- 747 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÖKSÜRÜK KRİZLERİM...
Çok değil, bu yazımdan bir saat önce bir mucize yaşamıştım.
Sizinle paylaşmazsam çatlarım.
Tam 2 haftadır, ne yaptıysam, hangi ilacı içmiş olduysam, hangi sprey ve gargaraları uyguladıysam; geçmedi, geçmiyordu, geçmemişti; şu boğazımla bronşiallerime yapışan öksürük.
Allah’ım neydi o öyle!
Bir de gök gürültüsü gibi geceleri göğsüm acıyordu.
Sesim bile kısılmıştı seri halde öksürmekten.
Hafta-sonu NLP seminerimiz vardı.
Öksürmekten tam konsantre olamıyordum. Hatta en sevdiğim teknik uygulama olan relaksasyon seansına geldiğimizde; Allah’ım o neydi öyle!??
Önce küçük küçük dokunuşlarla boğazım gıdıklanmaya başladı. İçimden, "Eyvah!" Diye endişelendim. 30 kişilik sınıf tam da gözlerini kapamışken hem de... Göz ucumla masamdaki su şişesine uzandım. Az yudum içip gıcığın geçeceğini umdum. Lakin nerdee! Geliyordu gökgürültüsü... Ve öhöö...Öhkhööö!
Sınıftan çıkmak zorunda kaldım.
Bir ikinci öksürük krizim, resim ve ahşap yakma sanatı dersini verdiğim okulda yaşadım.
Pazartesi günü iyileşirim, düşüncesiyle kalktım. Ama nerdee!??
Öksürük, sanki zamk gibi yapışmıştı boğazıma. Gönüllü olarak gittiğim okula, aslında telefon açıp da gitmemeyi düşündüğüm anda, " Hocam bizi bırakmayın ne olur!" Diyen 13-18 yaşlarındaki o dünya tatlısı öğrencilerimin sevgi dolu, coşkulu sesleri kulaklarımda tatlı akisler çizince bu düşüncemden de vazgeçmiştim.
Pazartesi sıkıca giyinip okula gittim. Soğukta kesilen öksürüğüm, sıcakta trompete dönüşüyordu.
Neyse öksürük kesilmemişti. Dersimi vermiştim beni haraca kesen illete rağmen.
Ama geceyi düşünüyordum. Sabah olmuyordu bir türlü. Ben öksürdükçe y.odasında sesim eko yapıyor, bir de yatak deprem olmuş gibi sallanıyordu. Eşimi huzursuz etmemek için salona geçip, karanlığın uzandığı salon penceresine dikiliyordu gözlerim. Sanki 2-4 nöbetini devralıyordum geceden.
Gecem bu şekilde hacıyatmaz bir şekilde salon ve yatak odası arasında geçti.
Sabah olunca yine krizim tuttu, tabi... Daha fazla yatamadım. Kalkıp mutfağa geçtim. Tezgahın üzerinde bir gün öncesinde topladığım defne yaprakları durmaktaydı. Yaprakları bir güzel yıkayıp kurumaya bıraktım. Salona geçip oturdum. Tam karşımdaki duvarda 2 sene öncesinde resmetmiş olduğum, Antik Yunan Mitolojisi kahramanlarından Daphne asılıydı. Bir süre tabloya baktım. Masum hoş bir güzelliği vardı su perisinin. Öyküsü hüzünlüydü zaten.
"Mitolojide Apollon, peri kızı Daphne’yi elde etmek istediğinde, peri kızı ondan kurtulmaya çalışmış, kurtulamayacağını anlayınca Toprak Ana’dan yardım istemiş, Toprak Ana da onu defne ağacına dönüştürmüştür.
Bunun üzerine Tanrı Apollon, değerli kahramanların, muhariplerin ve sanatçıların başlarına defne yaprakları takılmasını istemiştir. Antik Yunan ve Roma’da önemli kişilerin başlarını defne yapraklarıyla süsledikleri bilinmektedir."
Mitolojik öyküsünü anımsayınca ellerim istem-dışı burnuma doğru gitmişti.
Avuçlarımı kokladım. Oh, miss gibi kokuyordu!
On dakika öncesinde ovalayarak yıkamış olduğum, defne yapraklarının kokusu vardı ellerimde.
Yaprakları asıl toplama nedenim, etli yemeklere tat/ rahiya versin, diyeydi.
Defne yapraklarını yıkarken, avuçlarıma değen koku çok hoşuma gitmişti. İçimden bir ses,
" Ya ben bu nefis kokuyu sıcak suyla içsem, acaba nasıl olur?" Diye düşüncemle eylemim bir anda olmuştu.
Ve çok değil, tam 10 dakika sonra öksürüğüm kesilmişti. Hem de bıçak keser gibi. Bir anda olmuştu! Hem de koahım da geçmişti.
Bu yazıyı yazarken bile nefesimi son derece rahat alıp vermekteydim.
Size nasıl hazırladığımı yazıyorum:
//1 adet defne yaprağını 1 su bardağına ufalayıp üzerine kaynar su dökün ve yudum yudum için.//
Hayret, defne çayını içtikten 10 dk sonra astım ataklarım da durmuştu!
Bu nasıl bir şeydi!?
İnanın bu eylemi tamamen içgüdüsel olarak gerçekleştirmiştim.
İçimden dedim ki; " Bir de şu defneyi araştırayım, bakalım. Neymiş, ne değilmiş?" Diye.
Anaaa, ne göreyim?!!
Lütfen okuyun ve paylaşın.
Cidden şaşkınım şu an!
İyi ki, Daphne kendisini bir ağaca dönüştürmüş.
Aslında bakmayın böyle düşündüğüme! Yarım kalan aşk öyküleri, beni hep üzmüştür. Şimdi şöyle düşünebilirsiniz:
" Apollon’dan kaçan Daphne değil miydi?" Diye...
Evet ama, neden kaçtığını hiç düşündük mü?
Tabi ki, biz yalnız Olimpos’un güçlü savaş Tanrısı Aphollon’un aşkından kaçtığını biliyorduk. Oysa bu aşk tek kişilik değilmiş. Daphne’de Aphollon’a aşıkmış. Lakin Olimpos yasalarını bilen masum Daphne diğer tanrılar tarafından ölümle cezalandırılacakmış. Bu aşkı öğrenen Daphne’nin deniz tanrısı babası, kızını bir ölümlüyle evlenmesini istiyormuş. Daphne’nin kaçışındaki asıl sebep masum aşkını korumak ve bir faniyle evlenmemekmiş.
Defne adı verilen ağaç günümüz Türkiye’sinde en çok sıcak bölgelerde yetişmesinin nedeni ise hala güneş Tanrısı Apollon’un etkisi olduğu söylenir.
Emine Pişiren/Kocaeli
YORUMLAR
Emine Hanım Öncelikle geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
Evet ülkemizde sağlık adına çok değerli bitkiler bulunmakta. Defne Yaprağı da et ve balık yemeklerinde kullandığımız güzel bir bitki. Öksürüğe ayva yaprağı ve elma kabuğunun iyi geldiğini duymuştum. Lakin defne yaprağını bilmiyordum. Astım hastası olarak çok teşekkür ediyorum.
Saygılarımla.