankaralı hisseden herkese selam olsun.
Saygılar.
zakir
ROMAN OKUDUM SENİ DÜŞÜNDÜM
Bende tarçın sende ıhlamur kokusu
Yürürüz başkentin sokaklarında
Bir nehir şu tutuk konuşan cumartesi
Üstünde iki yonga: Çarşamba, bir de cuma
Ayrılık lafları etme sevgilim
Önümüz Temmuz önümüz Ağustos nasıl olsa
Kolkola yürüyoruz tek tük öpüşüyoruz
Sonra ayrılıyoruz korkuyoruz da
Kimi zaman neden kalabalığın içinde duruyoruz da
Kimi zaman bir köşe arıyoruz en sapa
İşimiz mi yok, şu Akay'a sapalım istersen
İstersen garson girelim ilkyazın gazinosuna
Börekçi! diye bağır istersen şurda
Kısmet çıkar -sanırım- Emek'te oturan kıza
Abiler! Abiler! diye bir şey satayım ben
Mendilim kalmamış kağıt peçete yok mu çantanda?
Üç peseta gibi bir paraya dondurma yemiştim
Madrid'te yemiştim, ve çatılardan kanguru akıyordu
Londra'da
Seversin mi beni, doğru söyle ama? - Sigara?
Ne eflatun etin var, yanarca mı yanarca
İnan Selimiye'nin minareleri gibisin
Her seferinde başka yoldan çıkılır nirvanaya CEMAL SÜREYA
tebrik ederim
Bir şehri güzel kılan; içinde yaşadıklarımız sanırım... bizim için değerli olan insanlarla yaşadıklarımız... güzel anılar biriktirdiğimiz şehirlerde kalıyor yüreğimiz!
Dışardan bakana “gri” görünen Ankara”m, aynı nedenlerden dolayı kalbimin başkentidir. Ankara’yı sevmek için, içinde yaşamak gerek! Yüksel Caddesi’nde bir nefeslik mola vermek, Güvenpark’tan geçerken çiçek kokularını içine çekmek... Ankara; dışardan gören için “yaşanmaz”, içinde yaşayan için “vazgeçilmez”dir.
zakir
Alışmak kelimesinin olumsuzluğu bir yana "Yani bu şehr-i Ankara’yı bize kader sevdirdi." cümlesi de bi Angara'lı olarak beni sevindirdi..Zati Angara kendini hemen anlatamaz..
şu ,,hemen,, sabırsızlığına da çoğunlukla hüzünlü kahırlıdır.
Güne gelen yazınızı tebrik ederim..selamlarımla
Bana en çok neye şaşırıyor hatta aklın başımdan gidiyor diye sorsalar...Nerede nasıl ne şekilde olursa olsun yaşadığınız hissettiğiniz onca muhteşem anıları anımsayıp da hala nefes alıp veriyor oluşumuz derdim..Nesrin Sipahi ve Ankara Rüzgarı yeter de artar bile kahrolmaya..
Çayınız hiç eksik olmasın ocağınızda...
Selamlar.
zakir
Ben Ankara'da doğdum, Ankara'lıyım.
Ben de kaba saba Ankara türkülerini sevmesem de acaba Ankara insanı böyle mi diye düşünürüm.
İstanbul'un tarihi dokusu ve denizi hoşuma gitse de Ankara başka gelir bana. Çünkü bir ömür
burada geçti. Karıyla, yağmuruyla, ayazıyla..
Güzel bir yazıydı,
beğenerek okudum.
İçinde Ankara vardı en önemlisi.
tebrikler,
selâmlar.
Doğduğun yer değil doyduğun yerdir memleketin, derler ya büyüklerimiz, yazınızı okuyunca bir kez daha ayırdına vardım ne kadar haklı olduklarının.
Tebrik ediyorum, çok güzel bir yazıydı.
Saygılar selamlar.